Allah; cahil ve zalimlere yardım etmez de, peki neden ortalıkta, üst makamlarda daha çok cahil, ahmak ve zalimler var! Onlar daha zengin! Peki bunun sırrı ne?
“Gökyüzünün zenginliklerinin anahtarı Resullerin elinde de değil”. Sonuçta “Her topluluk layık olduğu gibi idare olunacak”. Yani tencere yuvarlanacak, kapağını bulacak. “Allah bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecek”, “Biz kendimizi değiştirmeden O, bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek”. O, zaman zaman “servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında tersine çevirecek ve her şey yeniden başlatılacak.” Esasen O, “bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister”. Ama biz işi O’na havale eder ve bu isteğe cevap vermeyiz. Hem zaten O, “bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde sonuç itibarı ile hayır murat etmiş olabilir.”
Hz. Lut kavmini kurtarabildi mi mesela. Firavunun karısı iman edenlerdendi ve sarayında Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Yuşa vardı.
Allah her şeyi görmekte, duymakta, bilmektedir ve O, hüküm sahibi olandır. Yaratılmış her ne varsa O’nun iradesine bağlıdır ve biz, sadece O’nun rızasını isteriz. Kimse O’ndan bir şey saklayamaz ve O’nu herhangi bir şeye mecbur da edemez! Sahi o zaman bunca telaş niye! Bunca gelecek kaygısı, beka kaygısı(!). Baki olan yalnız Allah’tır. Her ne olacaksa o olacak! Bunu kimse engelleyemez, hızlandıramaz ve geciktiremez.
İnsancıklar bırakın fıkhetmeyi, akaid temelinde bile kafalarında ve gönüllerinde düğümlenen soruların cevabını bulmuş değiller. Öfkeli bir telaş ve ham hayaller içinde, korktuklarından kaçtıklarını, umduklarına kavuşacaklarını sanarak koşturuyorlar. Oysa kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşuyorlar. Yaptıkları iş akşama kadar yün eğiren ve sabaha kadar söken kadının yaptığı işe benziyor.
Yeryüzünde bir cennet, sağlıklı bir hayat hayal ederken, kendi sırtlarında, kendi cehennemlerine odun taşıdıklarının bile farkında değil bunlar. “Durun kalabalıklar, bu sokak çıkmaz sokak” deseniz ne yazar, kollarınızı makas gibi açarak! Onlara söyleseniz de, söylemeseniz de bir, gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar. Onlara yeryüzünde bozgunculuk yapmayın dediğinizde ise, “biz ıslah edicileriz” diyorlar. İyi bilin ki onlar bozguncuların tâ kendileridir.
Cennet de, cehennem de boşuna yaratılmadı. Görevimiz insanları cennete çağırmak. Cennetin kapısı o kapıdan geçmeyi hakedenler için her zaman sonuna kadar açık. Cehennemin kapısı ise kıyamete kadar hep aralık kalacak. Zalimler için yaşasın cehennem. Kim bu dünyada ne kadar iyilik yaptı ise, karşılığını kat kat fazlası ile görecek. Kim bir kötülük yaptı ve sebeb oldu ise, karşılığını cehennemde aynı tadacak. Hem de “miskale zerretin hayran yerah ve misgale zerretin şerran yerah” ölçüsünde.
Kim, “yarın” nereye gideceğini merak ediyorsa, ruhunun, nefsinin, canının ve aklının onu neyle meşgul ettiğine baksın. Gözlerimizin nereye baktığı, dudaklarımızın ne söylediği, midemizi neyle doldurduğumuz da gizli imtihanımızın sonuçları.
Allah Şeytana kıyamete kadar mühlet verdi. Oysa bize Resuller gönderdi, kitap gönderdi. Allah’ın ipini bıraktık, Şeytanların yoluna saptık.
Fıkradır. Adamın biri rüyasında kendini ölmüş olarak görmüş. Yıkamışlar, cenaze namazını kılmışlar, gömmüşler. Kiramen katibin gelmiş, dili tutulmuş, yarı doğru yarı yanlış bir şeyler söylemiş. Seni Arasat’ta bekleteceğiz demişler. İyiliklerin de var, kötülüklerin de. Tamam demiş, ama bir yandan da merak ediyor ne olacak diye. Oradaki meleklerden birinden rica etmiş, ben her iki tarafa da bir girip çıksam olmaz mı? Melek, cennet de cehennem de çok büyük ve sen her ikisinde de çok ileriye gidemezsin. İyi ya zaten ikisinin de en beri tarafından birinde olacağım, şöyle kapıdan bir bakıp dönsem. “Tamam” demiş melek. Önce cennete göndermiş, kapıdan içeriye bir bakmış, bir bahar havası, yemyeşil bir vadi, kuşlar uçuyor, çocuklar kuzularla oynuyor. Harika ama burada pek tanıdığım yok galiba diye geçirmiş içinden. Bir de cehenneme bakayım demiş. Kapıya gelmiş, kapıda bakmış bir reklamcı, “Çalışma var” diye bir bariyer koymuşlar. Kapıdaki adam tanıdık gelmiş, “içeriye bir bakacaktım” demiş. “Şimdi olmaz, görüyorsun çalışma var” demiş. “Hayırdır ne çalışması” demiş. “Bugün büyük bir gemi battı, çok sayıda politikacı, sanatçı, işadamı, sporcu, tanınmış insan geliyor” demiş. Onun için onları karşılamak üzere, giriş kapısını süslüyoruz” demiş. “Ama şimdi dönmem gerek, bir kapıdan baksam” diyince o reklamcı kılıklı Şeytan, “Peki demiş, içeriye girmen olmaz da ben sana 3D bir gözlük vereyim, sen içeriyle ilgili bir sanal tur yap” demiş. Gözlüğü bir takmış, Aman Allahım, içeride tanıdığı bir sürü insan, vur patlasın-çal oynasın eğleniyorlar. “Tamam” demiş adam. Bu kadar yeter. Geri Arasat’a dönmüş, “beni cehenneme gönderin” demiş. “Nasıl olur, emin misin?” demişler. “Cennette canım sıkılır, benim arkadaşlarım hep öbür tarafta, ben oraya gideyim, zaten ikisinden biri olacaktı, ben öbür tarafı seçtiğime göre, sorun yok. Hem bugün yeni sanatçılar, politikacılar da geliyormuş, karşılamaya yetişeyim” demiş. Tamam demişler. Adamı zebaniye teslim etmişler. Zebani kapıyı açıp adamı kolundan tutup içeri fırlatmış. Adam kaynar kazana düşmüş. Bağırmaya başlamış, beni buradan çıkarın, yanlış yere gönderdiniz beni diye. Zebani gelmiş, “Ne bağırıyorsun, sen istedin” demiş. “Ama bana gösterdiğiniz yer burası değil” deyince, “sana orayı gösteren reklamcı kılıklı Şeytandı, o senin 3D gözlükle gördüğün de bir reklamdı” demiş!
Reklamcılar, “Fareli köyün kavalcısı”na benziyorsa, biz de “Haçlı ordusuna asker yazılan çocuklar” gibi Şeytanın peşine takılan kalabalıklara mı benziyoruz yoksa. Aslında “Fareli köyün kavalcısı” hikayesinin arkasında, Haçlı ordusuna katılan çocukların acıklı bir hikayesi vardır! Dikkat, bizim çocuklarımızı da birileri birtakım kavalcıların peşine takıp başka vadilere sürüklemesin sakın!
Şeytanın reklamına kanmayın. Size cehennemi cennet diye gösterirler. Fıkradır tabii bunlar. Bizim halimiz de bu adamın rüyasına benziyor sanki. “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın” diye boşuna söylenmiyor bize. Elbette ahirete gidip dönen birileri yok aramızda, bunlar da sadece bir fıkra. Hatta ahiret hayatı ile ilgili fıkralar konusunda belki bizim de ihtiyadlı davranmamız gerek. Çünkü ahiret hayatı fıkralara konu olacak bir yer değil. Bu sadece konusu bir rüya olan bir fıkra.
Allah Şeytana mühlet verdi, bunlar bunları yaptı. Allah bize yardım etmek istiyor, ama biz O’nun kurtuluş için sarkıttığı ipe tutunmak yerine “Yalancı Şeytan”ın yalan vaadlerinin peşine takılıyoruz.
Cennete ulaşma hayali ile cehenneme doğru koşan kalabalıklar konusunda hepimizin daha dikkatli olması gerek. Her gün en az 40 defa, “Bizi Hakkı Hak, batılı batıl göster, Hak’da toplanmamızı nasib et, bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil” derken, aslında hassas olmamız gereken bir noktadaki hatırlatmalar içeren bir vahyi, ölülerin arkasından okuyup geçiyoruz. Rahmeti yalnız ölüler için okuyoruz. Keşke önce kendimiz ve çevremizdekilere anlatsak bu hakikati de, Allah dirilerimize de rahmet etse ve biz de kurtuluşa erenlerden olsak! Dilimizle ikrar ettiğimizi kalbimizle tasdik ettikten sonra hayatımıza rehber edinsek. Selâm ve dua ile.