Bu işin içe ve dışa dönük mesajları var.. Dışarıya “Beni kaybetmeyi göze alabilir misiniz?” diye soruyor..
Cenevre’de İran da yok, Suriye de! Esad Ankara’nın masaya koyduğu fotoğraflarla suçüstü oldu.. İçeride Suriye üzerinden hükümeti vurmak isteyenlere karşı da önemli bir hamle gerçekleştirilmiş oldu..
Şimdi ipler Ankara’nın elinde.
Ankara açıkça söylemese de, paralel devlet ve derin devletin arkasındaki ABD, AB ve İsrail’e örtülü, derin bir mesaj vermeye çalışıyor.. Türkiye’nin Müslüman kimliğine ve batının Hıristiyan kimliğine gönderme yapıyor..
İsrail ise gelişmelerden tedirgin.. Esad giderse, İhvan’ın yönetime gelmesini engellemek için her yolu deniyor.. Aynı şekilde eğer Esad Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gönderilecekse, o iddianameye Türkiye, AK Parti, Erdoğan, MİT ve İHH’yı da ekleyebilir mi? Yani Suriye olayı ile Türkiye’nin bir şekilde ilişkilendirilmesi için uzun süredir çalışıyordu zaten..
Görüldüğü kadar batılılar İsrail’in aceleci, agresif ve emirvaki politikalarından rahatsız..
Cenevre’de Erdoğan’a olağanüstü bir ilgi vardı. Türkiye vatandaşları, Müslümanlar ve özellikle de Suriyeliler ve Mısırlıların, Tunuslu ve Libyalıların, Filistinlilerin geniş katılımı ve heyecanlı destekleri sözkonusu idi.. Sadece sivil halk değil, Cenevre’ye katılan herkes Türkiye’nin ne yapacağını merak ediyordu.. Türkiye her istediğini yaptıramasa bile, Türkiye’nin kabul etmediği bir çözüm önerisinin başarı değil, uygulanma şansı yok! Bu da bu konferansta bütün açıklığı ile ortaya çıktı!
Erdoğan’ı İran da bekliyor.. Irak, Suriye, Kürt meselesi, Musul petrolleri, petrol ticareti, para meseleleri hepsi birikmiş durumda..
Tabii asıl sorun bu sorunların muhatabı kim olacak, Cumhurbaşkanı mı, Rehber mi? Erdoğan Rehber’le görüşür
Bu görüşme olacaksa. Davudoğlu Cumhurbaşkanı ile görüşür.. Erdoğan gidecekse heyetlerin önceden gidip ele alınacak konularla ilgili teknik görüşmeler yapması bir uzlaşma zeminini oluşturulduktan sonra bu buluşmanın gerçekleştirilmesi gerekiyor..
Ne batı, ne de İran Türkiye’yi gözden çıkaramaz.. Tayyib Erdoğan’ın geri çekilmesi durumunda yerine getirilecek ikinci bir isim de yok! Türkiye’yi karşısına alacak bir İran’da her gelen gün, geçen günü aratır.. Türkiye’yi İran’dan uzaklaştırmak İran’ı cezalandırmaktır, İran’ı Türkiye’den uzaklaştırmak Türkiye’yi cezalandırmaktır.. Aslında bu durum Rusya için de geçerli. Hatta AB ve ABD için de geçerli.. Türkiye çözümün bir parçası değilse, sorunun bir parçası olur..
Bugün bölgedeki karmaşa içinde kazanacak taraf Türkiye’nin desteklediği taraf olacaktır, kaybedecek taraf da Türkiye’nin karşısında olduğu taraf olacaktır..
Şunun da altını çizelim. Türkiye ABD’den de, AB’den de kolay kolay vazgeçmez.. Vazgeçemez de.. Ama sadece AB ve ABD’ye bağlı kalmak da istemeyecektir.. Türkiye aktif denge politikası uygulamaya devam edecektir.. Sonuçta “Doğu da batı da Allah’ındır”. Hem artık ne tek ABD vardır, ne de tek bir AB. Türkiye adalet ilkesine bağlı olarak nimet-külfet dengesine dayalı işbirlikleri geliştirme çabalarını sürdürmeye devam edecektir.. Buna mecburdur da!
Ankara bu arada hem derin hem paralel devlet ve terör üzerinden batıya karşı, batılı ülkelerin bu olaylarla ilgilerini hatırlatarak, deşifre ederek tavır koyuyor, hem de bu süreçte İsrail faktörünü, Suriye’de oynanan oyunlarla da ilişkilendirerek, derin ve paralel yapı yanında muhalefe de yüklenmeyi ihmal etmiyor..
Cenevre’de sadece Suriye konuşulmuyor tabii. Lübnan’ın geleceği, İsrail-Filistin ilişkisi, Kudüs’ün statüsü, Kürt sorunu ve dolaylı olarak Ürdün ve Irak sorunu da bu konunun diğer konu başlıkları arasında yer alıyor.. Tabii sorun öte yandan Mısır’la da ilgili.. En genelde İslam dünyası, gündemin odağında yer alıyor. Yeşil Kuşak, eski BOP, hepsi bu konuyla bağlantılı..
Batılılar açısından işin kötü yanı, uygulama kabiliyetine sahip hiçbir çözüm de, herhangi bir çözümsüzlük de batının işini kolaylaştırmıyor..
Cenevre’de batılı ülkeler arasında görüş birliği olmadığı gibi, ülkelerin kendi içinde de ciddi kaygılar sözkonusu..
Batı, fazla nazlanarak aşık usandırıyor.. Kendi içinde tutarsız, tedirgin ve endişeli.. Kutsalına ihanet eden bir pozisyonda.. Demokrasileri helvadan puta döndü. Arka bahçeleri deşifre oldu.. Geçmişleri ile övünemiyorlar. Bir gelecek tasavvurları da yok. “Tarihin sonu”na geldiler, kendileri için, mevcut durum ise umut vaad etmiyor..
Askeri bir güçtüler, bir dehşet dengesi kuruldu ve yoksullar bile güçlülere karşı artık ölümüne bir savaş verebiliyorlar. Bilgi tekelleri kırıldı. İmtiyaz sözleşmeleri bitiyor. Sanayi yoksulların da ulaşabildiği bir şey artık. Paraları, iktisadları erişelemez büyülü bir şey değil. Toplumları çözülüyor. Aile dağılmış durumda.. Gizli şiddet sarmalı içinde hedonist, agnostik bir topluluk oldu bunlar. Dağılmadan önceki Sovyetlerdeki halkların kardeşliği sloganı ile, batının demokrasisi aynı şey. Sistem çökünce Balkanlar da halkların kardeşliğini gördü! Rus oligarklar ve diktatörler kimlerin arasından/içinden çıktı! Batılılar Hıristiyan filan da değiller bu arada.. Kutsallarına da ihanet ettiklerine göre, kim kurtaracak bunları!
Hele bir de Türkiye’yi kaybederlerse..
Selâm ve dua ile..
yeniakit