Siyaset makinasının en önemli hedefi halkın hayatını idame ettirebilmesi için gerekli ihtiyaçlarını karşılamak ve bu yolda çıkabilecek sorunları çözmektir. Hatırlatalım siyaset makinası önü üreten insanların hizmetine sunulmuş bir makinadır. Yani bir araçtır. Yani yapaydır. Nasıl ki binilen bir araç insanı bir yerden diğerine taşır, siyaset makinası da insan denen varlığı daha hayırlı, daha refahlı, daha sağlıklı, daha mutmain, yani olması gerekenin daha’larını hedefleyen hayata ve standardlarına çıkacak yolu açmaktır. Bu su anlama geliyor: Bu makinayı üreten halkın en başta ihtiyaçlarını görmek, tanımlamak, onlara gerekli karşılıkları vererek çözüm üretmek. Siyaset makinası bunun için programlanmıştır. Kendini üreten millete bağlı ve her anda temasta olmalıdır. Temas, göstermelik değil, sözde kalan vaatler üzerinden değil, somut sonuçlar ve pratik çözümler vasıtasıyla olmalıdır. Son on beş sene zarfında görev yapan AK Parti hükümetinin yaptığı da tam olarak bu olmuştur. Hiç şüphesiz bunun öncesi de vardır. Bu hafta idam edilişinin sene-i devriyesi itibariyle bir kez daha hazin bir toplumsal hafıza içinde hatırladığımız, rahmet dilediğimiz Adnan Menderes ile başlayan bir sürecin devamıdır.
Ne yapmıştı Menderes... Milletinin taleplerine cevap vermişti. Veremediğinde de gayretini göstermişti. Ne oldu... Bunun bedelini hayatı ile ödedi. Milletin adamı olmuştu bedelini idam ile ödedi. O çizgide yürüyen haleflerine de benzer sonlar çizilmiş olabilir kâğıt üzerinde. Kim bilir belki Özal’ı da idama götürecek bir yol arandı da zaman ve mekanın değişimi buna imkan vermedi. Sonlandırıcı başka yöntemlere başvuruldu belki de. Erbakan hocanın siyaset dışına itilmesi çabası da ev hapsi ile sonuçlandı hatırlarsanız. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ki de “muhtar bile olamaz” süreci vasıtasıyla üst üste örtüştü selefleriyle. Ama bu süreç öncekilerden daha farklı sonuçlar doğurdu, öncekiler sonuncuya verilecek millet reaksiyonunu da olgunlaştırdı. Menderes’in idamına sesini çıkartamayan halkın çocukları, 15 Temmuzda siyasi iradeye sahip çıktı. Milletine sahip çıkan liderine bu sefer millet sahip çıktı. Belki de bu bir miktar Menderes’e olan vefa borcunun ödenmesi vesilesiydi de. Bu bir istiklal mücadelesiydi. Ya o olacaktı ya da ölüm! Ya istiklal ya ölümdü. Hemen daha öncesine sarıverdi hafızasını millet o gece. Bu bir kurtuluş savaşıydı da düşman bu sefer dış mihraklar kadar içerideydi de. Topraklarımızı işgal eden İngiliz, Fransız, Yunan, İtalyan değildi de uluslararası sistemin güç odağıydı bu sefer. Ama bir dakika! Önceki de şimdi ki de aynı hedefe hizmet ediyordu. Yani Osmanlı’yı hasta adam olarak adlandırıp parçalamaya çanak tutan ve “kalkışan zihin” ile 15 Temmuz’a “go” veren zihin aynıydı. Modern zamanın işgali tasarlanmıştı. Olmadı. Allah’ın izni ile olmadı. Menderes’in dökülen kanı, dilinden dökülen duası hürmetine olmadı. Dirayet kalkanı oldu göğsündeki imana bu sefer halkın. Planlanan varsa en hayırlı bir Plan Yapıcı vardı. Göklerden inen kararın Yapıcısı!
Eğri oturalım doğru konuşalım. 15 Temmuz’da yapılmak istenen Türkiye’yi malum güçlere eskisi gibi bağımlı etmekti. Buna dur dedi bu halk o gece! Şimdi çıkıp fındık, fıstık için adalet demek hem yanlış hem veballi. Eğri oturun doğru konuşun. “Biz bu adamı istemiyoruz arkadaş!” deyin. “Gitsin istiyoruz” deyin. Tıpkı 15 Temmuzu yapanlar gibi....
yeniakit