Türkiye “Çerkes Soykırımı”nı tanıdığında, “Ermeni Soykırımı”nı tanımasını isteyenlerin eline koz vermiş mi olur?
“İkisinde de sürgün ve katliam var; Çerkes Soykırımı’nı tanımak suretiyle, Ermenilerin soykırımdan geçirildiğini kabul etmiş oldunuz” diyebilirler mi Türkiye’ye?
Diyebilirler, diyeceklerdir; ama üstesinden gelemeyeceğimiz bir argüman olmaz bu.
Türkiye şöyle diyor: Osmanlı Devleti, Anadolu’nun belli yerlerini Ermeni nüfusundan ‘arındırmak’ gibi bir karar almadı. Alınan karar, Ermenilerin savaş/iç savaş bölgelerinden geçici olarak uzaklaştırılmaları, memleket dahilindeki başka yerlere geçici olarak nakledilmeleri yönündeydi. Taşınmaz mallarının mülklerinin kendilerine iade edilmek üzere muhafaza edilmesi öngörülmüştü. Geçici tehcir esnasında meydana gelen kanlı hadiseler devletin kontrolü dışında olup, Ermenileri korumakla görevlendirilen Osmanlı askerleri de saldırıya uğramış ve öldürülmüşlerdir. Devlet, Ermenilere yönelik saldırıların ve onların mülklerinin yağmalanmasının hesabını behemehal, sıcağı sıcağına sormuş, saldırılardan ve yağmalardan sorumlu görülen veya bu hususta ihmalleri tesbit edilen sivil kişileri ve devlet görevlilerini yargılayıp cezalandırmış, birçoğunu idam etmiştir. Hülasa, ortada devletin resmi kararına dayanan bir katliam da kat’î bir ‘etnik temizlik’ de sözkonusu değildir, tam tersine bu suçları işleyen kimselerin devlet tarafından cezalandırılması sözkonusudur.
Buna şöyle bir ilavede bulunabiliriz: Ermenilerin soyunu kırmakla veya buna teşebbüs etmekle suçlanacak kimseler elbette vardır, devlet erkanından da vardır, fakat kurumsal olarak devlet suçlanamaz.
Rusya ve Çerkesler konusunda aynı şeyler geçerli mi?
Değil.
Rusya, kendi resmi belgeleri vasıtasıyla, 19’uncu asrın başlarında 1 milyon olan Çerkes nüfusunun 1864’e kadar 560 bine düştüğünü yani Kuzeybatı Kafkasya’yı işgali sürecinde Çerkes nüfusunun yarısını ‘ortadan kaldırıdığını’ itiraf ediyor.
İşgal ordusu komutanlarının ‘Bugün 3 Dağlı köyü yaktık’, ‘Bugün iki Dağlı köyü yaktık’, ‘Bugün 4 Dağlı köyü yaktık’ gibi raporlarının bini bir para (Maykop’taki Adıgey Müzesi’nde hepsi özenle muhafaza ediliyor).
Çerkeslerin Sibirya sürgünü gibi tehditlerle Osmanlı’ya hicrete zorlanmalarının (ki bu tehcirin hazırlıklarına daha 1820’lerde girişildiğine dair belgeler var) resmen ‘etnik temizlik’ olduğu da su götürmez bir gerçek.
Uzun lafın kısası: Cumhurbaşkanımız yahut Başbakanımız veya ikisi birden, Büyük Çerkes Sürgünü’nün başlangıç tarihi kabul edilen 21 Mayıs 1864’ün yıldönümünde Çerkeslerin düzenleyeceği anma toplantılarından herhangi birine katılıp hiç tereddüstüz “Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nü acıyla anıyoruz” diyebilir.
Bu yönde bir temayülün olduğunu duyuyor ve seviniyoruz.
Şimdi Putin düşünsün.