Sayın okuyucumuz bildiğiniz üzere şirretlik ve küstahlık söz konusu olduğunda aklımıza ilk gelen ülke Fransa olmaktadır. Fransa, Kuzey Afrika'da işlediği cinayetlerle maruf olmakla birlikte siyasî entrikaları ve kışkırtıcı beyanlarıyla da bilinen bir ülkedir. Bu işi sadece siyasîleri yapmamaktadır. Matbuat ve medyası da bu şirretliğe önayak olmaktadır. Özellikle Charlie Hebdo mizah dergisi bu işin öncülüğünü yapmaktadır. Duyarlı Müslümanlar tarafından defalarca uyarılmalarına ve hatta cezalandırılmalarına rağmen mukaddes değerlerimize ve yüce şahsiyetlerimize küstahça ve şirretçe saldırmaktan vazgeçmemektirler.
Mukaddes değerlerimize ve Sevgili Peygamberimiz'e yönelik çirkin karikatürlerle saldırmaları, tezyif ve tahkiratta bulunmaları son derece küstahça bir tutumdur. Fransız hükümeti ise basın hürriyeti, yayın özgürlüğü adı altında bu alçaklığa, bu küstahlığa adeta çanak tutmaktadır. Basın hürriyeti ayrı şeydir, insanlara hakaret ayrı şeydir. İnsan temel hak ve özgürlüklerinden biri de inanç ve haysiyet dokunulmazlığıdır. Basın hürriyeti adına da olsa kimse kimsenin inancına, aidiyet değerlerine, haysiyet ve onuruna dil uzatmaya ve küfretmeye hakkı yoktur.
Maatteessüf ki, kadim tarihlerden bu yana ilâhî ve insanî değerlere karşı şeytan ve avaneleri sürekli düşmanlık besleyip saldırmışlar ve olmadık yöntemlerle ilâhî nûrun dünyamızı aydınlatmasına bütün güçleriyle engel olmaya çalışmışlardır. Zekeriya, Yahya ve İsa aleyhisselâmların başlarına gelenleri hatırlayın! Aynı şekilde âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz'e yönelik Mekke müşriklerinin ve akabinde Yahudilerden beni Nadir, beni Kurayza ve beni Kaynuka kabilelerinin komplo ve şirretliklerini hatırlayın! Allah Teâlâ'nın nûrunu söndürmek, yeryüzünde merhamet, sevgi ve adaletin tesisine engel olmak için nasıl canla başla çalıştıklarını gördük ve şahit olduk. Beni Nadir kabilesinden şair Kâ'b bin Eşref'i hatırlayın! Şair Kâ'b bin Eşref, müşrikler Bedir'de yenilince büyük bir şok içerisinde bu hadiseye inanamamış ve işin gerçeğini görünce içindeki kini boşaltmak için Sevgili Peygamberimiz'i hicvetmeye başlamıştı. Özellikle Kâ'b şair olması hasebiyle bu yeteneğini nefsine ve şeytana hizmette kullanarak Allah Resulü'ne ve mukaddes İslâm dinine olmadık iftiralarla tezyif ve tahkiratlara koyulmuştu. Yapmış olduğu aşağılama, hakaret ve iftiralarla da yetinmeyip Kureyşli müşrikleri Müslümanlar aleyhine kışkırtmak için kırk kadar adamıyla birlikte Mekke’ye giderek müslümanlara karşı savaşmak üzere Ebû Süfyân ile anlaşmıştı. Ebu Süfyan'ın huzurunda yaptığı propagandalar ve söylediği şiirlerle sürekli olarak Kureyşliler’in intikam duygularını tahrik ediyor ve Bedir'in intikamı için müşrikleri bu işe teşvik ediyordu.
Medine’ye döndükten sonra da şiirleriyle Resûl-i Ekrem’i ve ashabını hicveden, etkili konuşmaları ve servetiyle müşrikleri Müslümanlara karşı kışkırtmaya devam eden Kâ‘b b. Eşref’in davranışlarından rahatsız olan Sevgili Peygamberimiz bu duruma son verilmesini istedi. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme, Kâ‘b b. Eşref’in süt kardeşi Ebû Nâile b. Selâme, Abbâd b. Bişr, Hâris b. Evs ve Ebû Abs ile bir araya gelerek yaptıkları plânla Kâ’b’ı tesirsiz hâle getirip ortadan kaldırdılar.
Kâ‘b’ın infaz edildiğini duyan bir kesim Yahudi hayatlarından endişe ederek Allah Resulü'nün huzuruna vardılar ve Kâ'b gibi İslâm'a saldırmayacaklarına dair teminat vererek eman istediler. Sevgili Peygamberimiz onları Kâ‘b gibi faaliyette bulunmamaları konusunda uyardı ve müslümanlara ihanet etmemek üzere antlaşma tekliflerini kabul etti. Resûlullah, Remle bint Hâris’in evinde yahudilerle bir araya gelerek onlarla antlaşma yaptı ve antlaşma metnini Hz. Ali’ye yazdırdı...
Yahudiler büyük bir memnuniyet içerisinde Allah Resulü'nün huzurundan ayrıldılar...
Aradan yüzyıllar geçti ve bu sefer Kâ'b bin Eşref'in rolünü Fransa üstlenmişti. Saraylarında dinî ve ahlâkî değerleri tezyif eden ve küçümseyen davranışlar sergilemeye başlamışlardı. Bu duruma muttali olan, bu durumu duyan Osmanlı Padişahı Kanunî Sultan Süleyman, Fransa Kralı l. Fransuva'ya bir mektup gönderip işledikleri ahlâksızlığa derhâl son vermelerini, aksi takdirde gelip saraylarını başlarına yıkacağını bildirmişti. Bu ciddi tehdit karşısında Fransa, işlediği ahlâksızlığa derhâl son vermek zorunda kalmıştı.
Yine aradan yüzyıllar geçiyor ve bu sefer yine Fransa'yı ve onun beslemesi olan mizah dergisi Charlie Hebdo'yu sahnede görüyoruz. Bu çirkef ve bir o kadar da şirret olan dergi yayın hayatına başladığı günden beri aziz dinimiz İslâm'ı ve âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz'i hedef alıp belirli aralıklarla tezyif ve tahkiratlarını karikatür üzerinden sürdürdü. Zaman zaman da bu çirkin saldırılara tepki olarak Müslüman halkımız başta Paris olmak üzere Avrupa'nın çeşitli başkentlerinde ve İslâm ülkelerinde protesto gösterileri yaparak tepkilerini dile getirmişler ve bu şekilde de olsa mukaddes değerlerimize sahip çıkmışlardı. Fakat basın hürriyeti, düşünce özgürlüğ adına devlet gücünü arkasına alan necis Charlie Hebdo paçavrası şirretçe ve küstahça saldırılarına devam etti.. Sabır bardağını taşırıyorlardı ama farkında değillerdi.
Nitekim beklenen oldu ve 07.01.2015 tarihinde bu çirkef pisliklere yönelik had bildirme eylemi bir grup genç tarafından gerçekleştirildi. Öfkeli silahlı gençler Charlie Hebdo'nun Paris'teki binasını basmış ve 12 kişiyi infaz etmiş oldu. Cezayir asıllı Cherif ve Said Kouachi kardeşler tarafından düzenlenen saldırıyı El Kaide üstlenmişti. Örgüt, bu eylemden sonra "Charlie Hebdo dergisinin Muhammed Peygamber'in karikatürlerini yayımlamasının intikamının alındığını" duyurmuştu. Olması gereken elbette bu değildi, ancak onlar kendi sonlarını hazırladılar.
Bu olaydan sonra Avrupa ülkelerinin üst düzey siyasîleri ile işgalci Siyonist çete lideri Netanyahu ve maatteessüf ki dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun katılımıyla el ele, omuz omuza vererek Paris caddelerinde Charlie Hebdo dergisine destek yürüyüşü yaptılar. (Burada ufak bir ayrıntıya temas etmeden geçemeyeceğim: Söz konusu yürüyüş korteji başlarken dönemin Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande bütün başkanlarla teşekkür için tokalaşırken, "senin burada ne işin var?" dercesine küstahça kafasını çevirip Davutoğlu'nu es geçmişti. Bu da ayrı bir küstahlık örneği idi.) Sonuçta bu destek yürüyüşü o çirkeflere daha da cesaret verdi ve mukaddeslerimize saldırıya kaldıkları yerden devam ettiler.
Belirli aralıklarla bu tacizler hep devam etti. Bugünlerde yine sahneye çıkıp saldırılarını aynı çirkinlikte devam ettirmektedirler. Bu melun dergi bir süre önce Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ı da hedef alarak ahlâksızca çirkin karikatürler yayınlamıştı...
Şimdilerde tekrar sahneye çıkıp mukaddes dinimize ve saygın şahsiyetlerimize yönelik tezvirat ve karikatürlerle saldırmaya, tezyif ve tahkirata devam etmektedirler.
Onlara şunu demek lazım: "Bre alçaklar, bre melunlar yine mi sahnedesiniz? Siz ne arlanmaz, ne uslanmaz melunlarmışsınız böyle?"
Derginin Yayın Yönetmeni Laurent "Riss" Sourisseau, son sayıda kaleme aldığı başyazıda küstahça meydan okumaya ve mukaddeslerimize dil uzatmaya devam ediyor...
Bu küstahlığa, bu alçakığa bir şekilde dur demek lazım. Müslüman ülke liderleri diplomatik olarak girişimde bulunup Fransa hükümetini uyarmalıdır. Gerekirse ticarî yaptırım uygulanmalıdır.
Not: Sayın okuyucumuz, Charlie Hebdo dergisinin yüce ve aziz değerlerimize yönelik alçakça saldırılarını protesto etmek ve tepkimizi dile getirmek için 15 Ocak 2023 tarihinde, saat 16.00'da Taksim Camiî'nde buluşmak üzere sizleri "Ümmet-i Vahide Platformu" adına davet ediyoruz. (Hazım Koral - Hürseda Haber)