CHP İktidarı Eşittir: Ya kıtlık, Ya Savaş!

Vakit gazetesi yazarlarından Hasan Karakaya CHP iktidarını yazdı. İşte o yazı...

"Kartel gazeteleri"ndeki çarşaf çarşaf "parti reklâmları"nı görünce; "Hadi, CHP'liler neyse de, diğer partilere ne oluyor?" dedim...

Öyle ya; "Tayyip Erdoğan'ın oğlu"ndan tutun da, "Abdullah Gül'ün babası"na ve "Kemal Unakıtan ile Osman Pepe'nin oğulları"na varıncaya kadar demediklerini komamışlar!.. "İddia"nın ve "iftira"nın bini bi para!..

Aynı gazetelerde MHP'nin de, DP'nin de reklâmları var!..

Ama, onlara da "saldırılar" tam gaz!..

O halde, nasıl oluyor da; "aleyhteki bunca haber ve yorum"a rağmen, bu gazeteler AK Parti'den MHP'ye, MHP'den DP'ye varıncaya kadar, "tam sayfa reklâmlar"la besleniyorlar!?!

Bu "çelişki"yi, bizim Mehmet Emin Kazcı ile konuşuyorduk... "O gazeteler" dedi; "Çağdaş birer Gör-Kaç Selâmi oldukları için, partilerin elleri mecbur reklâm vermeye!..

Hele vermesinler!..

İşte asıl o zaman, yandıklarının resmidir!"

GÖR-KAÇ SELÂMİ, BİR ÖVERSE!

Şaşırdım... "Nasıl yani?" dedim; "Bilerek mi yapıyorlar bunu?.. Hem reklâm verecekler hem de kendilerine sövdürecekler!.. Bu, nasıl iş?"

M.Emin Kazcı, güldü...

Bunların, "Gör-Kaç Selâmi olduğu bilindiği için" dedi ve başladı "Gör-Kaç Selâmi"nin hikâyesini anlatmaya...

Efendim, bizim Kazcı'nın anlattığına göre; kasabalardan birinde, adı "Gör-Kaç Selâmi"ye çıkmış biri yaşarmış!..

Gerçekten de, "görüldüğü" yerde, kendisinden "kaçılacak" biriymiş!..

"Arsız" mı arsız, "yüzsüz" mü yüzsüz, "sırnaşık" mı sırnaşık, "düzenbaz" mı düzenbaz, "görgüsüz" mü görgüsüz, "dedikoducu" mu dedikoducu!..

Hasılı kelâm, "yüzünü Şeytan görsün" dedirtecek derecede, "yaka silktiren" ve görüldüğü yerde, "yol değiştirten" biriymiş!..

Bir özelliği de;

404 yapıştırıcılarından daha "yapışkan" olmasıymış!.. Birine yapışmayagörsün, ondan "para" almadan, kesinlikle uzaklaşmazmış yanından!..

İşte bu yüzden de;

Herkes kaçarmış bu vatandaştan!..

Çünkü efendim, ya "para" vereceksin, ya da "altından kalkamayacağın iftiralara" hazır olacaksın!..

Uzatmayalım...

Günlerden bir gün, "bir parti heyeti" kasabaya gelip, "esnaf ziyareti" yapmaya karar vermiş!..

Gelecekler... Vaadlerini sıralayacaklar ve tabii partilerine oy isteyecekler!..

Kulağı, "uydu anteni" gibi, bütün konuşmaları duyan Selâmi, bu haberi öğrenir öğrenmez, doğruca "kasabanın girişi"nde mevzilenmiş!..

"Parti heyeti"ni beklemeye başlamış!..

Uzaktan tozu-dumana katan bir "otomobil konvoyu"nun geldiğini görünce de yolun ortasına dikilmiş!..

El-kol işaretleriyle durdurduğu konvoydaki ilk otomobilden çıkıp da, "Ne istiyorsun, niye durdurdun bizi?" diyenlere; "Para istiyorum" demiş; "Ya şu kadar para verirsiniz, ya da!"

İşin "tehdit ve şantaj"a vardığını gören partililer, fena halde öfkelenip, "Ya vermezsek" demişler, "Ya vermezsek, ne yapacaksın be adam?!?"

"Gör-Kaç Selâmi" pis pis sırıtmış!..

"Eğer istediğim parayı vermezseniz" demiş;

"Kasabaya gider, sizin partinizi desteklediğimi cümle âleme ilan ederim!"

N'aapsın adamlar;

"Al sana istediğinden daha fazlası!..

Yeter ki bizi desteklediğini söyleme!"

Deyip, girmişler kasabaya...

KARTEL ÖVER, MİLLET DÖVER!

İşte bu hikâyeyi anlatan bizim Mehmet Emin Kazcı, sözü "kartel gazeteleri"nde yayınlanan "sayfa sayfa reklâm"lara getirip; "Bana öyle geliyor ki" dedi; "Bu reklâmlar, aman kartel bizi övmesin" diye veriliyor!..

Çünkü, "partiler" gayet iyi biliyorlar ki;

"Kartel medyasının övdüğü partiler yerlerde sürünmeye mahkûmdur!.. Onların saldırdıkları ise, zirvelere tırmanırlar ve hatta AK Parti gibi tek başına iktidar olurlar!"

Ardından, "Hele hatırlasana" dedi;

"Tayyip Erdoğan'ın siyasî hayatının bittiğini, artık muhtar bile olamayacağını yazan, kartel gazeteleri değil miydi?.. Tayyip Bey aleyhinde öyle bir kampanya yürüttüler ki, bunları okuyanlar, Tayyip Bey'in siyaseten öldüğünü bile düşünmeye başladılar!..

Ama, ne oldu?..

Tayyip Bey ve arkadaşlarının kurduğu AK Parti, ilk seçimde iktidar oldu!.. Dahası, muhtar bile olamayacağını yazdıkları Tayyip Bey, Başbakan oldu... Şu anda da, yeniden tek başına iktidara yürüyor!"

"Yani?" dedim...

Devam etti Kazcı:

"Bu millet Gör-Kaç Selâmi'lerden yaka silkip, nasıl onların dediğinin tersini yapıyorsa, kartel gazetelerinin de dediğinin tersini yapıyor!..

Onların övdüğünü dövüyor,

Onların sövdüğüne de kucak açıyor!..

CHP'nin durumuna baksana!..

Kartel medyası, sürekli CHP'yi övmesine ve devlete çöreklenmiş CHP bürokrasisinin icraat ve tavırlarını göklere çıkarmasına rağmen, CHP bir türlü iktidar yüzü göremiyor!..

Uzun lâfın kısası;

Kartelin övdüğünü, halk dövüyor!..

Kartelin sövdüğünü de halk seviyor!"

Bana göre;

AK Parti, MHP ve DP, kartel gazetelerine tam sayfa reklâmlar veriyor ki, onların sövgüleri devam etsin!..

Yoksa, Gör-Kaç Selâmi gibi yapıp, bir de övgüye başlarlarsa var ya, işte o zaman yandı gülüm keten helva!"

BUĞDAY HARMANDA, MEMUR BEKLİYOR!

Emin Kazcı'nın, "Gör-Kaç Selâmi"den hareketle yaptığı bu "değerlendirme"deki doğruluk payı elbette yüksek!..

Ancak ben, "kartelin aşırı övgüleri"ne rağmen, "CHP'nin iktidar yüzü göremeyişi"nin temelinde "daha başka sebepler" olduğunu düşünüyorum!..

Meselâ, Tayyip Bey'in, miting meydanlarında gösterdiği karne"ler!.. "Millî Şef İnönü"nün iktidar olduğu "1946 yılı İstanbul'u"nda dağıtılan "ekmek karneleri" ve "Bizim kökümüzde İnönü var" diyen Deniz Baykal'ın Enerji Bakanı olduğu 1978'de dağıtılan "mazot karneleri!"

Önceki gün de, Kazlıçeşme Meydanı'nda, vatandaşların aldığı "gazyağı"nın kaydedildiği bir "nüfus cüzdanı"nı gösterdi Tayyip Bey!..

Düşünebiliyor musunuz; "evdeki lâmba ve fenerleri yakmak için kullanılan gazyağı" bile "nüfus cüzdanı"na kaydediliyor!..

Bütün bu "karne"ler, "CHP karnesi"nin neden "kırık"larla dolu olduğunu, CHP'nin niye "iktidara hasret" yaşadığını görmeye ve göstermeye elbette yeterlidir!..

Ama, bir olay var ki, milletteki "CHP korkusu"nu tek başına anlatmaya yeter de artar bile!..

Başına bir "iş" gelmesin diye, sadece ad ve soyadının baş harflerini vermekle yetineceğim B.S. adlı okurum, Ankara'nın Çubuk ilçesine bağlı, eski adı "Ahur", şimdiki adı ise "Yeşilkent" olan köylerinde "babaannesinin yaşadığı" bir olayı aktarıyor!..

Aylardan Ağustos... Evlerinde "un" yok!.. İşin garibi, "değirmende öğütmek" için, "buğday" da yok!..

"Buğday" var da, "harman"da!..

Sizin anlayacağınız; tarladaki buğday "orak"la biçilmiş, "kağnı arabaları"na yüklenmiş ve getirilmiş "harman yeri"ne!..

Öküzler koşulacak, "döven" sürülecek ki, buğdayın sapları "saman olsun, "dane"leri de ayrılsın!..

Döven sürülmüş, "saman" ve "dane"nin birbirinden ayrılması için sadece "savrulmayı" bekliyor!.. "Savrulacak" ki; samanlar "harar"a doldurulsun, "dane"ler de çuvala!..

Evet, bir türlü "savurmaya" geçemiyorlarmış!..

Çünkü efendim;

Kasabadan, "jandarma eşliğinde vergi memurları" gelecek, "harman"a bakacaklar ve "karar" verecekler:

"Bu harmandan şu kadar teneke buğday çıkar!.. Bunun şu kadarını vergi olarak vereceksin, şu kadarı da sana kalacak!"

Lâf aramızda;

Bazen; "CHP'li eksperlerin tayin ettiği kadar" buğday çıkmazmış "harman"lardan!..

Diyelim ki, CHP'li memurlar "40 teneke" dediler, ama harmandan "32 teneke" çıktı!..

Yok öyle, "Bu kadar çıktı" demek!..

"Eksik" mi kaldı, "ta-mam-la-ya-cak-sın!"

Zavallı köylüler, konu-komşudan "ödünç" alır, "CHP'li memurlar"ın istediği miktarı temin ederlermiş!..

Bu yüzden, "aç kalmaya" bile razı olurlarmış!.. Çünkü, 32 tenekeyi 40'a tamamlamazlarsa, ya "hapse" atılırlarmış, ya da "yol inşaatı"nda çalışmaya götürülürlermiş!..

KENDİ BUĞDAYINI ÇALAN DEDE!

Uzatmayalım... Okurum B.S.'nin babaannesi ve elbette ev halkı, gözleri yolda, "jandarma eşliğinde gelecek vergi memurları"nı beklemektedir!..

Gelsinler de, bir an önce "vergiye gidecek buğday miktarı"nı tayin etsinler!..

Ama, bir türlü gelmiyorlar!..

İşin acı tarafı;

Evde, "ekmek yapacak buğday" da kalmamıştır!..

Ev halkı, resmen ve alenen "aç"tır!..

"Dedem" diyor, okurum B.S.:

"Açlığa daha fazla tahammül edemeyip; bir gece düşmüş yola, varmış harmana!.. Harmandan, kendilerine yetecek kadar saman ve daneyi doldurmuş çuvala, atmış sırtına, gelmiş eve!..

Evet evet; kendi harmanından, kendi buğdayını çalmış!..

Babaannem, sabaha kadar kalbur sallayıp, buğdayı samandan ayırmış!.. Dedem de değirmende öğüttürüp un yaptırmış da, ekmek pişirebilmişler!"

Okurum, bu olayı anlatıp, "rahmetli dedesinin şu sözünün hâlâ kulağında çınladığını" söylüyor:

"Evlâdım, bu CHP ne zaman iktidara gelse;

Ya kıtlık olur, ya savaş!"

Enteresan bir "tespit" değil mi?..

"CHP ne zaman iktidara gelse;

Ya kıtlık olur, ya da savaş!"

CHP"DEKİ İKTİDARSIZLIĞIN SIRRI!

Peki, sorarım size;

Bugünkü "Baykal'lı CHP"nin, dünkü "İnönü'lü CHP"den bir farkı var mı?..

İşte "karne"ler, işte "savaş" çığlıkları!..

Söyleyin Allah aşkına;

"Dedeleri, kendi buğdaylarını çalmaya mecbur eden" bir zihniyet, bu ülkede "iktidar" olabilir mi?.. Elbette olamaz!.. Çünkü, CHP'nin geçmişteki "dayatma" ve "zorbalık"ları, nesilden nesile anlatılıyor!..

İşin garibi, CHP'liler de, kendilerini "milletten kopartacak" ne kadar söylem ve eylem varsa, hâlâ bunları sergilemeye devam ediyor!..

Bu yüzden de, "iktidara hasret" yaşamaya mahkûmlar!..

Bunda, "Gör-Kaç Selâmi"lerin "övgü"lerini de gözardı etmemek gerek!..


Birlik Başkanı"na 17 Milyar!

Lafa geldi mi, "milletvekilinin maaşı"ndan, "milletvekilinin dokunulmazlığı"ndan söz edilir!.. Bu ülkede "hiç kimseye dokunulamaz", ama isterler ki, "milletvekilinin dokunulmazlığı" kaldırılsın!..

Ve yine, "milletvekilinin maaşı" daima göze batar!.. Aldıkları para "6.5 milyar lira"dır, ama hep konuşulur!..

Oysa, dün Edirne'de Tayyip Bey'in de gündeme getirdiği gibi, "çiftçinin ürünü"nü alan Trakyabirlik'in Başkanı "tam 17 milyar lira maaş alıyor"muş, iyi mi?..

Gelin görün ki; "milletvekili"nin aldığı 6.5 milyar dillere pelesenk olur da, "birlik başkanları"nın aldığı "17 milyar lira"yı hiç kimse dile getirmez!..

Acaba neden?.. Birlik başkanlarının çoğu "CHP sempatizanı" olduğu için mi?..

Huu Deniz Bey!..

Buna ne dersin?..

Hele bir de, "Trakyabirlik"ten konuş!..


Vakit / Hasan Karakaya

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Acar Medya Nifak Çetesini İfşa Etti (VİDEO)
Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine