Anlatılanları dinleyince o sırada orada bulunan herkes gibi ben de hayretler içinde kaldım. Bu bir Karadeniz fıkrası değildi. Toplumdan bir kesitti. Anlatılanlar, buz gibi bir Türkiye siyasi gerçekliğini yansıtıyordu.
Olayı dinlediğim günün tarihini hatırlıyorum. 1 Mayıs 2004 cumartesiydi. Ülke yerel seçimlerden yeni çıkmıştı. Yaptığımız sohbette ağırlıklı olarak seçim sonuçları üzerine konuşuluyordu. Değişik partilerden insanlar vardı. Sohbetin konusu bir ara CHP"nin halktan kopuşuna geldi. CHP"nin statükonun temsilcisi haline geldiğine işaret edildi. Yanılmıyorsam, yazıya başlık olan konuyu anlatan da orada bulunanlardan CHP İstanbul milletvekili Hasan Aydın oldu.
Yerel Seçim kampanyası döneminde kendi adaylarına desteklemek amacıyla bir grup CHP milletvekili Karadeniz bölgesine gider. Aralarında Hasan Aydın da vardır. Yol güzergâhları üzerinde o şehir bu şehir dolaşırlarken, bir beldeye girmek üzere oldukları bir sırada bir elinde yüklüce eşya bulunan, diğer eliyle omzuna attığı sopanın iki ucunda içi dolu bakraç (bakır su kabı) taşıyan Karadenizli bir kadına denk gelirler. Kadının yükü taşırken zorlanışına bakılırsa, elindekilerin epey ağır olduğu fark edilmektedir.
Milletvekilleri zaten beldeye girmek üzere olduklarından araçlarından inerler. Bazıları hemen kadına doğru ilerleyerek kadının elindeki yükleri alırlar; "Biz gideceğin yere kadar yardım edelim teyze" derler. Kan ter içinde kalmış haldeki Karadeniz kadını memnun olur buna.
Abdest suyuna halel getirmek"
Boyunlarındaki kravatları ve düzgün elbiselerine bakılırsa, kendisine yardım eden kişilerin önemli insanlar olduğunu düşünür. "Uşaklarım, siz buralardan değilsiniz herhalde, he deyin bakalım neredensiniz?" der. Onlar da, kendilerinin CHP milletvekili olduklarını, o bölgedeki adaylarına moral ve destek vermek amacıyla bazılarının Ankara"dan, bazılarının İstanbul"dan geldiklerini söyleyince, kadın şöyle yüzlerine bakar, "Ha şimdi siz CHP"lü müsünüz?" der. "Evet, teyze" dediklerinde de, bir hışımla ellerindeki içi su dolu bakraçlarını alır ve "Abdest suyuma halel getirdiniz" diyerek bir öfke ile hemen yanlarından uzaklaşır.
Anlaşılan o ki, CHP"nin dine ve dindara mesafeli yaklaşımından Karadeniz yaylalarında yaşayan Anadolu kadını bile rahatsız olmuş ve abdest alacağı suyla bir CHP"linin temasından hazzetmemiştir.
Üzülerek ifade edelim ki, Atatürk"ün ölümünden sonra CHP"nin durumu halk nezdinde giderek bu noktaya gelmiş, Bülent Ecevit"in CHP"deki liderlik yıllarında kısmen olumlu sayılabilecek bir görüntü ortaya çıkmışsa da (ki o zaman CHP tek başına yüzde 42"yi yakalamıştı), Deniz Baykal"ın genel başkanlığı döneminde parti yeniden İsmet İnönü"lü yıllara benzer bir görüntü içine girmiştir. Yukarıda verdiğimiz örnek, halk nezdinde CHP"nin imajının geldiği noktayı yansıtan çarpıcı karelerden biridir ve yaşanmış bir vakadır.
Neden helallik istiyorlar"
Yıllar sonra bu hadiseyi neden hatırladığımıza gelince"
Hürriyet gazetesi yazarı Pakize Suda dünkü yazısında, "Zeki Sezer"in Rahşan Ecevit"ten helallik almasından sonra İlhan Kesici de Aydın Menderes"ten helallik almış. Yağmurdan kaçarken doluya mı tutulacağız ne?" diye yazmış.
Ne kadar ilginç değil mi?
Yaklaşan seçim nedeniyle çeşitli gerekçelerle CHP çatısı altında siyaset yapmak zorunda kalanlar vicdanen kendilerini o kadar rahat hissetmiyor olacaklar ki, yaptıkları bu işten dolayı helallik isteme arayışında oluyorlar.
CHP"nin bu noktaya nasıl geldiği irdelenmeden, bir özeleştiri yapmadan ve yapılan yanlışlar gözden geçirilerek telafisi yönünde adımlar atılmadan CHP"nin bu olumsuz imajından kurtulması mümkün değildir.
Vitrine bir iki sağcı profil konularak bu kökleşmiş olumsuz imajın değişeceğini sanmıyoruz. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk gibi bir din adamını transfer etmek bile, zerrece değiştirmeye yetmedi partinin bu imajını.
Kaldı ki, CHP'den ayrıldıktan sonra Halkın Yükselişi Partisi'ni (HYP) kuran Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Baykal'ın takiye yaptığını söyledikten sonra, "DSP"liler ve İlhan Kesici bir süre sonra saçını başını yolacak. Baykal bunları kullanıyor ve başarılı da oluyor. Sonunda hüsrana uğrayacak olan ise DSP ve Kesici. Baykal, sandıklar açılıp oylar sayıldıktan sonra, kullandığı adamları nasıl yiyeceğinin hesabını yapmaya başlar. Biz bunu yaşadık ve gördük" şeklinde konuşmuş.
Arada fark var mı?
Benim asıl merakım Baykal"ın bu isimleri partiye neden transfer ettiği değil. Bu isimler CHP"de siyaset yapmak üzere daha adımlarını atarken, başkalarından neden helallik isteme ihtiyacı hissettikleri. Karadenizli kadının "abdest suyuma halel getirdiniz" anlayışı ile CHP"ye geçen siyasetçilerin "hakkınızı helal ediniz" anlayışı arasında fark görebiliyor musunuz?
İlginçtir, bu yazıya başlamadan önce benim de vicdanım yeterince rahat etmemiş olmalı ki, Deniz Baykal"a bir e-posta gönderdim. Mesajın bir yerinde: "Bilirsiniz sizleri yıllardır yakından tanırım. Fakat neden olduğunuz gibi halka yansıyamadığınızı, daha doğrusu, yansıyan yönünüzün mü gerçek siz, yoksa yansıtamadığınız yönünüzün mü aslında gerçek siz olduğunu çözmekte zorlandığımı itiraf etmeliyim. Bu durum ilk bakışta şahsınıza özel kişisel bir algılama problemi gibi görünse de, göreviniz itibariyle ülkenin de kaderini etkileyen bir yönü bulunmaktadır" yazdım.
Hem Baykal, hem de CHP açısından bu iş böyle gitmez. Çünkü ülkeye de zarar veriyor bu görüntü, toplumu da geriyor.
Hepimiz faniyiz" Fakat siyasilerin farklı sorumlulukları da var. Yaptıkları işler ülkenin tüm halkını etkiliyor. O yüzden Çankaya sakinleri de dâhil her devlet ve siyaset adamı bir gün musallaya uzatıldığında ve kendisi hakkında "nasıl bilirdiniz" sorusu yöneltildiğinde, Karadenizli kadının olduğu gibi tüm milletin bir çift söz hakkı olduğunu unutmamalı"
Soracaklar nasıl bilirdiniz diye"
Hem musallada, hem tarih önünde, hem de büyük buluşmada..
Osman Özsoy - yazaramesaj@gmail.com