Hep görünenler üzerinden karar veriyoruz. Bize gösterilenler ile algılarımızı yönetenlerin hesapları her zaman örtüşmüyor. Bizler genelde, siyasi açıklamalarla, ulaşabildiğimiz bilgi kırıntılarıyla, yakaladığımız ipuçlarıyla doğru bilgiye ulaşmaya çalışırız. Biliriz ki, bize anlatılanlar, siyasi/resmi açıklamalar her zaman doğruyu söylemez. En güvenilir kurumların bilgilendirmelerinin, bir hafta ya da bir ay sonra yanlış olduğunu, kitleleri yanıltmak için yapıldığını görürüz. Maalesef bu böyledir.
35 kişinin hayatını kaybetmesi sonrası yüzbinler tekrar Tahrir'e yürüyor. Dün akşam saatlerinde kitleler akın akın meydanda toplanıyordu. Askeri yönetime mahkum edilmek istenen Mısır, buna razı olmadığını bir kez daha ortaya koyuyor. Yeni dalganın nasıl sonuç vereceği, Arap isyanlarının Batı başkentlerini ne zaman vuracağı, ilk isyan dalgasını başlatan Yemen'de rejimin neden hâlâ devrilemediği, İran-Suriye-Hizbullah ekseni ile bu ekseni dağıtmaya çalışanlar arasındaki müthiş çatışmanın ne kadarının bize gösterildiği gibi bilmediğimiz, izleyemediğimiz dolayısıyla doğru karar vermekte zorlandığımız o kadar çok şey var ki...
Suriye'de yönetimin kıyımları ile merkez güçlerin hesapları arasına sıkışanların ne düşünmesi gerektiği, yarın Şam'a bombalar düşerken, rejim değişikliklerin ağır bedelini hesaplarken ne hissetmesi gerektiği, Arap Baharı üzerine hesap kuranların bu ülkelerde ne tür örtülü operasyonlar yaptığı, kan üzerinden proje uygulayanların sadece rejimlerle sınırlı olup olmadığı gibi cevabını bulmamız gereken çok soru var... Aslında bunların büyük çoğunluğunun cevabını biliyoruz. Biliyoruz ama, soğukkanlı analizler yapmak bile saf belirlemek anlamına geldiği için bir anlamda zihinsel bir kuşatma altında özgürce düşünmeye çaba harcıyoruz.
Temel ilkemiz, durduğumuz nokta şurası: Hangi gerekçeyle olursa olsun, hangi siyasi hesap için olursa olsun, masum insanların kanı üzerinden iktidar hesabı yapanların yanında asla olmayacağız. Hiçbir gerekçe, bir ülkenin daha bombalanmasını, harabeye çevrilmesini, insanlarının birbirine boğazlatılmasını meşru gösteremez. Hiçbir gerekçe bir ülkenin daha işgaline bizi ikna edemez. Kendi halkına kıyanlara ne kadar öfkeliysek, iç çatışmaları, özgürlük arayışlarını bahane edip çirkin hesaplar yapanlara da karşı durmaya devam edeceğiz.
Günlerdir Suriye için endişeli bekleyişimiz devam ederken, dün yüzbinlerin akın ettiği Tahrir'e odaklanmışken, Hizbullah ve İran'ın Lübnan'daki istihbarat operasyonu patladı. Müthiş bir operasyon bu... CIA'nın, Lübnan'daki istihbarat ağı çökertildi ya da ağır hasar gördü. On iki CIA ajanı, uzun süren izlemeden, teknik takipten sonra ele geçirildi. CIA kurmayları alarmda... Pizza Hut'ta buluşan istihbarat ekibi, çok dikkatli, teknolojinin bütün imkanları kullanılarak ele geçirildi. ABD şimdi bu kişilerin öldürülmesinden endişe ediyor. Öldürülmeyecek, belki büyük bir pazarlığa konu olacak. Lübnan ve İran'da daha önce de çok sayıda istihbaratçı deşifre olmuştu. Hatta İran'ın eski Savunma Bakan Yardımcısı Ali Rıza Asgeri İstanbul'un göbeğinde kaçırılmıştı.
Suriye'de iç savaşın ve dış müdahale çabalarının yoğunlaştığı dönemde bu operasyon, tam bir karşı hamle oldu. Yakalanan istihbarat ekibinin Lübnan'daki operasyonu neydi, yoksa bu kişiler suikast timleri miydi, bilmiyoruz. Yine dün, Rus kaynaklar, Mossad ve CIA mensuplarının Suriye içinde operasyonlar yaptığını hatta Beşşar Esad'a suikast hazırlığı içinde olduklarını duyurdu.
Lübnan'da ele geçen CIA ekibinin esas hedefi Şam, Esad olabilir mi? Hiç de yabana atılır bir düşünce değil...
yenişafak