Ve Başbakan...
Adeta tek yürek halinde seslendi:
"Bu hasret bitsin artık."
Başbakan'ın kalp sesi şöyleydi:
"Gurbet hasrettir ve hasretin bedelinin çok ağır olduğunu biliriz.
Biz, gurbette olup, vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz.
Gurbet garipliktir. Biz garipliğe tahammül edemeyiz. Diyoruz ki, bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz."
50 bini aşkın insan "Bitsin" diye tekrarladı Başbakan'ın sözlerini.
Başbakan "Bitsin" diye mukabele etti 50 bin kişiye.
Bugüne kadar bir çok insan, bir çok devlet adamı, cumhurbaşkanları dahil, istemişti ve işte Başbakan "Bitsin" diye sesleniyordu.
Başbakan'ın seslenişi farklı olmalıydı. Güvence ihtiva ediyor olmalıydı.
Acaba Hocaefendi, hasreti sona erdirecek kararı verecek miydi?
Gözler oraya çevrildi. Pensilvanya'dan gelecek cevaba.
Hocaefendi'nin ikindi sohbetinde sorulan soruya verdiği cevap düştü Herkül.org'a...
Hocaefendi, sohbette bugüne kadarki çağrıları da Başbakan'ın çağrısını da "civanmertlik" olarak niteliyordu öncelikle.
Sonra "Bugüne kadar dünyadan bir beklediğim bir şey olmadı, malım mülküm yok evladü ıyalim yok, bugüne kadar başıma dert açacağım mülahazası yaşamadım" diyordu.
İzmir'de, merhum Yaşar Tunagür Hocaefendi, muhtemelen evliliğe dair bir teklifte bulunduğunda "Ben iki yükü birden taşıyamam, demişti, ben nam-ı celil-i Muhammedi dünyanın dört bir yanında şehbal açsın istiyorum, kendimi buna vakfetmek istiyorum" demişti, ama "onun için de sesini zaman zaman ayarlayamadığı"nı ifade ediyordu büyük mahviyet içinde.
Türkiye'de can vermek ama...
Türkiye'de can vermek, annesinin ayak ucunda defnedilmek istiyordu, böylesine özlem doluydu, daüssıla hasretiyle kavruluyordu, ama...
İşte bu "Ama..."nın içinden henüz dönmeme kararı çıkıyordu.
"Yüzde bir oranında olsa dahi, bir kısım kazanımların kaybedilmesi gibi tehlike varsa, işin rövanşı peşinde koşan birileri, idareyi zora sokacak bazı şeyleri yapabileceklerse... Ülkeme zarar vermemek için..." diyordu.
"Bütün bu endişeler zail olduğunda" diyordu gelme takvimi için...
"Burada ölsem bile burada gömülmeyi istemiyorum" diyordu. Gözyaşları içinde.
Evet, işte böyle hasret yine bitmeyecek.
Birçok ortamda, "Neden gelmiyor" sorusuna, bir kısmı suizanna varan bir dünya cevap üretildiğini biliyorum. Ama işte Fethullah Hocefendi'nin mülahazası da bu.
Ben bu durumlarda hele kendi hayatının kararı söz konusu ise ve kararını davasının hayat mematı ile ilgilendiriyorsa "Mutlaka bir bildiği var" demeyi tercih ederim.
Bazı kaygılar ifade ediyorsa, o kaygıların ciddiye alınmasını doğru bulurum. Binlerce insanın alın teri, el emeği, göz nuru, kalp çilesi ile bir noktaya gelen şeyler üzerinde titremesini yadırgamam.
Gelmemek hiç kolay değil şüphesiz. Ama demek ki gelme kararı vermek de kolay değil. Herkesin durduğu yer ve oradan gördüğü çerçeve farklı olabilir.
Bence herkese düşen Hocaefendi'nin gurbetine saygı duymak.
CUMHURBAŞKANLIĞI: AYM'nin 7 artı 5 kararı, Çankaya hesaplarına yeni bir boyut getirdi. Kararın önemli yönü Gül'e ikinci defa seçilebilme imkânı sunması.
Gül'ün ikinci seçilebilirliği, Gül-Erdoğan rekabeti gözlüğü takanlar için fesat çıkarmaya yönelik bir değerlendirme imkânı sunarken, daha pozitif nazarla, AK Parti'ye, tüzük değişikliği şartıyla, Cumhurbaşkanı Gül-Başbakan Erdoğan dengesini sürdürme imkânı da verdi diye bakılabilir.
Anayasa'da Başkanlık-Yarı Başkanlık değişimi yapılamadığı takdirde, Çankaya'yı bihakkın dolduran Gül ile icraattan kopmayan Başbakan Erdoğan profili daha sağlıklı olmaz mı?
bugün