Yıkılan binaların önünde göçük altında kalan otomobiller dikkatimi çekti. “Aman çizilmesin!” diye insanımızın bu konuda ne kadar titiz olduğunu hepimiz biliriz.
“Başka görecek bir şey bulamadınız da bunu mu anlatıyorsunuz?” diye kızabilirsiniz ama teferruatta kalması gerekirse de bu noktadan anlatmaya başlayacağım. Zaten bizim vardığımızda insana ulaşma işi son bulmuştu.
Önceki gün Kahramanmaraş’taydım, oradan Türkoğlu’na da geçtik, zaten Göksun yolumuzun üzerindeydi, gelirken de giderken de görmeye çalıştık.
Göçüklerden canlı birilerini arama çalışmaları bitmek üzereydi, artık enkaz kaldırma işi daha ağırlıklıydı.
İnsanımız özellikle yeni ve modelli otomobil üzerinde çok titrer, tabir caizse canı gibi korur, en ufak bir çizik almasına bile tahammül edemez.
İşte şimdi o güzel otomobiller enkazlar arasında ezilmiş duruyor. Dünya muhabbetimizin olmazsa olmazlarının başında gelmektedir.
Gelelim ondan çok daha acı olan bir meseleye; hasar alan evler, binalar. Yıkılanları, içinde can verenleri artık geçelim. Caddelerin iki yanına dizilen binalar.
Hem Kahramanmaraş’ta hem de Türkoğlu’nda yıkılan binalardan çok daha fazlası ayakta duruyor, hiçbir şey olmamış zannediyorsunuz fakat biraz dikkatlice baktığınızda hepsi de hasar görmüş, içerisinde kimsecikler yok, terk edilmişler. Sahipleri ya başka yerlere gitmiş veya hemen evlerinin yakınlarına kurulan çadırlardalar.
Göçük altında kaldığını söylediğim otomobillerle bir kıyaslama yaptım da her şeye rağmen otomobiller kaldırılıp çöpe atılmayacak, birazcık masrafla yeniden bizim olacak.
Ya o koskoca hasarlı binalara ne diyelim. Hasarı otomobilden çok çok daha az. Ama yapılacak hiçbir harcamayla o binalar tekrar kazanılmayacak, yıkılıp temizlenecek.
Gelelim deprem sonrası daha ciddi bir konuya. Başta Kahramanmaraş ve Hatay olmak üzere bölge insanı şu anda şehirlerini terk etmiş olsalar bile kesinlikle şehirlerine geri dönmelidirler. Bunun tek şartı da çöken sanayi tesislerinin her şeyden önce ayağa kaldırılmasıdır. Bununla eş zamanlı olarak da prefabrik evlerin rast gele yerlere değil özellikle fabrikaların, organize sanayinin ve diğer üretim noktalarının yakınlarına kurulmasıdır. Zira üretimin kaldığı noktadan ayağa kaldırılamaması en azından deprem kadar büyük bir tehlikedir. Zannedersem benim düşündüğüm kadar yetkililer de düşünüyordur. Bir daha geçmiş olsun, Allah yâr ve yardımcımız olsun.