İlkav Başkanı Mehmet Pamak, 7 Kasım 2008'de yayınlanan basın açıklamasıyla gerçekleştirilen Resmi törenleri boykot çağrısı sebebiyle Özgür-Der hakkında açılan kapatma davasının reddedilmesini gasp edilen haklarımızın geri alınmasında önemli bir kazanım olarak değerlendirdi. Özgürlüklerin hediye edilmediğine, ancak bedeli ödenerek fethedilmesi gerektiğine değinen Pamak, ilkeli, İslami kimlikli hak ve özgürlük mücadelesinde uzun soluklu ve tavizsiz yürüyüşün ısrarlı ve istikrarlı bir biçimde sürdürülmesi çağrısı yaparak, "Özgür-Der'in Tevhid, Adalet ve Özgürlük Mücadelesi Müşterek Yolumuz, Resmi Törenlere Katılmamak İmani Sorumluluğumuzdur" dedi ve bir yıl önceki çağrıyı tekrarladı:
"İnancımızla çelişen, kimliğimizle çatışan 23 Nisan, 29 Ekim ya da 10 Kasım ve benzeri törenlere, kutlamalara, anmalara katılmayalım, çocuklarımızı göndermeyelim! İslami kimliğimizin yok sayıldığı, değerlerimizin, sembollerimizin aşağılandığı, resmi ideolojik saçmalıkların dayatıldığı etkinlikleri boykot edelim. Maruz kaldığımız dayatmalara, saldırılara tepkisiz kalmayalım. Not korkusuyla, sınıfta kalma tehdidiyle, dayak, şiddet söylemiyle çocuklarımızı, gençlerimizi kendilerine boyun eğdirmeye çalışan düzenin memurlarına çocuklarımızın da bizlerin de sadece Allah'ın kulu olduğumuzu, Rabbimizin tertemiz fıtrat üzerine yarattığı evlatlarımızı resmi ideolojinin kullarına dönüştürmeye kimsenin gücünün yetmeyeceğini haykıralım!"
İLKAV Basın Açıklamasının Tam Metni:
07 Kasım 2008'de Özgür-Der ve diğer kardeş kuruluşlarla birlikte altına imza koyduğumuz resmi Törenlere katılmama çağrısı içerikli bildirimizde söylediğimiz aşağıdaki hususların altına bugün bir daha imza atıyoruz.
"Türkiye bir törenler ülkesi! Devleti yüceltme, resmi ideoloji ikonlarını kutsama içerikli kutlamalar, bu ülkede yaşayan her vatandaşın hayatının zorunlu bir parçası adeta. İlkokuldan, hatta kreşlerden başlayarak yaşam boyu süren bir merasim düzeni içinde devletin kaba saba propagandalarına maruz kalmaktan kimse kurtulamıyor. İlkokul sıralarında karşılaştığımız içeriksiz ve boş söylemlerle, resmi tarih yalanlarıyla bir ömür boyu zihnimiz, vicdanımız kirletilmeye çalışılıyor. Çocuklarımız, gençlerimiz eğitim adı altında iradesiz kişilikler üretme çiftliği misyonuna sahip kurumlar aracılığıyla edilgenleştiriliyor. Resmi törenler ise tüm bu sistematik kirletme, yabancılaştırma faaliyetinin tam odağında yer alan etkinlikler olarak öne çıkmakta.
"Kimliğimize, inancımıza, düşüncelerimize yönelik saldırgan tutum resmi törenlerin en belirgin vasfı olarak öne çıkmakta. Daha 6-7 yaşlarından itibaren evlatlarımızı her sabah askerî tören düzeni içinde hizaya sokan, onları varlıklarını mahiyetini bilmedikleri bir yerlere armağan ettirmeye zorlayan bu anlayış; ırkçı-şoven bir ajitasyonla mutlu olmak için Türk ulusal kimliğine aidiyeti dayatıyor. Sistematik bir tarzda İslami kimliğimizi, değerlerimizi, tarihimizi karalayan bu anlayış, bir yandan da en haklı taleplerimizi dahi adeta bir tehdit öğesi olarak sunmak suretiyle ülke çapında bir korku atmosferi oluşturmaya çalışıyor.
"İnancımızla çelişen, kimliğimizle çatışan 23 Nisan, 29 Ekim ya da 10 Kasım ve benzeri törenlere, kutlamalara, anmalara katılmayalım, çocuklarımızı göndermeyelim! İslami kimliğimizin yok sayıldığı, değerlerimizin, sembollerimizin aşağılandığı, resmi ideolojik saçmalıkların dayatıldığı etkinlikleri boykot edelim. Maruz kaldığımız dayatmalara, saldırılara tepkisiz kalmayalım. Not korkusuyla, sınıfta kalma tehdidiyle, dayak, şiddet söylemiyle çocuklarımızı, gençlerimizi kendilerine boyun eğdirmeye çalışan düzenin memurlarına çocuklarımızın da bizlerin de sadece Allah'ın kulu olduğumuzu, Rabbimizin tertemiz fıtrat üzerine yarattığı evlatlarımızı resmi ideolojinin kullarına dönüştürmeye kimsenin gücünün yetmeyeceğini haykıralım!"
Özgür-Der Genel Merkezi'nin öncülüğünü yaptığı ve İLKAV ile birlikte başka kardeş kuruluşların da imzaladığı bu bildiriyle ortaya konan, yaşadığımız ülkede bir asra yaklaşan uzun bir zaman diliminde karşılaştığımız haksızlıklara itaat etmeme çağrısı İstanbul Valiliği'nin savcılığa suç duyurusunda bulunması ve Özgür-Der'in feshedilmesini talep etmesiyle karşılık bulmuş ve kapatma davası açılmıştı.
Bunun üzerine Özgür-Der'in yine desteklediğimiz ikinci açıklamasında, yapılan çağrının ardında duran onurlu bir tutumla şunlar ifade edilmişti: "Devlet Tanrısı'na, Resmi İdeoloji İlahı'na inanmıyoruz ve bu tip akıldışı, çirkin dayatmalara itaat etmeyeceğiz. İlkel ya da modern hiçbir totemist ritüele tabi olmayacağız. Bizleri Alemlerin Rabbi olan Allah yarattı, O yaşatıyor, O öldürecek, muhakkak ki tekrar diriltip O hesaba çekecek. Kulluğumuz ancak O'nadır. İnancımızı ve kimliğimizi aşağılayan tören ve yasaklara karşı tavır almaya ve insan onuruna yaraşır bir hukuk düzenini tesis edinceye kadar mücadele etmeye devam edeceğiz."
Bu alıntılardan da anlaşılacağı üzere, Özgür-Der ve diğer imzacı kardeş kuruluşlar, resmi törenlere ve Kemalizm dininin ideolojik dayatmalarına, putperest ayinlerine, çok açık bir biçimde akıdevi bir ayrışma ve imani bir sorumlulukla karşı çıkmışlardır. Buna rağmen, maalesef bazı kesimlerin ısrarla, bu törenlere başörtüyle girilmesine müsaade edilmediği için bu boykot çağrısının yapılmış olduğu gibi hakkı gizleyici ya da saptırıcı bir çaba içine girdikleri ibretle gözlenmiştir.
Bu sebeple Özgür-Der hakkında kapatma davası açılması üzerine, İLKAV olarak o gün yaptığımız açıklamada söylediğimiz aşağıdaki hususları bugün tekrar haykırıyoruz:
"Hak, adalet ve ahlak anlayışları bu kadar sapmış olanlar, egemen resmi ideoloji dinine tabi olmayı, Kemalizm dininin ritüellerine katılmayı kabul etmediğimiz, materyalist eğitim politikalarıyla tektipleştirme dayatmasına karşı çıkarak kendi ülkemizde insanca, Müslümanca ve özgürce yaşamak istediğimiz için bizi kapatmak istiyorlar. Bizim de kendilerinde olduğu gibi putlarımız olduğunu zannediyorlar. Dernek ya da vakfımız kapatma tehdidi altına girdiğinde, bunları putlaştırdığımızı ve kuruluşlarımızı korumak uğruna temel değerlerimizden, İslami kimliğimizden, tevhidi duruşumuzdan taviz verip sistemin dinine ve putlarına tabi olacağımızı zannediyorlarsa aldanıyorlar. İki yıldır kapatılmaya çalışılan İLKAV örnekliğinde ortaya koyduğumuz gibi, yukarıdaki bildiride de ortaya konduğu üzere Özgür-Der örnekliğinde de bir daha anlayacaklardır ki aldanıyorlar. Çünkü bizler için, sistem içi bu kuruluşlar tevhid ve adalet mücadelemizde sadece birer araçtırlar ve temel ilkelerimizi koruyarak, tevhidi istikametten sapmadan kullanabildiğimiz kadar kullanır, aykırı bir dayatma söz konusu olduğunda ise, bizzat kendimiz bu araçları kolayca feda ederiz. Çünkü bizim için feda edilmeyecek ve uğrunda her şeyimizi feda edebileceğimiz sadece Allah'tır, tevhidi inamcımız, İslami kimlik, ilke ve değerlerimiz, bizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için indirilmiş kitabımız Kur'an'dır.
"Bu sebeple kuruluşlarımızı kapatabilirsiniz, ya da onların yaşaması için dinimizden taviz istenirse bizzat kendimiz kapatırız, ama bizi tevhid ve adalet mücadelemizden asla vazgeçmezsiniz. İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkaracak Kur'an mesajıyla, toplumu putperest ayinlere katılmaktan uzaklaştıracak, sadece Allah'a kulluk ve itaate çağıracak tevhidi davetimizi, öncelikle bizzat kendi hayatımızda örnekleyerek, her şartta yaymaya devam ederiz. Bizi bu tevhidi istikametten ayıracak, Kur'an'ı hakkıyla okuma, anlama, yaşama, yayma ve Allah'ın kullarını kurtuluşun yoluna çağırma mücadelemizden uzaklaştıracak, caydıracak, vazgeçirecek hiçbir güç yoktur ve biz de tanımıyoruz. Kemalizm dininin ritüellerine katılmamak, Allah'tan başkasına tapmamak, tazimde bulunmamak, itaat etmemek ve tagutları reddetmek imani sorumluluğumuzdur.
"İşte bu yazdıklarımızı da derhal bir dava konusu yapabilirsiniz, mahkemelerinizde de bu hakikatleri açıklamaktan, zulmünüzü ifşa etmekten, hakkı haykırmaktan asla bıkmadığımızı, yılgınlığa düşmeyeceğimizi bilmelisiniz. Şahid olun ki, bizler Allah'a teslim olmuş Müslümanlarız. Bizim için dünya az bir geçimlik ve imtihan alanı, ahret yurdu ise gerçek yurttur ve ölüm çok yakınımızdadır. Bu sebeple amacımız, bizi cehennemin yoluna çağıran sisteminizi değil, sizi de bizi de yaratmış ve öldürecek olan Rabbimizi razı etmektir. İşte bu bilinçle, Tevhid ve adalet mücadelesinde sonuna kadar Özgür-Der ile beraberiz.
"Zalimlere sorun çıkarmayan, bunca zulümlerine rağmen onları rahatsız etmeyen, zulmü kanıksayan, onların dini törenlerine sorunsuz katılarak, uzlaşma içinde zelil bir hayat sürenlerin, özgürleşmeleri de, özgürlük mücadelesine bir katkıda bulunmaları da, toplumu tevhidi istikamette dönüştürebilmeleri ve sonuçta Allah'ın rızasını kazanabilmeleri de mümkün değildir.
"Egemenler, kurdukları sömürü ve zulüm düzenini ayakta tutmak için, bu sistemin mağdurlarını kendi çıkarlarını koruyacak biçimde yetiştirecek ideolojik zorunlu eğitimi bir araç olarak kullanıyorlar. Sonuçta da, mazlumlar zalimlerini ayakta tutan payandalar haline dönüştürülüyorlar. İşte bu kuşatma altında direniş ruhu yok ediliyor, zulümler kanıksanıyor ve mazlumlar zalimlerini sırtlarında taşıdıkları halde, bütün bunları doğal bir hal gibi yaşamaya başlıyorlar. Bu tuzaktan kurtulup özgürleşebilmek, özgür sivil direnişçiler haline gelebilmek için, hiç değilse fıtri erdemleri ve vicdanları harekete geçirecek ilk kıvılcımlara, uyarıcı, yüreklendirici örneklere ihtiyaç var. Bütün insanların yaratıcısı olarak, bütün insanların hukukunu en adil bir biçimde gözeten Allah'ın hükümlerini ve fıtri insani erdemleri belirleyici kılan bir adalet sistemini kurabilmek, Allah'ın bütün kullarına adalet ve özgürlük sunacak zemini hazırlayabilmek için, öncelikle zulme, şirke, ifsada karşı topluca tevhid, adalet ve özgürlük mücadelesi vermeye ihtiyaç var. Ancak böyle adil bir sisteme müstahak olmak için de, zulme rıza göstermeden, elindeki imkânları ve var olan potansiyeli zulmü geriletmek için seferber eden bir direniş bilincini kuşanmak ve bu bilinci sosyalleştirecek hikmetli çabalar ortaya koymak gerekmektedir. Vahyin ölçüleri içinde ve Mekke'deki ilk Kur'an neslini model olarak almak suretiyle, vakıaya teslim olma zilleti yerine, vakıayı aşma ve dönüştürme iradesini kuşanmak gerekmektedir.
"Bu ülke hepimizin ülkesidir ve burada yaşayan insanlar olarak, hangi düşünce ve dinin müntesipleri olursak olalım kendi ülkemizde özgürce ve insanca yaşamak her birimizin en temel hakkımızdır. Hiç kimse ve hiçbir kurum üzerimizde efendi değildir. Birilerinin ülkenin asıl sahipleri ve bizlerin efendileri gibi davranmasına asla müsaade etmemeliyiz. Bu sebeple, kendimize ve çocuklarımıza ideoloji ya da din dayatılmasına, asla rıza göstermemeliyiz. Devlet dâhil hiçbir kurum ve gücün, nasıl düşüneceğimizi, nasıl, neye ve ne kadar inanacağımızı, nasıl yaşayacağımızı, nasıl giyineceğimizi ve çocuklarımızı nasıl bir eğitime tabi tutacağımızı belirleme yetkisinin olmadığını ve böyle bir zulme asla rıza göstermeyeceğimizi en güçlü biçimde haykırmalıyız."
İLKAV ve Özgür-Der kapatma davalarıyla, tevhid, adalet ve özgürlük mücadelemizi geriletmek, mücadelemize katılanları korkutmak, sindirmek, yıldırmak, mücadeleden vazgeçirmek hedeflenmiştir. Ama elhamdülillah ki, kardeşlerimizin onurlu duruş ve ilkelerden tavize asla yanaşmayan tutarlı direnişleri sebebiyle, zalimler bu konuda umduklarını bulamamışlardır/bulamayacaklardır. Vakıf ve derneklerimizi kapatsalardı yine de azimle sürecek olan mücadelemiz, kapatmadıkları bu durumda da inşallah daha bir ivme ve moral kazanarak devam edecektir. Bu örnekler göstermektedir ki, mücadele sürecinde muhatap olunan ideolojik saldırılar, medyatik linçler ve gerçekleşen yargılamalarla ödenen bedeller sonucunda, gasp edilen haklarımız alanında yeni mevziler kazanılmaktadır. Bu kazanımlarımızı koruyarak, daima daha ileri bir azimle, mücadelemize süreklilik kazandırmalıyız. Unutmamalıyız ki, İLKAV ve Özgür-Der kapatma davalarıyla bir daha görüldüğü gibi hak ve özgürlük alanlarımızı, ancak mücadele ve direnişle, bedel ödemeyi göze alarak genişletebilmekteyiz.
Evet, bugün 10 Kasım 2009'da bütün bu söylediklerimizin ardında duruyor ve tekrar ifade etmekten de onur duyuyoruz. Müslümanların ve çocuklarının resmi Kemalizm dininin törenlerine katılmak zorunda tutulmasının en büyük zulüm olduğunu, Devletin değil bizim olan çocuklarımızın, resmi ideoloji kuşatması altındaki öğütüm mekanizmasında zihinlerinin işgal edilmesine, ruhlarının kirletilmesine, fıtratlarının bozulmasına asla arzı olmayacağımızı ve bu ilkel ideolojik dayatmaya, bu büyük zulme karşı tevhid, adalet ve özgürlük mücadelemizi sonuna kadar bıkmadan, yılmadan, geri dönmeden sürdüreceğimizi bir daha ilân ediyoruz.
Sistem içi görece bir adalet ve özgürleşme sağlayacakları vaadiyle iktidar olanları da, söylemleriyle tutarlı olmaya, eğer bu vaatlerinde samimi iseler, emirlerindeki bürokrasiyi söylemlerindeki görece özgürlükçü konsepte uyumlu davranmaya yönlendirecek, inisiyatiflerini daima insan hak ve özgürlüklerinden yana kullanmalarını sağlayacak tedbirleri almaya çağırıyoruz. Bir genelge ile temin edilebilecek bu sonucu almak üzere harekete geçmeyenler, baskıcı bürokratların bu özgürlük karşıtı tutumlarının, keyfi ve ideolojik uygulamalarının sorumluluğunu omuzlarında taşıyacaklardır.
İLKAV
İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı