Çok Eşliliği Entelektüel Olarak Tartışmak Ya da Tartışamamak

Çok eşliliği entelektüel olarak tartışmak ya da tartışamamak


Mahmut Esat Efendi ile Fatma Aliye Hanım'ın çok eşlilik üzerine yaptıkları tartışmayı Cuma günü paylaşmıştım sizlerle. Bu paylaşmanın doğru bir bağlam üzerine oturabilmesi için, Mahmut Esat Efendi ile Fatma Aliye Hanım'ın 1898 tarihli tartışmasının entelektüel bir tartışma olduğuna dikkatinizi çekerim. Entelektüel ve dolayısıyla nezaket kurallarına sonuna kadar riayet edilmiş bir tartışma.

Oysa günümüzde çok eşliliği entelektüel bağlamda tartışma imkanına sahip değiliz.1898'de hem Mahmut Esat Efendi hem de Fatma Aliye Hanım Batılıların İslam'a hücum etmek maksadıyla çok eşlilik üzerinden İslamı değerlendirme/yargılamalarına karşı cevap veriyordu. Hatırlayacaksınız Cuma günü bu konuda Fatma Aliye Hanım ile Mahmut Esat Efendi'nin farklı düşündüklerini ifade etmeye çalıştım. Fatma Aliye Hanım çok eşlilik üzerinden Avrupalı hanımlarla muhatap olduğu için, onların İslamiyet'in yüce bir din oluşuna hayran olduklarını, ancak çok eşlilik konusunda takıldıklarını söylüyordu. Mahmut Esat Efendi ise batılıların küçük yaşlardan itibaren İslam karşıtı bir şuur ile yetiştirilmelerinin özellikle İslam'ın çok eşliliğe ruhsatı üzerinden gerçekleştirildiğini söylüyordu.

Mahmut Esat Efendi'nin bu yorumunu Batı'nın iki yüzlü "değerlendirme" geleneğine uygunluğu açısından irdelemekte fayda var. İslam söz konusu olduğunda çok eşliliği pespaye ve bayağı bir tutum içinde değerlendiren, bu konudaki yargılarında sınır tanımayan Batı'nın bu yargılarını evrensel hükümler olarak görmediğine dikkatinizi çekmek istiyorum. Çok eşlilik kötü ise her durum ve halükarda kötü olarak kabul edilmesi gerekmez mi?(Batı'nın bu çelişkisini günümüzde laik kesimin sürdürmekte olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım.)

Fatma Aliye Hanım ile Mahmut Esat Efendi'nin çok eşlilik üzerine yapmış oldukları tartışmanın entelektüel bir tartışma olduğunu özellikle vurgulama sebebim; tartışmanın yapıldığı dönemde de Osmanlı coğrafyasında çok eşliliğin çok yaygın olmadığı gerçeği. Gerek Mahmut Esat Efendi'nin gerekse Fatma Aliye Hanım'ın Batılar tarafından "sorular" yoluyla sınırlandırılıp yargılanan İslamiyet'i layıkıyla anlatma çabasına dayanıyordu, çok eşlilik üzerine yaptıkları tartışma.

Bu gün değişen ne? Batılılar tarafından çember sakallı, şalvarlı ve arkasına taktığı dört kadın ile tiplenen Müslüman erkek imajının laik kesim tarafında fazlasıyla içselleştirilmiş oluşu. Evet değişen bu. Laik kesim bu imajı besleyip büyütmekte zorlanıyor mu? Laik kesimi bu konuda zorlanmaktan kurtaran, 19 yüzyıl Şarkiyatçılarının ifadelerini ziyadesiyle içselleştirmiş olmaları.Nitekim Alan Duben ve Cem Behar, İstanbul haneleri ile ilgili çalışmalarında çok eşlilik konusunda Avrupalı gezginlerin izlenim hikayelerinin Türkiye gerçeğini tasvir etmekten ziyade,Batıdaki şarkiyatçı geleneğin taleplerini karşılamaya yönelik olduğunun altını önemle çizerler ("Evlilik ve çokeşlilik: Efsaneler ve Gerçekler", İstanbul Haneleri Evlilik,aile ve doğurganlık 1880-1940). Alan Duben ve Cem Behar çok eşliliğe çok az rastlandığı halde oluşturulmaya çalışılan "tepkiler" üzerinden analiz yapmaya devam ettiklerinde şu tespite ulaşırlar: on dokuzuncu yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın başında İstanbul'da çok eşliliğe duyulan tepki, cinsler arası ilişkilerde eşitlik ve modern Batılı hayat tarzı yolunda verilen ideolojik mücadelenin bir parçasıdır.

Zaten düşük olan çok eşlilik oranına bu tartışmaların bir etkisinin olmayacağı açıktır. Dolayısıyla yapılan tartışmalar, imaj denetimine dayalı entelektüel tartışmalardır.

Laik kesimin negatif Müslüman imajının sadece 19.Yüzyıl Oryantalistlerden beslenmediğini, gerçek hayattaki olumsuz örneklerden de beslendiğini özellikle belirtmeye ihtiyaç yok. İyi bir Müslüman olmayı takvada değil de ruhsatlara sonuna kadar uymakta arayan; dini bilgisi,adap ve görgüsü eksik; ticari zekası kuvvetli bazı kişiler, bu imajı hakikate çevirmek için olağanüstü gayret sarf ederek "reklamın iyisi kötüsü/paranın helali haramı olmaz" bayağılığını kendisine "din" edinerek "dinci" kimlikleriyle dindarların yaşam alanını daraltmaya devam ediyor.(Dindarlar bizzat kendileri duruma müdahale etmedikleri sürece dindarlara daraltılan yaşam alanı, "dinci"leri zengin etmeye devam edecek!)

Bu gün Türkiye'de hiçbir sosyal,ahlaki, siyasi konuyu entelektüel manada tartışma imkanına sahip değiliz.Niye ısrarla entelektüel manada tartışmanın altını çizme ihtiyacı duyuyorum?

Çünkü her konu, her kesim tarafından fazlasıyla sahiplenilen "kimlikler" üzerinden tartışılıyor ya da örtbas edilmeye kalkılıyor. Her vesile ile tekrarlamak durumunda kalıyorum: Biz artık hep beraber iyiye "iyi",kötüye "kötü" deme basiretimizi kaybettik. Bir toplumun başına bundan daha beter ne gelebilir?

 

yenişafak