“Biz İstanbul’u bugün kaybetmedik be Reis!” diye başlayan bir özeleştiri metni dolaşıyor sosyal mediada. Yazan adını da yazmış aslında. Ben küçük dokunuşlarla aynen yayınlıyorum. Aslında “Reis”e yazılsa da, Abdurrahim Karakoç’un “Ha Hasan’a, ha sana!” misali, AK Parti’deki bakanlara, milletvekillerine, il, ilçe başkanlarına, belediye başkanlarına, bunların bürokratlarına yönelik bir eleştiri. Hatta hepimize! O zaman “Dinle ey nefsim!”
“-‘Yola çıktıklarımız’ı, ‘yolda bulduklarımız’a değiştirdiğimiz gün kaybettik. Partideki ‘ortak aklı’ bitirip, ‘toplam kalite’yi düşürüp, ‘istişare kanalları’nı kapattığımız gün kaybettik. ‘Dürüst-Liyakatliler’in yerine , ‘Çapsız-Sadakatliler’i(!) koyduğumuz gün kaybettik. Saraya bir sürü dalkavuk, şaklaban, yalaka doldurduk da, ‘mağrur olma padişahım senden büyük Allah var’ diyebilecek bir Behlül(!)leri yanımızdan uzaklaştırdığımız gün kaybettik. Henüz toplum birtakım isimlerin bir yerlere atanmasını hazmedememişken, üst makamlara ehliyet ve liyakatı bir tarafa bırakıp, eş-dosta ve onların yakınlarını atadığımız gün kaybettik. Herkes de ‘metal yorgunluğu’ olurdu da, suçu günah keçilerine yıkıp, üst makamlardaki asıl sorumlularına dokunmayı unuttuğumuz gün kaybettik. Bizden önce bize yapılanları, misliyle bizden olmayanlara yapmaya başladığımız gün kaybettik. ‘Has bahçemiz yurdumuzdur, Aynı bağın gülüyüz biz’ türküleri söylemişken; bizim gibi düşünmeyen her Kürd’ü PKK’lı, her solcuyu Alman ajanı, her muhafazakarı FETÖ’cü ilan ettiğimiz gün kaybettik. İtiraz eden herkese bir kulp takıp dışladığımız, üzerine yürüdüğümüz için kaybettik!.
-‘Davanın lideri’yken, ‘liderin davası’nı gütmeye mahkûm edildiğimiz gün kaybettik. ‘Devletin bekası’nı, ‘iktidar bekamız’la eş tuttuğumuz gün kaybettik. Vesayetlerini sürdürmek için ‘Laiklik elden gidiyor’ derlerdi, onun yerine ‘beka elden gidiyor’ söylemini uydurduğumuz gün kaybettik. ‘Hayrunnas, men yenfeuannas’ anlayışı ile ‘Halka hizmeti Hakka Hizmet vesilesi’ bilen siyaseti bırakıp, ‘milletin aklıyla ve ferasetiyle alay eden algı siyasetini’ seçtiğimiz gün kaybettik!.
-(Sözde)’Hoca Efendinin bir bildiği vardır’ derlerdi, aklımıza yatmadığında bile ‘Reisin bir bildiği vardır’ dediğimiz gün kaybettik. Vatandaş bize ‘gönlünü’ vermişken, ‘akıllarını kiralamaya kalktığımız gün’ kaybettik. Hepimiz birer mücahiddik, etrafımızı müteahhidler çevirmeye başladığı gün kaybettik. 3Y: Yolsuzlukla, Yoksullukla ve Yasaklarla mücadele için gelmişken, Yandaşlıkla, Yalakalıkla ve Yalanla hemhal olduğumuz gün kaybettik. Şimdi ben bunları yazdım diye ; olmadık iftiralarla haysiyetim ve onurum zedelenmeye çalışılacak; O’cu Bu’cu Şu’cu diye arkamdan konuşulacak. Belki işimle, eşimle, aşımla tehdit edileceğim ya hani; hah işte biz ondan kaybettik be Reis! İstanbul ve diğer belediyeler elbet bir gün geri alınır da, yukarıdakiler oluyor diye, sen ‘yüz binlerce samimi dava neferini’, biz ‘hayallerimizi’ kaybettik be Reis!.”
Bakıyorum, herkes sonucu konuşuyor. Asıl cevabını arayan soru, ‘Biz bu noktaya nasıl geldik’. Bugün bizi üzen gerçek önümüze konulan fatura. Nasıl bu gidişi görmedik. Görmedik! Gerçeği görmemizi, gerçekle yüzleşmemizi engelleyen şeyler nelerdi? Bu duygusal mesaj, hakaret, tehdit içermiyor. ‘yaptınız’ demiyor, ‘yaptığımız gün kaybettik’ diyor. Şimdi herkesin oturup bu gerçekler üzerinde düşünmesi gerekir. Şu açık: “eski hal muhal! Ya yeni hal ya izmihlal” Eylem de değişecek söylem de! Kadrolar da!
Bu süreçte ‘destiyi kıran da, suyu getiren de’. Bunların aynı kefeye konmaması gerek. Yukarıdaki sözlerin özeti ya da bir benzeri şu Eba Müslim Horasani’nin sözleri değil mi “Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince de, yıkılmaları mukadder oldu.” Bu akıbetten kurtulmak için, dostların çoğaltılması, düşmanların azaltılması gerekiyordu. Ama dost diye aramıza katılanlar fasık, mülhid, müfsid, iyi yüzlü, muhteris birtakım kişiler, iyileri kovdu, onlar köşe başlarını tuttular ve itibar gördüler. Ben dedim ki: bu adamları billboardlara çıkarıyorsunuz, yanınızda taşıyorsunuz da, biliyor musunuz ki, bu insanlar yüzünden samimi birtakım insanlar partiden uzaklaşıyorlar ve onlar seçimde ne kadar çok çalışırlar ve ortalıkta gözükürlerse, siz o kadar az oy alacaksınız!
‘Ağaç kurtları’nı hesaba katmadık. Hep dışımızla ilgilendik, içimize bakmadık. Şeytanın nefsine taht kurup oturduğu kişiler üzerinden Şeytan yaptı yapacağını! Şimdi asıl görev içimizdeki insin Şeytanlarından yakamızı kurtarmak olmalı. Allah’ın yardımı bize ulaşmadan işimiz zor.
Hani hep diyorum ya, her topluluk layık olduğu gibi idare olunur. İşte toplumun hali pür melali: ‘Türkiye’de toplumun dine ve dini değerlere bakışı araştırması MAK 2017’: % 14 Allah’a inanmıyor. % 25 Meleklere inanmıyor. % 24 Kur’an-ı Kerim’in vahiyle geldiğine yani Kur’an’a inanmıyor. % 74 Evindeki Kur’an-ı Kerim’i okumuyor. % 37 Peygambere, Hz. Muhammed (S.A.V.)’e inanmıyor. % 45 Kadere (Hayır ve Şerrin Allah’tan geldiğine) inanmıyor. % 27 Öldükten sonra dirileceğinize ve hesaba çekileceğine inanmıyor. % 68 Kur’an-ı Kerim’i Arapça hattından okuyamıyor. % 75 Hiçbir Kur’an Kursu’na eğitim almak amacıyla gitmemiş. % 83 Kur’an-ı Kerim’in Türkçe mealini hiç okumamış. % 77Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (SAV) hayatını hiç okumamış. % 43 Hiç camiye gitmemiş. % 55 Ramazan ayında oruç tutmuyor. % 70 İslam dini ile ilgili bilgileri öğrenmek için okumuyor. % 78 Namaz kılmıyor. % 20 Dua etmiyor. % 59Selamlaşırken ‘selamün aleyküm’ demiyor. % 46 Halifelik istemiyor. % 10Günah işlediğinde pişman olmuyor. % 35 Gusül abdesti almıyor veya bilmiyor.’ Yahu, İmam-Hatiplilerde namaz kılan öğrenci sayısı ortalama %25. İlahiyatlarda %50! Bu kafa ile nereye gidebiliriz! ‘Ne sağcı, ne solcu futbolcu’ bir nesil geliyor.
Gençliği filan da eleştirmeyi bırakalım. Bu nesil kimin eseri! Daha doğrusu, hep birlikte sorumluyuz. Sanki gençler de anne-babasına ‘üf’ bile demeyen bir nesildi, ya da aileleri onları bu ahlakla yetiştirdi. Tencere yuvarlandı, kapağını buldu. Anneler çocuklarının karnını doyurmaya gösterdiği özeni çocuğunun kafasını doyurmaya gösteriyor mu idi. Çocuğunun elbisesinin temizliğine gösterdiği özeni çocuğunun kalbinin temizliğine gösteriyor mu idi sanki. Rüzgar ektik, fırtına biçiyoruz!
Seçim öncesi, AK Parti ilçeden bir grub İstanbul’da bir Anadolu İmam Hatip Lisesini ziyaret eder. İmam Hatip son sınıftaki kız öğrencilerle sohbet ederler. “Oyunuz Binali beye herhalde” deyince aldıkları cevap şu olur: “Biz imam hatipliyiz diye AK Parti’ye oy vermeye mecbur muyuz, Ekrem beyin duruşu bize çok yakın geliyor.” Bizimkiler bunu beklemiyorlardı. Bizim tarlamızı başkaları sürmüştü, köprünün altından çok sular akmıştı. Güzel binalar yaptık ama, dışı birileri kıskandırırken, içi bizi yakıyordu! Bizim İmam-Hatip dernekleri, Vakıfları ‘Deist İlahiyatçı, Meslekçi’(!) beklemiyorlardı. Sahi, ‘biz eskiden eskiden’ ‘İrşad faaliyeti’ diye bir faaliyetimiz vardı değil mi. ‘Tebliğ’e çıkardık. Şimdi ‘Deistlik’ten şikayet ediyoruz. Neyse! Halimiz bu! Şimdi ah-vah’ı bırakıp, takkemizi önümüze koyup düşünmemiz gerek. Tarikat, parti, vakıf, dernek, vakıf, evet şimdi övünme ve dövünme zamanı değil. Çözüm üretmeliyiz, Ne yapacaksak hemen şimdi! Zira yarın çok geç olabilir. Şimdi itiraf zamanıdır: İnni küntü minezzalimin! Selâm ve dua ile.