Connor Betts ABD’nin Ohio eyaletine bağlı Daytona kentinde 9 kişiyi öldürdü ve 27 kişiyi de yaraladı. Öldürdüğü kişiler arasında kendi kız kardeşinin de olduğu belirtildi. Ve saldırgan olay yerinde öldürüldü. Genç, yakışıklı, işi olan ve psikoloji eğitimi alan 24 yaşında sabıkasız birinden söz ediyoruz. Betts’in üzerinden koruyucu yelek ve 100’den fazla kişiyi öldürecek mühimmat varmış. Yani AK-47 piyade tüfeği ile katliam yapmaya hazırlıklı gelmiş.
Bu olaydan kısa bir süre önce de ABD’nin Teksas eyaletine bağlı El Paso’da 20 kişinin öldüğü, 26 kişinin de yaralandığı bir silahlı saldırı olmuştu.
Chicago kentinde düzenlenen silahlı saldırıda ise 14 kişinin yaralandığı açıklanmıştı.
24 saat içinde 3 ayrı saldırı! Neyse ki saldırganlar Müslüman değil. Peki kim bunlar. Aynı zamana denk gelmesi akıllara bu olayların arkasında bir bağ olup olmadığı sorusunu getiriyor.
Daytona şehri Belediye Başkanı Nan Whaley polisin saldırganı “bir dakikadan daha az bir sürede etkisiz hale getirmesi”nden memnun. Whaley’in bir diğer tesellisi de saldırı başladığında civarda birçok sivil polis olması.
Saldırının olduğu sırada gece kulübünden ayrılan Anthony Reynolds isimli birinin sözleri ise çok ilginç. Algı ve ifadeye bakın: “Cesetlerin düşmeye başladığını görünce, bunun ciddi olduğunu fark ettik, insanların koşmasından ve bağırışlarından bir tetikçi olduğunu anladık. Çünkü çoğu kişi şok içinde ne yapacağını bilmiyordu”. Sanki bir humonoid gibi. “Orada bulunan insanlar cesetlerin düşmeye başladığını görünce, bunun ciddi olduğunu fark etmişler”. “İnsanların koşmasından ve bağırışlarından bir tetikçi olduğunu anladık”. Algı ve ifade şarta bağlı öğrenilmiş reflekslerden kaynaklanıyor. Ve final: “Çünkü çoğu kişi şok içinde ne yapacağını bilmiyordu”. Yoksa bunlar muhabir ya da mütercimin algı ve ifadesini mi yansıtıyor. Daha önceki iki ifadeden yola çıkarak bu karara varıyor, beyaz adam!
Connor Betts’e dönecek olursak; Aile, çevre, arkadaşları, etnik, ideolojik, politik, dini yönü hiç sorgulanmıyor. Olay barlar, restoranlar ve gece kulüplerinin bulunduğu bir semtte gerçekleşiyor. Neden orada. Kız kardeşinin orada olduğunu biliyor mu idi? Ailesi bu konuda bir şey demiyor.
Yeni Zelanda canisinin çocukluk resmi bir masumiyet belgesi olarak sunulmuştu. Batı Mediası, aceba bu genç adamın bir Müslüman bağı olsaydı habere nasıl yaklaşırdı. Ya da Meksikalı ya da zenci olması durumunda basının tavrı ne olurdu?
Belki de Connor Betts’i bu cinayete yönlendiren sebebleri hiç öğrenemeyeceğiz.
Evet, tamam Betts bir katil ve olay yerinde açılan ateşle öldürüldü. Betts beden olarak yaşasa da aslında daha sonra onun içindeki “masum çocuk”u öldüren bir katil olmalı. Belki de bu bir intihardır, onu da bilmiyoruz. Bugünün polisi, savcısı, yargıcı bunu sorgulamıyor.
Burada asıl gerçek şu: Amerikan toplumu giderek bir cinnet toplumuna, intihar toplumuna dönüşüyor. Bir insan başkasını öldürüyorsa, kendini de öldürebilir. İnsan, eğer yaratılış gayesinden uzaklaşır, nefsine ve öfkesine dönüşürse “kan dökücü” bir kimliğe dönüşür. Savaşların hep kahramanlık yönü anlatılır, bir o kadar, hatta ondan daha fazla vahşi bir yönü vardır. Şeytan savaşlara din, ideoloji, siyaset elbisesi giydirir ve onu takdis eder bazan. FETÖ olur, DAEŞ olur, Siyonizm, komünizm, faşizm, kapitalizm olur, bazan da, Hitler, olur, Mussolini olur, Stalin olur, doğrudan ya da dolaylı katil bir kişilik üretir onunla yeryüzünü fesada verir. “Demokrasi maskesi” Şeytanın en çok kullandığı maskelerden biri asrımızda. Kızılderilileri öldürenler, kara derilileri köleleştirenler ve sarı ırkı sömürgeleştirenler kimlerdi. 1. ve 2. Dünya savaşını kim niye çıkardı. Sağ-sol kavgası zannettiğimiz, aynı ülkenin çocuklarını birbirine kırdırma politikası kimin planı idi. Onlarca yıl soğuk savaşta insanlar birbirlerini öldürdüler.
Batı, kendi cehennemini tutuşturacak ateşi kendi içinde taşıyor. “Keskin sirke” misali, kendi küpüne zarar verecek, kendi kazdığı kuyuya kendi düşecek!
Batının ekonomisi, siyaseti, o “cultur”, “education”, “spor” dedikleri ucubeler çatırdıyor. Aileyi ve gençliklerini kaybettiler. Dinleri ve felsefeleri ruhunu kaybetmiş birer cesetten farksız. Öfkeleri korkuları kadar büyük!
Ölen öldü, sayıları belli o nefsini şeytana satmış “ölü can”ların sayısını kim biliyor. Connor Betts’ler her yerde ve her zaman ortaya çıkabilirler, örgütlenebilirler ve saldırabilirler.
Asıl sorun Connor Betts’leri öldürenlerde. Daha doğrusu onların hayat bulduğu ortamı oluşturanlarda. Bu siyasi bataklıklarda bu tür zehirli sarmaşıkların hayat bulması sürpriz olmamalı.
Kavramları, kurumları, yaşam tarzları, siyaset, ekonomi, eğitim, spor ve kültür faaliyetleri ile batıyı taklit edenlerin varacağı yer, bugün batının yüzleşmeye başladığı “ailesiz toplum”, fuhuş, uyuşturucu ve sonuçta intihar toplumundan başka bir yer olmayacaktır.
O yüksek duvarlar ve tel örgülerin arkasındaki “site”leriniz, polis, asker, alarm sistemleri sizi koruyamaz. Çünkü düşmanınız içinizde. Şeytanın olduğu her yerde Şeytanın dostlarına açılan bir kapı vardır.
Diyeceğim o ki Connor Betts’leri kurtarabilirsek, kendi geleceğimizi de kurtarabiliriz. Yani, Allah’ın izni ve yardımı ile bir insanı diriltebilirsek başka insanları da diriltmiş olabiliriz. Bir insanı öldüren de bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. Başkalarını kurtaramasak bile, biz başkalarını kurtarmak için çabalarsak, Allah bizi kurtarır.
Şunu diyebiliyor musunuz, “Bizi öldürmeye gelenler, bizde dirilsinler..”
Sahi, Connor Betts’leri öldürenler listesinde bizim de adımız var mıdır? Bunu hiç düşündük mü! Alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmeti olarak tebliğ ulaşmamış her insanın sorumluluğundan bize de bir pay vardır. Tebliğimizin ulaşması ile hidayete kavuşanların kurtuluşundan bizim için de bir pay olduğu gibi
Selâm ve dua ile.