Ahmet Hakan Coşkun'un Hürriyet'teki yazısının ilgili bölümü..
Yollarımız burada ayrılıyor Mustafa
BİR süre bekledim...
İstedim ki...
Cumhuriyet Gazetesi "yalan" desin... Mustafa Balbay'ın avukatları "uydurma" desin...İlhan Abi, "Mustafa yapmaz öyle şey" desin...
Fakat... Ne yazık ki...
Beklediğim "çıkış" bir türlü gelmedi... Maalesef "sükut" ve "ikrar"dan başka bir şeyiş itemedim.
Ve şuna kani oldum:
Kendisiyle dayanıştığım Mustafa kardeşim, 2002, 2003 ve 2004 yıllarında, karargáhları,garnizonları, orduevlerini kendisine mesken etmiş.
Mesafesiz bir temas kurmuş ordunun ileri gelenleriyle... Kuvvet komutanlarıylaGenelkurmay Başkanı'nı çekiştirmiş. Darbe için gaz vermiş, akıl öğretmiş... Eli silahlı güçlere yaslanmış. Tank sesiyle uyanma rüyası görmüş. Halkın oylarıyla alt edilemeyeceğini anladığı iktidarı, zorbalıkla alt etmenin yollarını aramış.
"Belindeki silaha güvenenlerin arasında izlenim toplayan bir gazeteci" olmamış,"belindeki silaha güvenenlerin akıl hocalığını yapan gazeteci" olmuş.
Hasılı kelam, "Darbecinin gazetecisi" olmuş bizim Mustafa...
* * *
Yasalara göre suç mudur bu faaliyet?
Bilmiyorum...
Bu yüzden Mustafa'ya "eli kanlı bir terör örgütü üyesi" muamelesi çekmek vicdana sığar mı?
Bilmiyorum...
Bu işi yapan adamın apar topar kodese tıkılması Allah'tan reva mıdır?
Bilmiyorum...
Ama bildiğim bir şey var:
Elinde silah bulunan güce, "Hadi paşam, hadi aslanım... Yap bir darbe" diye gaz verenbir adamla benim işim olmaz...
Hiç işim olmaz.
Başbakan'ın karşısında el pençe divan duran gazeteci bozuntusuyla hiç işim olmadığıgibi...
Başbakan'ı üzmemeyi meslek hayatının en önemli ilkesi sayan kişiliksiz gazeteciyle de hiçişim olmadığı gibi...
Uçak muhabbetlerinde Başbakan'la al takke ver külah ilişkiye giren, hükümete akılöğreten, Allah'ın her günü muhalefete çakan çapsız ve iradesiz sözde gazeteciyle hiç işimolmadığı gibi...
"Başbakan'ın gazetecisi"ne burun kıvıran ben, kitaplarına imza attığım gazetecinin"darbecinin gazetecisi" olduğunu öğrendiğim halde susup kalacak mıyım?
Tabii ki hayır!
* * *
Ne zaman bir "mağdur çığlığı" işitsem, safdilleşirim...
Kanmaya müsait olurum "mahpusa düşmüş" yazı adamının dramı karşısında...
O yazı adamının içeri alınmasının, üzerinde titizlendiğimiz "eleştiri hakkı"nın ortadankaldırılması anlamına geldiğini düşünür ve bu yüzden önüne arkasına bakmadan"düşünce özgürlüğü" adına derhal safımı seçerim...
Ama biraz "safdil" olmak, biraz "kanmaya müsait" olmak...
"Keriz" yerine konmaya razı olacağım anlamına gelmez.
Bu nedenle Cumhuriyet Gazetesi'nin, "Mustafa Balbay o günlükleri yazı dizisi yapmakiçin tutmuştu" şeklindeki izahına zerre kadar inanmıyorum.
* * *
"Mustafa ve paşaları" 2002, 2003 ve 2004'te o mahrem macerayı gerçekleştirme imkánını bulsalardı, kodese düşüp yakınlarından iç çamaşırı ve sigara bekleyenlerarasında muhtemelen ben de olacaktım.
Ne kadar yufka yürekli olursam olayım...
Geleceğimi karartmak için çabaladığı kanıtlanmış bir adama, "Yollarımız buradaayrılıyor" diyemezsem, kendime olan saygımı kaybederim.
Kendime olan saygımı kaybetmektense...
Mustafa'yla yollarımı ayırmayı tercih ederim.
Tüm üçüncü şahıslara ilanen duyurulur...