‘Çukur’laşanlar karşısında söz söylemenin dayanılmaz ağırlığı

Selâhaddin Çakırgil

Kendisi gibi süflî değerlere sahib olanların lideri olan bir politikacı, kelimelerle ifadesi mümkün olmayan bir seviyesizliği sergiledi ve Hükûmet’te Bakan olan bir doktor hanımefendi için, ‘şerefsizlik, alçaklık’  gibi nitelemelerle bile geçiştirilemiyecek derece utanç verici ve kendi iç dünyasının süflîliğini ortaya koyan sözler etti.

Yazık ki, onun partisinden ve onun iradesiyle m.vekili seçilmiş onlarca hanım m.vekili de, ‘O sözde ne varmış?’ bile diyebildiler, liderlerinin yanında aynı durumda oldukları ifade edercesine..

Bu ‘taife-i laicus’, rahmetli Necîb Fâzıl’ın bu gibiler konusundaki ifadesiyle, ‘alçak’ bile değildirler. Çünkü alçaklık bile bir seviye ifade eder, bunlar çukur yaratıklar! Bu kişi, yıllar önce de, bir konuşmasında, siyasî rakibinin annesine hakareti imâ eden çok şerefsizce bir lafın yarısını söylemiş ve gerisini, kendisyle birlikte kahkahalara boğulan çukur tarafdarlarının anlayışına bırakmıştı.

***

Bu kişinin liderliğe getirildiği bir rezalet sonrasında, lideriyle birlikte’liğinin isbatlandığı iddia olunan ve liderinin istifasıyla noktalanan bir videodan sonra, o rezaletin bir tarafında yer aldığı ileri sürülen ve bunu reddetmeyen bir m.vekili  ‘bayan’a, ‘M.vekilliğinden istifa edecek misiniz?’ diye sorulduğunda, ‘Ben bu noktaya gelinceye ne fedakârlıklar yaptım.. Niye istifa edeyim ki!’ demişti. Şimdi de o taifenin 15-20 kadar hanım m.vekili bir araya gelip, kendilerini m.vekili yapan kişiye olan şükran borçlarını ödemek için, yaptıkları açıklamada ‘Ne var ki o sözde..’  demişler.

Seviyeli insan, sürç-ü lisan etmişse veya hata ettiğini anlarsa hatasını itiraf eden; samimî olarak özür dileyebilen insandır.

***

Başbakan Davutoğlu, o kişinin sergilediği bu alçaklıktan sonra, ‘Ben onu adam yerine koymuyorum.’ diyerek hışmını dile getirdi. Buna rağmen, gelecekte,  onunla -siyaset gereği- görüşmesi gerektiğinde, yüzünden pek eksik olmayan tebessümünü umarım, ona göstermez.

Tayyib Bey, o kişinin seviyesiz saldırıları bitmez-tükenmez boyutlara erişince.. ‘Ben artık o kişiyle selamlaşmam, el de sıkışmam..’ demişti, Ocak ayının ortasında.. Ve dediğini de ilk karşılaşmada, Mustafa Koç’un cenazesinde sergilemiş ve herkesin elini sıkarken, onun önünden görmezlikten gelerek geçmiş ve onun suratı da deprem görmüş kasabaya dönmüştü.

***

Sözkonusu kişi, Adapazarı’nda konuşmuş, 9 Nisan günü.. ‘Bize din düşmanı diyorlar..’ diye yakınıyor. ‘Diyanet’i biz kurduk. İlahiyat Fakültelerini biz açtık. Kur’an’ı Hamdi Yazır’a kendi parasıyla Atatürk tercüme ettirdi..’ vs. gibi lafları sıralamış.. Bu arada, ‘dini siyasete âlet edenler alçaktır..’ gibi laflar etmiş.. Evet, aynen öyledir ve kendisinin de o sözün neresinde yer aldığını da, düşünmelidir.

Amaniiiin, ne kadar dindar olmuş, bu kişi.. Keşke, olabilse.. İnancı siyasete âlet etmeyen ve inancın sahtesini değil, gerçeğini yaşayan birisi olmasını cân’u gönülden ve elbette isteriz.. Hattâ, İmam-Hatib’leri de 1949 yılında, Başvekil Şemseddin Günaltay açmıştı.

Niye biliyor musun? 27 yıllık Tek Parti diktatörlüğü dönemini, Prof. Nihad Erim ve Prof. Tahsin Banguoğlu’nun hazırladıkları raporda şöyle açıklanmıştı: ‘Bu gidişle cenazeleri kaldıracak kimse bile kalmıyacak.. Bu durum, inkilablarımızı toptan tehlikeye düşürür..’  

‘Kemalizm, türkün dinidir..’  denildiğini dönemleriniz bay KK..

O kişinin Dersim’e nasıl ‘tenkil’ uyguladığını ise, hatırlamak bile istemeyip, hâlâ zâlimleri cilâlıyorsun.

***

Elmalılı Hamdi Yazır’a Kur’an’ı tercüme ettirenin niçin öyle yaptığını da, bize inanmazsın belki, Uğur Mumcu’nun (19 Haziran 1990 günü, Cumhuriyet’te yazdıklarından ve sonra da Paşalar Kavgası’ isimli kitabından oku..): ‘Araboğlunun yâvelerini (saçmalıklarını) türkoğullarına öğretmek için Kuran’ı türkçeye tercüme ettireceğim ve böylece? de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler!’ 

Anladın mı bay KK!

stargazete