Evet, Çözüm Süreci olmasaydı Demirtaş’ın “Sur’a yürüyüş”üne herhalde yüz binler katılırdı. O yüz binler teröristlere kalkan da olurdu. PKK/HDP’nin seferberlik çağrılarına uyulmuyor, çünkü seferberlik konusu olan silahlı ayaklanmanın bir perspektifi yok. Kürtlerin gasp edilmiş haklarının iadesi ise mesele, o haklar zaten bir bir iade edildi ve ediliyor. Dramatik bir eksik kalmadı. Anadilde eğitim mi? Bunun gerçekleşmesi için de legal demokratik mücadele zemini yeterince imkân sunuyor. Dağdakilerin eve dönüşü mü? Son terör furyasından evvel bu zaten hükümetin gündemindeydi ve belli ki terörün bittiği yerde tekrar gündeme gelecek.
***
Başta Öcalan söylüyor silahlı mücadelenin miadının dolduğunu. “Demokratik özerklik” davası da uğrunda ölmeye-öldürmeye değecek bir dava değil. Tam olarak ne davası olduğunu anlayan beri gelsin zaten. Mahalli idarelerin kuvvetlendirilmesi, merkezî yönetimle bağlarının zayıflatılması mı? Öyleyse müjdeler olsun, hükümetin o yönde bir hazırlığı var! Var olmasına var da, ne fayda? Mevcut yetkilerini ve kamusal imkânlarını halka hizmet yolunda değerlendirme iradesinin zerresini göstermeyen HDP’li belediyeler, “özerk” olunca birdenbire hizmet ehli mi kesilecekler? “Halkın can güvenliği için öz savunma birliklerine duyulan ihtiyaç” da fasa fiso. Çözüm Süreci’nde halkın can güvenliği yerli yerindeydi. Bunun tek istisnası, “halk savunma birlikleri”nin sahaya inip ortalığı kan gölüne çevirdiği 6-8 Ekim Olayları’dır. Yüzyılın en ahlâklı terörle mücadele kampanyası olan mevcut kampanyada, şehirlerin orta yerinde teröristlerle çatı çatır çatışırken ve şehit üstüne şehit verirken bile kontrolünü kaybetmeyip halkın can güvenliğini titizlikle korumaya çalışan güvenlik güçlerine kim tercih eder o “halk savunma birlikleri”ni?
***
Silahlı ayaklanmanın bir perspektifi yok dedik, ama var aslında. İran’daki Hamaney cuntası ile Rusya’nın Türkiye’yi boğma perspektifi. Hamaney cuntasının kanlı nifak işleri genel koordinatörü olan Süleymani’ye yakın kaynakların sızdırdığı bilgilere göre ve ilgili sahalardaki pratiğin de aşikâr ettiği gibi, Türkiye’nin İslam dünyası ile bütünleşerek gücüne güç katma imkânlarını ortadan kaldırmak için “Irak ve Suriye’de Türkiye’nin önünü kesecek bir set inşa ediliyor”. Bu inşaatın taşeronluğunu Suriye’de PKK/PYD, Irak’ta Barzani’nin öne gelen muhalifleri yürütüyor. Silopi, Cizre, Sur vs’deki bombalı hendek terörünü, söz konusu inşaatın bir nevi lojistiği olarak görebiliriz. Türkiye’nin o hendeklerde debelenirken mezkûr inşa faaliyetlerine müdahaleye fırsat bulamayacağı hesap edildi. Yanlış hesap. Türkiye o hendeklerle uğraşırken asıl mesele ile ilgilenmekten de geri durmadı ve üstelik o hendekleri -bazı iddiaların aksine- şaşırtıcı derecede kısa bir sürede kapattı, kapatıyor. O hendeklere PKK terörüyle beraber Hamaney cuntası ile Rusya’nın kirli hesaplarının da gömüldüğünü söyleyebiliriz.
***
Yazının başındaki mevzua dönelim: Çözüm Süreci sayesinde devlet, Cumhuriyet tarihinde ilk kez Kürtler nezdinde makul kabul edildi. Sur gibi yerlerde halk ayaklanmasını önleyen şey bu ‘makul devlet’ algısı oldu. Terörle mücadelede sivilleri korumaktaki itina ve teröristlerden temizlenen yerlerde ivedilikle başlatılan rehabilitasyon faaliyetleri bu algıyı kuvvetlendirecektir inşaallah. Eski Türkiye’de bir yer teröristlerden temizlendi mi, o yerin ahalisine, bir daha teröristleri barındırmasın diye ‘pislik’ yedirilirdi. Yeni Türkiye’de ise devlet kapı kapı dolaşıp milletin derdini, ihtiyacını soruyor. Gereğini de yapıyor. Sadece Silopi’de 4500 aile ile -nüfusun yarısıyla- yüz yüze görüşülmüş. Şimdi de Sur’a yapılıyor böyle bir şefkat çıkarması. Bizim Elif Çakır da buna tanıklık ediyor orada (Gidip gelmişti, tekrar gitti). Getireceği güzel haberleri sabırsızlıkla bekliyoruz.
karargazete