Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğu

İbrahim Karagül

2004 yılının, Türkiye'de darbe tartışmalarının, ABD basınından darbe tezgahlarının yoğunlaştığı dönemin kara, hava ve deniz kuvvetleri komutanları, Ergenekon operasyonu kapsamında ifada vermeye davet edildi. Bu davet bizi, ABD ve Türkiye'den bazı çevreler tarafından beslenen tetikçilerin, uluslararası medyada "Türkiye'de darbe olacak" yaygaraları kopardığı, İsrail aşırı sağı ve neocon merkezli tasfiye operasyonlarına hız verildiği, İsrail Savunma Bakanlığı'nın, Türkiye'nin AB üyeliğini hedef alan, işi Başbakan Tayyip Erdoğan'ın devrilmesine ve yeni bir 28 Şubat senaryosuna kadar vardıran rapor hazırladığı döneme geri götürdü.

O dönemde Haaretz gazetesinde yayınlanan İsrail raporunda, Türkiye'nin AB üyeliğinin faturasını Türk-İsrail stratejik işbirliğinin ödeyeceği, üyeliğin İsrail'e "en büyük silah müşterisi"ni kaybettireceği, Ankara'nın silah alımlarında başka ülkelere yöneleceği, Türk-İsrail ekseninin biteceği, bu durumun Ortadoğu'nun bütün ülkelerinde domino etkisine yol açacağı ifade ediliyordu. Artık Türkiye ile İsrail'in bölgesel çıkarları örtüşmüyor, çatışıyordu. Irak işgalinin Türk-İsrail ilişkileri açısından sonucu buydu. Öyleyse darbe senaryolarına hız verilmeliydi. Verildi de..

AK Parti iktidarı ile ordu arasındaki çatışma tezinden hareket edilerek, yeni bir "28 Şubat senaryosu"nu davet eden ifadelerin yer aldığı raporda, Türkiye-AB sürecinin Erdoğan hükümetini devirmek için orduya büyük bir fırsat sunduğu, eğer Aralık'ta Türkiye'ye müzakere tarihi verilmezse ordunun, 1997'de Necmettin Erbakan'ı devirdiği gibi, Erdoğan'ı da iktidardan devirebileceği ifade ediliyordu.

Tabi avuçlarını yaladılar"

Senaryo gereği 2007'lere kadar malum çevrelerin darbe umutları hiç sönmedi. Neocon çevrelerden ve Türkiye'den beslenen bazı isimler, "Türkiye'nin bir İslamcı Cumhurbaşkanı mı olacak?", "Tayip Erdoğan dünya için Usame Bin Ladin'den daha tehlikeli", "Türk Tehlikesi", "Türkiye şeriata gidiyor" başlıklı, orduyu darbe yapmaya tahrik eden yazılar kaleme aldılar, kampanyalar düzenlediler. "Türkiye'yi Ortodoks İslamcıların yönettiği, Tayip Erdoğan'ın ülkeyi şeriata sürüklediği, İran laikleşirken Türkiye'nin İslamlaştığı, Türkiye'nin bir an önce düşman kategorisine alınması gerektiği, ABD'nin Türkiye'deki bu gidişe müdahale etmesinin zorunlu olduğu ve Türkiye'nin AB üyeliğine destek verilmemesi gerektiği" gibi zırvaları sıralayıp durdular.

Darbe senaryolarıyla ilgili dönemin kuvvet komutanlarının ifadesine başvurulması çok büyük bir adım. Ancak, 28 Şubat 1997'de yaşanan askeri müdahalenin de sorgulanabilmesi, sorumlularının yargı önüne çıkarılması, bu darbenin mali/yolsuzluk boyutlarının irdelenmesi, Türkiye dışı güçlerin etkilerinin ortayla serilmesi, "Bin yıl devam edecek" diyenlere bu sözlerinin anlamının sorulması, "Koca generallerin bu kadarını işbirliği yapacaklarını biz bile tahmin etmiyorduk" diyenlerin bu ülkeye yaşattığı utancın hesabının sorulması gerekiyor. Çünkü sorgulanan sürecin başlangıç noktası burası. Aynı çevreler, aynı yöntem, aynı dış ortaklar"

Türkiye gibi bir ülkenin içeride bir cuntanın dışarıda bazı ideolojik cemaatlerin elinde oyuncağa dönüştürülmesi, Türkiye toplumunu sokaklara kadar bölecek projeler uygulanması, milletin bir bölümünün tehdit ilan edilmesi ve cezalandırılması gibi acı gerçekleri yaşadık. Onlar, bu ülkenin bölge politikalarını, güvenliğini başka ülkelerin çıkarlarına hapsettiler. Başkalarının çıkarları için, tehdit algılamaları için kendi insanlarını düşman ilan ettiler.

30 Haziran'da, "28 Şubat'çılar da yargılansın" başlığı altında, Avni Özgürel tarafından yazılan, bir generalin "bilgisayarında tespit edilen, bir ülkenin karar mercilerine yazılan, emekliliğini önlemeye çalışan, deprem felaketini bile bu uğurda kullanan, emekli olurca cumhurbaşkanı olacağını bildiren" mesajıyla bağlantılı olarak, bu kirli ortaklığın özellikle mali/yolsuzluk boyutuna dikkat çekmiştik.

O zaman da önerdim şimdi de bir şey öneriyorum: 28 Şubat'tan bu yana verilen askeri ihalelerle ilgili mali soruşturma, yolsuzluk soruşturması açılsın. İnanın bütün karanlık ilişkiler ortaya serilecektir. Belki Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk dosyası açılmış olacaktır.

Darbeye destek karşılığında, diyet borcu olarak İsrail'e verilen milyarlarca dolarlık askeri ihalelerde neler döndüğünü, milletin vergilerinin bu ülkeye nasıl akıtıldığını, kimlerin ne kadar nemalandığını, ihalesiz ve Meclis demetinden muaf anlaşmalarla ilgili ne tür çıkar ortaklıklarının olduğunu, milletin vergileriyle Türkiye karşıtı çevrelerin nasıl beslendiğini öğrenmiş olacağız. Aynı zamanda Türkiye'nin siyasi geçmişindeki karanlık noktaları da aydınlatmış olacağız.

Mesela, İsrail'e verilen tank nodernizasyonu ihalesine (Bugün 30 Kasım) ne oldu? 687 milyon doların İsrail'e akıtılmasını kim istedi? 3 milyon dolara yenisi alınırken bu ülkeye tank başına 5 milyon dolar tamir parası ödenmesine kim öncülük etti? Bu kişilerin kişisel çıkarları neydi? Ne tür kavgalar yaşandı? 160 tanka ne oldu? Mesela, Türkiye, İsrail, ABD'deki bazı çevreler arasında nasıl bir para trafiği vardı? Bu trafikle darbe senaryoları arasında ne tür ilişki vardı?

Bu dosya ve ilişkilerle bağlantılı başka birkaç dosya daha açılırsa, sadece darbelere değil, terör finansmanına kadar giden kapılar da açılabilir. Türkiye'nin dostlarını ve düşmanlarını ancak o zaman tanımış olacağız.