Türkiye’de gündem o kadar hızlı değişiyor ki, bir “mevzu”ya değinelim derken, “diğerleri” gündemden kalkıyor!..
Ne yapsak acaba?..
Birinin “kuyruğundan” yakalamışken, diğerlerinin de “kulaklarından” mı tutsak?
Meselâ, biz;
“DAEŞ-PYD” ya da “Mimarlar Odası” ile ilgilenirken, “Homolar ve Lezbiyenler” girdi gündeme!.. Tamam, “onları yazalım” derken; bu defa“Meclis Başkanlığı hesapları” konuşulmaya başlandı...
Ne yapsak acaba?..
En iyisi mi, ele aldığımız konuları nihayete erdirelim, “kimin ne olduğunu”açıklığa kavuşturalım...
DAEŞ Mİ İSLÂMCI?
DAEŞ’ten başlayalım...
Dünkü Akit’in manşetinde, şöyle bir başlık vardı:
“DAEŞ, İsrail’e niye saldırmıyor?.. İslâmcı olduğunu iddia eden bu örgüt, niye hep Müslümanları katlediyor?”
Doğru bir soru!..
Gerçekten de;
“DAEŞ, Siyonist tetikçisi bir örgüt müdür ki, İsrail’e en ufak bir saldırıda bulunmuyor?”
Hiç kimse yanlış anlamasın!..
Biz demiyoruz ki;
“DAEŞ, durduk yerde, gitsin de İsrail’e saldırsın!”
Ama, mesela;
“Gazze’ye uygulanan abluka ve ambargoyu delmek, Filistin halkına insanî yardım ulaştırmak için yola çıkan 3. Özgürlük Filosu’nun uluslararası sularda durdurulmasını” gerekçe gösterip, pekâlâ “İsrail hedeflerine”saldırabilir!..
Nihayetinde, bir “terör örgütü” isen, karşında da “terör devleti” varsa; ona karşı “terörist yöntemler” uygulayabilirsin!..
Ama, saldırmıyor DAEŞ!..
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof.Dr. Oya Akgönenç’in dediği gibi;
“DAEŞ Müslümanlara saldırdı, İsrail’e saldırmadı. Halifeliğe soyunuyor, İslamcı olduğunu iddia ediyor, ama konu İsrail olunca yan çiziyor. Bunlar bir araya konması gereken faktörler. Akla şu soru geliyor: DAEŞ’in arkasında kim var. Niçin İslam düşmanı İsrail’e saldırmıyor?”
İSRAİL İÇİN EMİR ALMAMIŞLAR!
Sahi, niye saldırmıyor?..
“İslâmcı bir örgüt olmadığı” için mi, yoksa “ABD-İsrail laboratuvarlarında üretilmiş tetikçi bir örgüt olduğu” için mi?
Hele sorun kendinize;
Bir “İslâm Devleti” kuracaklarını söyleyen, bu arada; Ebubekir el Bağdadi’yi de “Halife” ilan eden DAEŞ adlı örgüt, bugüne kadar “İsrail aleyhinde” tek bir açıklama yapmış mıdır?..
Hatta, bir defasında; “DAEŞ’in Irak ve Suriye’de Müslümanları öldürmek yerine İsrail’e karşı neden harekete geçmediği” soruları gündeme gelince; örgüt Twitter hesabından bir açıklama yapmış ve demişti ki; “İsraillileri ve Yahudileri öldürmek için emir almadık!.. Yakınımızdaki düşmanla savaşmak daha önemli. Allah Kur’an’da münafıklarla mücadele etmemizi buyuruyor, çünkü onlar kâfirlerden daha tehlikeli.”
Bu “açıklama”dan sonra, siz olsanız sormaz mısınız;
“Bu nasıl İslâm Devleti(!)dir ki, hep Müslümanları katlediyor?.. Bu nasıl Halife(!)dir ki, İsrail aleyhinde tek lâf etmiyor?..”
Tabiî, aynı soruyu CIA Başkanı John Brennan ve ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’ye de sormak lâzım;
“Sadece Müslümanları ve onların kutsallarını hedef alan bir DAEŞ, nasıl bir tehdittir ki, bir yandan DAEŞ, bir yandan Esed, bir yandan PYD ve bir yandan da ABD uçakları vuruyor, bölgede bir PKK Devleti kurulmaya çalışılıyor?..
DAEŞ, nasıl bir tehdittir ki; tek kurşun atmadan, Tel Abyad’ı PYD’ye teslim ediyor?”
Burada, bir “orostopolluk” var!..
Burada, bir “Oros-Bushluk” var!..
DAEŞ, bir “terör örgütü” ama, her nedense bir başka terör örgütü PYD’nin“PKK Devleti’ne koridor açmasına” zemin hazırlıyor!?!
Demek oluyor ki; bir “laboratuvar üretimi” olan bu örgüte verilen görev;“İsrail’in güvenliği için ABD’ye tetikçilik yapmak”tır!..
Değilse;
“İsrail’in zulüm ve korsanlıkları”na niye tek lâf etmiyorlar?..
Ne yani;
“Gazze’deki Müslümanlar” da, “din kardeşiniz” değil mi?!?..
İşte, Terör Devleti İsrail’in başı Netanyahu, “alaycı bir mektup” gönderiyor“3. Özgürlük Filosu”ndaki “aktivist”lere!..
Diyor ki;
“Yolunuzu kaybetmiş olmalısınız. İsrail’e hoş geldiniz. Muhtemelen buraya değil, Suriye’ye gitmek niyetindeydiniz. Orada Esad rejimi, katil İran rejiminin yardımıyla her gün kendi halkını katlediyor.”
Doğru!.. Suriye, her gün “kendi halkını bomba ve füzelerle” katlediyor!..
Peki, İsrail ne yapıyor?..
O da; “Filistinli Müslümanları” her gün katletmiyor mu?..
Peki, DAEŞ nerede?..
Bir “kınama” olsun yaptı mı?..
BU, NE BİÇİM İSLÂMCI?
Neymiş, onlar “münafık”larla savaşıyormuş, çünkü münafıklar “kâfirlerden daha tehlikeli”ymiş!..
Yersen!..
Çok eskilerde bir “otomobil lâstiği” reklâmı vardı... Pembe Panter, lâstiğin altında kalıyor, eziliyor, düzeldikten sonra, lâstiğe bakıp, diyordu ki;
“Ne biçim lâstik buuu!??”
Aynı reklâm, DAEŞ için de şöyle uyarlanabilir;
“Ne biçim İslâmcı örgüt buuu?”
Söyleyin Allah aşkına;
“İsraillileri ve Yahudileri öldürmek için emir almadık” diyen bir örgüt, nasıl “İslâmcı” olabilir?..
Ya da, “Müslümanları öldürmek”ten başka eylemi olmayan bir örgütün“İslâmcı” olduğuna kim inanır?..
Komutanların çoğunluğu “CIA ve MOSSAD ajanı” olan bir örgüt, kalkıp da Yahudileri öldürecek değil ya!..
Elbette “Müslüman”ları katledecek!..
N’aapsın adamlar;
“Laboratuvar ayarları” öyle!..
TMMOB DİKTASI!
Görüyorsunuz, neredeyse yazının yarısına geldik ama, hâlâ başka bir konuya geçemedik... Neyse, DAEŞ’i burada bırakalım ve şimdi de “TMMOB İmparatorluğu”na bir bakalım...
Söyleyeceğimizi en baştan söyleyelim:
DAEŞ denilen örgüt; nasıl, “İslâmcı bir örgüt” olamazsa; TMMOB gibi“Oda”lar ve TBB gibi “Baro”lar da kesinlikle bir “meslek örgütü” değil, birer “dikta örgütü”dürler!..
Dünkü Akit’te okudunuz...
Adamlar ve madamlar, “kamuya açık” diye duyurdukları bir “basın toplantısı” düzenlemişler!.. Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan’ın “Sözde Basın Toplantısı”na DHKP-C, HDP, SOLFASOLgibi sol örgüt yandaşı küçük gazete ve dergilerin muhabirleri, CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, HDP ve DHKP-C’nin Ankara Temsilcisi’nin yanı sıra bir grup çapulcu katılmış ama, “Akit muhabiri”ne sıra gelince,“yassah” demişler; “Siz giremezsiniz!”
Bu mu “demokratlık”?..
Bu mu “basın özgürlüğü”?..
Şu hâle bakın, basın toplantısına; “legal-illegal yayın organları”nın temsilcileri katılıyor ama, “Akit muhabirlerine yasak!”
“Basın özgürlüğü” diye kıçlarını yırtanlar nerede acaba?.. Niye “gık”larını çıkarmıyorlar?..
7 SORUYA CEVAP İSTEYECEKTİK!
Mücahit Gündoğdu, Ekrem Şahan ve Ömer Akkaya adlı muhabirlerimiz eğer o toplantıya katılabilseydi, şu soruları soracaklar ve “Tezcan Hanım’ın maskesi”ni düşüreceklerdi:
l 1- TMMOB olarak üyelerinizden ne kadar ücret tahsil ediliyor, kaç üyeniz var ve toplanan paraların, DHKP-C gibi terör örgütlerine gittiğine dair iddialara ne diyorsunuz?
l 2- Yönetiminizde, yasadışı örgütlere üye kaç kişi var?
l 3- Türkiye’nin kendi altınını kendi çıkarmasını, açtığınız davayla engellediniz... Peki uzun yıllardır siyanürle altın çıkarmaya devam eden Koç Grubu’nun ve Akın İpek’in sahibi olduğu Koza Altın İşletmeleri’nin siyanürle altın çıkarmalarına neden dava açmıyorsunuz?
l 4- Aydın Doğan’ın kaçak kulelerine dava açtınız mı?
l 5- Başkanınız Mehmet Soğancı, 7 dönemdir, yani 14 yıldır genel başkanlık yapıyor... Bu bir diktatörlük anlayışından mı kaynaklanıyor, yoksa mevcut başkan kadar yetenekli bir kimse yok mu bu ülkede?
l 6- Osmaniye Mimarlar Odası’nın verdiği iftar yemeğine hangi gerekçeyle soruşturma açtınız?
l 7- Üçüncü Havalimanı ve 3. Boğaz Köprüsü gibi Türkiye’nin dev projelerini durdurmak için mahkeme mahkeme dolaşan sizler, Mimarlar Odası’nın İstanbul Merkez Binası’nın kaçak olduğunu bilmiyor musunuz?.. İskânı da bulunmayan kaçak ve ruhsatsız binanın son katının usûlsüz olduğu ama Ferahfeza isimli restorana kiralandığı iddiaları konusunda ne diyorsunuz?”
Evet, muhabirlerimiz eğer o “basın toplantısı”na alınsalardı, işte bu soruları soracaklardı Tezcan Hanım’a!..
Ama, almadılar!..
Kapıdaki, “eli sopalı goriller”, muhabirlerimizin üzerine yürüdü ve onların içeri girmesini engellediler!..
Bundan sonra, kim ki “basın özgürlüğü”nden dem vurur, onlara diyeceğim şudur: “Susun be sahtekârlar!..”
RESMEN ÇOĞUNLUK DİKTASI!
Evet, işin “basın özgürlüğü” boyutu böyle!.. Bir de “demokratlık” ya da“diktatörlük” boyutu var ki, oraya el atmadan geçmek olmaz!..
Efendim, hani; “Seçimlerdeki yüzde 10 barajı düşürülsün ve bütün partiler Meclis’te temsil edilebilsin” deniliyor ya; işte buradan CHP’lilere veHDP’lilere sesleniyorum;
“Gelin, bunu önce Baro ve Oda seçimlerinde uygulayalım!”
Malûm; İstanbul Barosu seçimlerinde Ümit Kocasakal’ın “Önce İlke”Grubu, 19 bin 816 oydan 6 bin 80’ini almış ve “başkan” seçilmişti!..
4 bin 520 oy alan Muammer Aydın, 4 bin 55 oy alan Satılmış Şahin ve 3 bin 247 oy alan Kemal Aytaç ve grupları, “Baro’da temsil edilme” imkânı elde edememişlerdi...
“Çoğunluk” kimdeyse, “yönetim” de onundu!..
Peki, “Yüzde 10 barajı düşürülsün ki, daha küçük partiler de Meclis’te temsil edilebilsin” diyen CHP’ye sormak gerekmez mi;
Bu teklif; ilk önce,
“CHP’nin arka bahçesi” olan Baro’larda ve Oda’larda uygulanmalı değil mi?..
Kaldı ki, bunun için “anayasa”yı değiştirmeye de hiç gerek yok... Sadece“kanun” değişse yeter!..
“Kanun değişir” de, “Baro” ve “Oda”larda, tıpkı Meclis’te olduğu gibi“Nisbi Temsil Sistemi” uygulanırsa, o zaman “3-4 bin oy” alan “grup”lar, boşa kürek sallamamış, hiç olmazsa, “1 veya 2 temsilci”lerini yönetime sokmuş olurlar!..
HANİ TEMSİLDE ADALET?
Bana kalırsa;
CHP, eğer “seçim barajının düşürülmesi” teklifinde, yani “temsilde adalet”görüşünde “samimi” ise, bunu; kendi zihniyetindeki “Baro ve Oda seçimleri”nde göstermeli, bir “kanun teklifi”yle, buralardaki “tek ses hakimiyeti”ne daha doğrusu, buralardaki “diktatörlük”lere son vermelidir.
Öyle sanıyorum ki;
CHP böyle bir “teklif”te bulunursa, Hükümet de bunu destekleyecektir.
Böyle bir “kanun” çıkarılırsa;
Bu kuruluşlarda “seçime giren gruplar” da, aynen Meclis’te olduğu gibi“güçleri oranında temsil” edilirler!..
Meselâ Barolar Birliği veya illerdeki “baro” seçimlerine “birkaç grup”katılıyor!..
Ama, ne oluyor?..
Biraz önce ifade ettiğim gibi; “en fazla oyu” alan grup, baroyu “tek başına” yönetiyor, orada bir “dikta rejimi” kuruyor!..
Oysa, Meclis’teki gibi olsa, yani “her grubun temsilcisi” olsa, Baro da,TMMOB da, “demokratik bir yapı”ya kavuşur!..
Madem her yerde “demokrasi” isteniyor, buna en önce TMMOB ve Baro’lar gibi kuruluşlar riayet etmeli, “demokrasi”yi ilk önce kendileri uygulamalıdır!..
O zaman “keyfilik”ler de, “dayatma”lar da, “yasakçılık”lar da, “yasaları takmamak”lar da, “mahkeme kararlarına uymamak”lar da “despotluğa varan diktatörlükler” de sona erer!..
Hadi, var mısınız?..
Ama olamazsınız!..
Çünkü, DAEŞ nasıl ki “İslâmcı bir örgüt” değildir, Baro’lar ve Oda’lar da“demokrat” değildir!..
Aksini iddia eden;
Buyursun “samimiyet testi”ne!..
**********************************************************************
Son turun adayları: İsmet Yılmaz ve Deniz Baykal
Herhalde, sizler de televizyon haberlerinde görmüşsünüzdür... Tahmin edildiği gibi, “Meclis Başkanlığı” seçiminin “ilk 2 tur”unda anormal bir taraf yok...
İlk turun sonuçları beklendiği gibi:
İsmet Yılmaz: 256
Deniz Baykal: 125
Ekmeleddin İhsanoğlu: 81
Dengir Mir Fırat: 81
“İkinci tur”da Ekmeleddin İhsanoğlu ve Dengir Mir Fırat, “kendi oylarına”döndüler, yani “80”e gerilediler!.. Deniz Baykal’ın oyu 128’e yükseldi!..
Bütün mesele “3. tur”da!..
Üçüncü tur da böyle olursa, bu demektir ki; son tura İsmet Yılmaz veDeniz Baykal kalacak...
Ve, ikisinden biri seçilecek!..
Ama, hangisi?..
Eğer “MHP ve HDP elbirliği” edip, Baykal’a oy vermezlerse, Meclis Başkanlığı’na AK Parti’nin adayı İsmet Yılmaz seçilir!..
Yoook, MHP ve HDP’liler hep birlikte Baykal’ı tercih ederlerse, o zaman Meclis Başkanı Deniz Baykal demektir!..
HDP; zaten “CHP ürünü bir parti” olduğu için, yani “CHP oylarıyla barajı aştığı için”, onun 4. turda Deniz Baykal’a oy vermesi anlaşılabilir... Ama yine yetmez... MHP’liler de oy vermedikçe, Baykal seçilemez!..
Şimdi soru şu: “Sırf Baykal’ı seçtirmek için, MHP ve HDP aynı paralelde mi oy kullanacak?..”
HDP bunu, “diyet borcumu ödedim” diyerek izah eder de, MHP nasıl izah eder, bilemem!..
Dananın kuyruğu 4. turda kopacak...
yeniakit