Koronayı tartışırken bir anda “Sokağa çıkma yasağı” gündem oldu ve ardından Soylu’nun istifası. Süreç domino etkisi ile biyolojik bir süreçten politik bir sürece evrildi. Koronanın da bir parçası olduğu global bir süreç dünyayı çok kırılgan hale getirirken, gelişmeler Türkiye’yi de daha kırılgan hale getirdi. Soylu niye istifa etti? Bu sorunun cevabı için başa dönelim. Soylu, sokağa çıkma yasasından sonra yaşananlarla ilgili ekrana çıktı ve kararı Erdoğan ve Koca ile konuşarak birlikte verdiklerini söyledi. Zaten mevcut yapıya göre başka türlü de olamazdı! Soylu stüdyoya yeni gelmişti ki, Ankara’dan telefonla arandı, yayına ara verildi ve yayın bu kısa telefon görüşmesinden sonra yapıldı. Burada sokağa çıkma yasağı öncesine dair küçük bir ayrıntı: Yasak aynı gün valiliklere bildirilmemiş. Genelgenin tarihi bir gün öncesine dayanıyor, bu bilgi bir gün önceden ilgili üst tüm makamlara bildirilmiş. Yani herkesin bilgisi var ve kimsenin kimseye bir bedel ödetmesi ve hesap sorması söz konusu değil.
Bir başka konu daha, “Sokağa çıkma yasası” ile ilgili bir yetki karmaşası var ki, o da ayrı bir konu. Anlaşılan birileri olayların o hale gelmesinden sonra Soylu’yu “günah keçisi” yapmak istedi, suçlama yoluna gitti. Hatta birileri bu durumu Soylu’nun gitmesi için fırsata dönüştürmek istemiş olabilir.
Artık bu konularda gerçeğe ulaşamayacağız ve söylentilerle yetineceğiz. Soylu’nun istifası kabul edilmediğine ve geri döndüğüne göre konuşmayacak. Ama parti içinde, dışında, tabanda bu konu konuşulmaya devam edecek. Gerçeğin yerini söylenti alacak. Unutmamak gerekir ki söylenti kargaşanın ikiz kardeşidir ve sıradan bir söylenti, bazen tehlikeli bir gerçekten daha tehlikeli olabilir.
İstifaya giden süreçte yaşananları bilmiyoruz. Soylu bu karar öncesi kimlerle konuştu, ne oldu. Beştepe neden bu kadar geç tepki verdi? Cevabını arayan o kadar çok soru var ki!
Soylu’nun istifa kararını açıklamasının ardından sosyal medyada inanılmaz bir tepki oluştu. Kısa sürede 1 milyondan fazla destek mesajı geldi. Sonunda istifanın kabul edilmediği haberi geldi ama ok yaydan çıkmıştı. Bahçeli “istifanın kabul edilmemesinden memnun”du.
Meral Akşener “Hatayı ve başarısızlığı kabullenmek, sorumluluğunu üstlenmek olgunluk gerektirir. Sayın Süleyman Soylu’ya göstermiş olduğu olgun davranış nedeniyle teşekkür ediyorum. Aynı olgunluğu başarısızlıklarıyla birer marka haline gelmiş Damat›tan ve Tarım Bakanı›ndan da bekliyorum”, birileri “bir tiyatro oynandığı”nı söylüyordu.
Gece yarısından önce sokağa çıkanlar da vardı, halkı balkonlara çıkıp Soylu’ya destek çağrısı yapanlar da! Kimileri de Soylu’nun istifası kabul edilmediğini duyunca maytap fırlatarak kutlama yaptı.
Bu tartışmaya doğrudan taraf olmamasına rağmen en fazla tepki alanlar arasında Berat Albayrak ve “Pelikancılar” diye bilinen, bir süre önce Erdoğan’ın da çalışma mekânlarını ziyaret ettiği Sosyal Medya’da trollük yapmakla suçlanan grup da vardı.
Görünen o ki, bu saatten sonra AK Partide sular kolay kolay durulmayacak. “Erdoğan sonrası”nın hesabını yapanlar artık bu konuda bir Soylu gerçeğinin de olduğunu kabul etmeleri gerek. Soylu kalsa da, gitse de, artık “var”! Soylu tabanda da var, teşkilatlarda da var, parti grubunda da var, hem de güçlü bir şekilde. Bu “Erdoğan sonrası” için hesap yapan herkesi ilgilendiriyor. Özellikle de “Karadeniz grubu” içinde bunun bir ayrışmaya sebep olacağı muhakkak. Soylu; babadan, aileden gelen bir siyasi tecrübeye sahip. İçişlerinde valilikler, kaymakamlıklar, Jandarma, Emniyet düzeyinde önemli bir kadroya sahip. Parti tabanında da, teşkilatlarda da.. Soylu’yu içeride tutmak da zor bu saatten sonra, dışarıda bırakmak da. “Erdoğan sonrası”nın hesabını yapan iç ve dış mahfillere dikkat!
Daha önce de istifa etti, geri döndü, şimdi de istifası, “çok başarılı bulunduğu” için kabul edilmedi. Soylu’nun da her ne sebeple olursa olsun, bir daha istifa edip dönme şansı olduğunu sanmıyorum. Bu şartlarda en büyük zaafı, kendini istifaya götüren süreci ve şartları, açıkça söyleyemeyecek olması. Bu iş resmi düzeyde “aile içi bir sır” olarak kalacak, ama bu sonuç parti içindeki dengeler ve hesaplar açısından bir milat olarak, geri dönüşü mümkün olmayan yeni bir örtülü hesaplaşma sürecini beraberinde getirecek. Bu düğümü artık “Siyasetin efendisi” sandıkla çözecek.
İstifanın ilk saatlerinde, geri dönüş gerçekleşmedi. Bunun sonucu, seçimden bu yana beklenen kapsamlı bir bakanlıklarda değişiklik yapılabileceği düşünüldü, hatta değişecek bakanlıklar bile telaffuz edilmeye başlanmıştı. Hatta Erdoğan’ın değişiklik listesinin zaten aylardır cebinde olduğu bile dile getirildi. Ama artık değişiklik bugün daha çetrefilli hale geldi. Merak birkaç bakanlık üzerinde yoğunlaşıyor. Bir de gidenlerin yerine kimlerin geleceği, yeni bir başkan yardımcısı gelecek mi? Partinin başına kim gelecek gibi cevabını arayan daha birçok soru havada uçuşuyor.
Siyaset “vekalet” müessesesidir, “şeffaflık” ve “denetim” esastır. Bu ikisi yoksa orada şeytan özgür kalır. Doğru adamın yanlışına karşı olalım, yanlış adamın doğrusu doğrudur ama dikkat edelim, ağu’yu altın tas içre, bala karıştırıp sunmasın!. Hiç kimse “la yüs’el” değildir. Dua edelim “Allah bizi nefsimizle baş başa bırakmasın”. “Suali mukadderler” cevapsız kalırsa, yerini “söylenti” alır. Siyasette sizin ne söylediğiniz kadar, toplumun onu nasıl anladığı da önemlidir. Herkesin bildiği sırlar ortada iken, hiçbir şey yokmuş gibi davranmaları, toplumda sadece o kişilere değil, sisteme güveni sarsar. “Kol kırılır yen içinde kalırsa” o kol ya kangren olur ya da o insanlar çolak kalır!
Bugün, düne göre daha kırılgan bir Türkiye var. Görünen o ki, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve bu durum uzun süre böyle devam edemez. Selam ve dua ile.