Bizde de var bu tipler. İhtirasları akıllarından büyük olunca başlarına gelmedik iş kalmıyor. Kifayetsiz muhterislerin varacağı yer de orasıdır.
Dahlan’ın kolu kanadı kırıldı. Aklı başına gelmiş midir bilmiyorum ama veliahd prens Selman ve onun yoldaşları kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşuyorlar.
Bazıları siyasi makamları bir zırh gibi görüyor ama bazıları için adeta paratöner görevi yapar. Başına yağmur gibi şimşek yağar, belasını bulur. Bu tip adamlar her zaman, her yerde varlar.
Boşuna idam gömleğine “siyaset gömleği”, adam asılan yere “siyasetgâh”, adam öldürmeye “siyaset etmek” denmemiş.
Basit insanları haketmedikleri yerlere yükseltirseniz nasiyeleri görünür!. Ayakları yerden kesilince başları döner, kendilerini dev aynasında görmeye başlarlar.
Kendini dev aynasında gören “Cüce”ler, kendilerini yüceltemedikleri zaman, bir liderin, örgütün, şeyhin kanatları altına girerler ve onun adına ahkam keserler. Orada güç ve itibar kazandıktan sonra bulundukları yerde “tek adam” olmak isterler. Muhterisler aynı zamanda kıskanç ve cimridirler.
Bunlar bulundukları yerde 1. Adam olmak isterler. Bunun için gerekirse ihvanları ile kıyasıya bir savaş verebilirler.. Para ve makam bunlar için her şeydir. Ona ulaşmak için her yolu denedikleri gibi, o şeye sahip olunca da rakiplerine ve hatta muhataplarına karşı bunları silah gibi kullanırlar. Bunlar aynı zamanda “merhametli” taklidi yapan zalimlerdir. Akıllı taklidi yapan cahiller, cesur taklidi yapan korkaklar, cömert taklidi yapan cimri’ler, mütevazı görünen müstekbirler’dir.
Mesela CHP kurumsal anlamda buna tipik bir örnek. “Tek Adam” ve “Ebedi Şef” geleneğinden geliyorlar. “Çoğunlukçu Azınlık Partisi” bunlar!. Solcu, Sosyalist, Devletçidirler ama, gel gör ki, aynı zamanda, Kapitalizmin marka kuruluşlarından biri olan özel bir “banka”nın da yöneticisidirler. Anlayacağınız çıkarları sözkonusu olduğunda bu tiplerin ilkeleri helvadan puta dönüşüyor.
Dahlan bunları anlamak için güzel bir örnektir. Her milletten ve her meslekten bu tür insanlar her zaman varolmuşlar ve de birçok zaman birçok yerde bu tipler itibar görmüşlerdir. Bu karakterler Şeytan’ın yoldaşlarıdır. Mesela rüşvet olarak Hac teklif edecek kadar aşağılık adamlardır bunlar. Bunların sağı-solu yoktur aslında. Onların gözünde her şey alınıp satılan bir metadan ibarettir.
Ödünç kavramlar ve kurumlarla medeniyet inşa edilmez. “Mor Çatı”nın dillendirmeyi çalıştığı şeyleri biz dillendirerek, onların üstlendikleri rolü biz üstlenerek varacağımız yer hayal ettiğimiz yer olamaz. Batılı fonlar da aslında bu gerçeği gördüler kaynaklarını onlara değil bizimkilere aktarıyorlar. Bizimkiler de toplum mühendisliğinde onlara göre daha başarılı.
Siyasi ya da sivil fark etmiyor “Sosyal siyaset planlamamız” felaket. Aynı şekilde resmi ya da özel, örgün ya da değil, eğitimimiz de öyle. Birçok vakfın “değerler eğitimi” dedikleri şey de aynı şekilde. Ne “değer” bıraktılar ne “estetik kaygı”ları var bu yeni “societe”nin.. Yerli diyoruz da, eğitim metodu olarak resmen hâlâ Fulbright ya da batılı sistemlere teslim ettik, vakıf olarak Montessori’nun kapısını çaldık. Adamları kapıdan kovsanız bacadan giriyorlar. NLP ile idare ediyoruz. “Dönüştürülüyoruz” konaklarda, stüdyolarda! Nerede ise “gölge etmeyin başka ihsan istediğimiz yok” diyeceğiz. “Rüşveti kamufle etmek için ayrılan pay”larla oluşturulan “vakıf hizmetleri”nin ne hayrı var, ne de bereketi. Şeytan bizi “Allah ile vakıf, dava, cami ile dergah ile” aldatmaya devam ediyor. Başkalarını da onların hoşuna giden başka şeylerle! Bir sürü insan kendilerine rızık ve gelecek vaad eden, kaderlerini değiştirmekten söz eden , “idol”leştirdikleri “zamane Tanrıları”nın peşinden koşmaya devam ediyor. Hani din ve devlet büyüklerimizi “İlah“ ve “Rab” edinmeyecektik!
Ya hu rüşvet olarak kendi çalışma arkadaşları grubuna 7 yıldızlı hac talep eden adamlardan ve rüşvet olarak hac yaptıran adamın hayrından ne beklenir!.
Sağa bakıyorum “Hira konutları”, sola bakıyorum “Çağdaş konutlar”. Arkamda “Devrim Residance”, karşımda “Turan Konakları”.. İleride “Spine Tower Residance”.. Hepsi de aynı tornadan çıkmış gibi. Hepsi de yaklaşık aynı fiyata. Hepsi de “Kule”.. Bunların neresi bizim!. Kapıdaki arabalar da birbirine benziyor, kapıdan girip çıkanlar da. Sadece bazılarının başı örtülü.. Erkekler zaten ayırt edilmiyor. Evlerinin dekoru da aynı, yemek yedikleri yerler, üyesi oldukları club’lar da, kullandıkları markalar da! Hepsi de “elegant, janti, ince” zaten “hatıra bu gelmez mi asrilik denilince”. “Asri” ya da “Çağdaş” ne fark eder. Hepsinin bir takımı var. Cemaat yerine “societe”leri var. Yani “Yeşil sosyete” diye bir şey de var artık! Konsept evlerde yaşıyorlar. Camileri bile kendilerine uygun. Hocaları da. Biraz ikonaları farklı o kadar. Meğer bizden birileri ötekileri kıskanıyorlarmış. “Yok aslında birbirlerinden pek farkları. Tek farkları ad’ları” O koltuğa oturunca, o paraları ceplerine indirince onlara benzemeye başladılar. Başlarını örtüyorlar ama onlar gibi yaşıyorlar. Hatta bunu hoyratça yapıyorlar. Göstere göstere.. Nazire yapar gibi. Aç gözlü, aşağılık kompleksi ile..
Ne yaparsak yapalım, bizi “biz” yapan değerlerden uzaklaşmayalım, yani alameti farikalarımızı kaybetmeyelim. Yoksa biz “biz” olmayız. Ya da birilerinin “biz” dediği şey buysa ben, Rachel Corrie’nin dediği gibi ben “Bizden” değilim.
Dikkat etmek gerek, bazan içimizdeki ahmaklar, dışımızdaki düşmanlardandaha tehlikeli olabilir.
Kınadıklarımızın bu kadar kısa zamanda başımıza geleceğini düşünmemiştik. Çok çabuk evrildik!. Çile’den kurtulunca haz’za yöneldik. “Mütrefinler”den olduk sanki! Şimdi yeniden düşünmek ve bir karar vermek zorundayız. Önce hata yaptığımızın farkına varmamız gerek. Zaten bazı konulardaki ısrarım ve aynı konuyu tekrar tekrar yazmamdaki sebeb de bu! “Bu gidiş nereye?” diye sormaya çalışıyorum! “Kaşığı belinde”, boynunda “Şeytan tüyü” taşıyan, “Kaz gelecek yerden tavuk esirgemeyen” bu tip ortalıkta dolaşan birilerinin bu sorunun sorulmasından rahatsız olduğunu da biliyorum. Partilerin çoğunda bu tip kişilerin revaçta olması, gelecek açısından oldukça düşündürücü.
Selâm ve dua ile.