"Başörtüsü" meselesi, gündemdeki ağırlığını koruyor... Dün, "HSYK"dan istifa şov" ve CHP"deki "10. Yıl Marşı-100. Yıl Marşı" gibi tartışmalar gündeme dahil olmaya çalışsa da, bunlar "sabun köpüğü"nden farksız konular... Üfledin mi, uçarlar.
Dünün asıl gündemi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan arasında gerçekleşen "50 dakikalık görüşme" olsa gerek...
Yusuf Ziya Bey, görüşme sonrası yaptığı açıklamada; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül"ün; "Meselenin çözümü için çok iyi bir yere geldik" dediğini aktardı.
İnşallah öyledir.
Ancak, bir yandan "Sezer"in atadığı rektörler", bir yandan da "yasakçı" tayfası, hâlâ "28 Şubat sürecini sürdürmeye" kararlı görünüyor.
Hattâ, "daha da gerilere" gidip, şu iddiada bulunanlar da var:
"Eskiden, üniversitelerde başörtüsü talebi yoktu!.. Bu talep, 1980"den sonra, siyasi bir hareket olarak ortaya çıktı!.. Bu talebin, din veya özgürlükle bir ilgisi yoktur... Bu, siyasi bir taleptir!"
ÖĞRENCİ YOKTU Kİ, TALEP OLSUN!
Bu iddialar ne kadar "gerçekçi"dir, ne kadar "isabetli"dir veya ne kadar "saçma"dır?..
Açık ve net söyleyelim;
İddiaların bir yönü doğrudur!..
Gerçekten de;
1968-1969 yılına gelinceye kadar; "İlahiyat Fakültesi" de dahil, üniversitelerde bir "başörtüsü talebi" yoktu!..
Yoktu, çünkü;
"Başörtülü öğrenci" yoktu!..
Ta ki; 1968 yılında Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi"nde, "Hatice Babacan isimli bir öğrenci "başörtülü" olarak okumak istemiş, "lâikçi" tayfası da, ilk o zaman "başörtüsü gerçeği" ile karşılaşmıştır!..
Bu arada, bir parantez açalım;
Hatice Babacan"ın "başörtüsü ile okuma" isteğine ilk başlarda kulak vermeyen üniversite yönetimi, çeşitli üniversitelerdeki sağcı-solcu öğrencilerin "topyekûn boykot" eylemi üzerine, "başörtüsü gerçeğini kabullenmek" zorunda kalmıştır!..
Üniversitelerdeki "en geniş katılımlı ilk boykot"un, bu olduğu söylenir... Öğrenciler "sağ-sol ideoloji"lerine bakmadan "Hatice Babacan"ın yanında" yer almışlar ve onun "başörtülü" olarak okumasını sağlamışlardır!..
Olay, budur.
Ama, "lâikçilerin söylemi"nde de haklılık payı vardır... Doğrudur, 1968"e kadar "başörtüsü talebi" yoktu... Zira, o yıllara kadar, Türkiye"nin "dindar" kesimi, özellikle de "kız çocuklarını" okula göndermiyordu...
O halde, sormak gerekmez mi;
"Olmayan kız öğrenci"nin, hiç "başörtüsü talebi" olur mu?..
"Olmayan kız öğrencinin, başörtüsü talebinin de olamayacağını" akıl edebilmek için herhalde çok da "zeki" olmaya gerek yoktur...
Öyle ya;
"IQ numaraları, ayakkabı numaralarından bile düşük" zekâ özürlü bir insan bile, "olmayan kız öğrenciler"in, "başörtüsü taleplerinin de olamayacağını" akleder!..
İLK ADIM, KAYSERİLİ BABADAN!
Bunu izah ettiğimize göre; şimdi de gelelim "bu kızlar, 1980"den sonra ortaya çıktılar" iddiasına cevap vermeye.
Aydın Aydın, bir yazısında "tarihi süreci" anlatırken şöyle diyor:
Türkiye"de, "dindar kesim"in, "Devlet okulları" ile barışması, İmam-Hatip Mektepleri ile başlar...
Hele, kız çocuklarının okullaşması ise İmam-Hatip Mekteplerinin, "Kız öğrenci" almaya başlamasıyla hız kazanır.
Nüfus yapımız, şehirleşme ve kız çocuklarının okullaşma süreci üzerine yapılacak bir araştırma, hemen ilk elde, kızların okullaşma zamanının 1976 yılından sonra hızlandığını görecektir.
Çünkü, 1975 yılına kadar, İmam-Hatip Liseleri, bir "Meslek Lisesi" ve "Erkek Mektebi" idiler. İmam-Hatip Liselerinin, bir "erkek mektebi" olması, o günün "homo laicus" kesimlerin tepkisini çekiyordu.
Bu kesimler olayı "kadın düşmanlığı" şeklinde ele alıp "Bunlar, kadını şeytan gören anlayıştadırlar... Bu yüzden, kadının dinî eğitim almasını bile kabul etmezler. İşte bakın, İmam-Hatip okullarına bile kız öğrenci almıyorlar. Çünkü bunlar, kadını şeytanın bir şubesi olarak görürler" diyorlardı.
Sonunda, bu konuşmalardan etkilenen Kayserili bir "baba" sırf "gericiler"e inat olsun diye, kızını alıp İmam-Hatip Lisesi"nin kapısına dayanmış ve "Cinsiyet ayrımı yapamazsınız. Bu Atatürk ilkelerine ve çağdaş Cumhuriyet değerlerimize aykırıdır. Kızımı bu okula kayıt edin" demiştir.
Bu "çağdaş" vatandaşımız, okulun "kaydolmak için erkek olmak şarttır" şeklindeki yönetmelik maddesi (İdari yönetmelik madde 117) ile karşılanmış ve bu "çağdaş talep" hemen oracıkta reddedilmiştir.
Düşünebiliyor musunuz;
Baba, "kız çocuğunu okutmak" istiyor ama okul, "Hayır" diyor; "Okula kaydolmak için erkek olmak şarttır!"
Aldığı bu cevap, "Kayserili baba"yı tatmin etmez... Okulun verdiği "ret" cevabı üzerine, "çağdışı yönetmeliğin iptali" için Danıştay"a dâvâ açar!..
OKTAY EKŞİ, GERÇEĞİ ÇARPITIYOR!
"Danıştay" demişken, burada da bir parantez açalım ve Hürriyet Başyazarı Oktay Ekşi"nin 9 Ekim 2010 tarihli yazısından bir bölüm aktaralım...
Bay Oktay Ekşi, "örtü yasağının devam etmesini" istediği yazısında demiş ki;
"Danıştay"ın çeşitli dairelerinin bu konuyla ilgili tam 22 ayrı kararı bu görüşü ifade etmiyor muydu?"
Olabilir... Danıştay"ın, "başörtüsü ile okunamaz" şeklinde 22 ayrı kararı bulunabilir... Ama, aynı Danıştay"ın "sürece katkısı"nı da gözden ırak tutmamak gerekir!..
Şöyle bile diyebiliriz: "Kız öğrencilerin İmam-Hatip"lere, oradan da üniversitelere uzanmasının yolunu açan Danıştay"dır!"
Bunu söyleyip, bir parantez daha açalım.
Oktay Ekşi, 7 Ekim 2010 tarihli yazısında da şunları yazmış:
"Geldiğimiz bu noktanın birinci derecedeki sorumlusu İmam Hatip Liselerine kız öğrenci alınmasına ilişkin kararın altında imzası olanlardır.
Siz, "İslâmiyet"te kadın imam olmayacağını" bile bile, temel amacı "imam" yetiştirmek olan okula kız öğrenci alırsanız, "okulda Kur"an"ı öğreten ders sırasında kız çocuğunun başını örtmesine" engel olamazsınız.
Ona engel olamayınca, bu okullarda öğrenim gören kızların başlarını okul dışında örtmeleri kaçınılmaz bir sonuç olur."
Gördüğünüz gibi;
Bay Ekşi, "sorumlu" olarak aklı sıra, o dönemin "siyasi"lerini göstermektedir... Zira, Ekşi"ye göre; "İmam-Hatip Liselerine kız öğrenci alınmasına ilişkin kararın altında imzası olanlar" o günkü "siyasiler"dir!..
Bu, hem "yalan"dır!..
Hem de "çarpıtma"dır!..
Çünkü o kararın altında imzası olanlar "siyasiler" değil, "Danıştay"dır!..
DANIŞTAY, DİYANET"E SORAR!
Nasıl mı?..
Buyurun, 1975 yılına geri dönelim...
Az önce sözünü ettiğimiz Kayserili babanın; "İmam Hatiplere sadece erkek öğrenci alınır" şeklindeki "MEB Yönetmeliği"nin iptal edilmesi talebiyle açtığı dâvâ üzerine; Danıştay, Milli Eğitim Bakanlığı"ndan "savunma" ister!..
Öyle ya, bu yönetmelikte "ayrımcılık" vardır!..
Milli Eğitim Bakanlığı, verdiği "savunma"da der ki; "Bu yönetmelik, Milli Eğitim Şûrası ve Talim-Terbiye Genel Müdürlüğü kararlarına istinaden çıkarılmıştır!"
Danıştay, bu savunmayı yeterli bulmaz... Belki çok şaşıracak, belki; "Ne biçim lâiklik buuu!" diyeceksiniz ama, Danıştay, "lâikliğe aykırı"(!) bir karar verip, Diyanet İşleri Başkanlığı"ndan "görüş" sorar!..
Danıştay"ın öğrenmek istediği şudur:
"İmam-Hatip okullarında okutulacak kız öğrenciler, mezun olduklarında nerelerde istihdam edilebilir?.. Ya da, böyle bir istihdam alanı var mıdır?"
Diyanet, Danıştay"ın bu sorusuna verdiği cevapta der ki;
"Bu okulları bitirecek kız öğrencilerin çeşitli istihdam alanları vardır... Bu eğitimi alacak kızların toplumsal fayda sağlayacağı açıktır."
Uzun lâfın kısası; bu "yazışma"lardan sonra, Danıştay bir karar verir;
"İmam-Hatip okullarında okumak için erkek olmak şart değildir... Bu okullarda kız öğrenciler de okuyabilir."
Bu kararın tarihini de verelim:
"Danıştay 11. Dairesi,
1975-24 Esas No"lu,
1976-4374 Sayılı Karar"
HAYDİ KIZLAR İMAM-HATİP"E
Sanıyorum, mesele anlaşıldı...
"Kayserili bir baba"nın verdiği "hukuk mücadelesi" sonrasında, Türkiye"de "Haydi Kızlar İmam-Hatip"e" dönemi başlamıştır.
Aydın Aydın"ın ifadesiyle;
1976 yılına kadar, erkek çocuklarını bile okullara göndermeyen aileler; "Madem ki dinî eğitim de alacaklar. O halde, kızlarımızı da gönderelim" diye ellerinden tuttukları kızlarını, İmam-Hatip okullarına kayıt ettirmeye başlamışlardır...
Anlaşılacağı gibi, bu çocuklar, 1976 yılında okullara kaydolmuşlar, 1980 yıllarında da lise mezunu olarak üniversite kapılarına dayanmışlardır.
Böylece, anlaşılmış oluyor ki;
Homo-laicus kesimlerin, "Nereden çıktı bu kızlar?" diye sormaları ve bunu bir "siyasi hareket" olarak görmeleri, kendilerine ait bir başka "hezeyan"dır.
Vaktiyle... "Bunlar kadın düşmanıdırlar. Bunlar, kadını şeytanın bir şubesi olarak görürler. İşte bakın, din eğitimi veren İmam-Hatip okullarına bile kız öğrenci almıyorlar..." diye çağdaş hörelenmeler yapmasaydılar ve Danıştay kapısını zorlamasaydılar, şimdi "Nereden çıktı bu kızlar?" diye bir soruyu da sormayacaklardı.
Anlaşıldı mı efendim?..
Anlaşıldı mı Bay Oktay Ekşi?..
"Yalan-yanlış bilgi"lerinize "hezeyan"larınızı ve "paranoya"larınızı da ekleyip, olayları çarpıtmayın!..
Bu meseleyi kaşıyan ve buralara kadar taşıyan sizsiniz!..
1968"den, hele hele 1976"dan sonra, Türkiye birçok "anormallikler" yaşadı!..
Bugün ise, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül"ün "Çok iyi bir yere geldik" demesinden herkes memnun olmalıdır.
"Normalleşme"nin neresi kötü?..
============
İstifa etmeseler de gideceklerdi!
Olacak ya, Merhum Nasreddin Hoca, bir gün "eşek"ten düşmüş... Hocanın düştüğünü gören çocuklar, başlamışlar gülmeye... Merhum, hiç bozuntuya vermeden, demiş ki; "Düşmesem de, inecektim."
Beklerdim ki; Merhum Nasreddin Hoca"nın gösterdiği bu olgunluğu "HSYK üyeleri" de göstersinler... Malûm, 7 HSYK üyesi, dün kameraların karşısına geçip; "Bu şartlarda çalışamayız" dediler ve "istifa" ettiklerini açıkladılar!..
Buna, ister "vuruşarak çekilme" stratejisi deyin, ister "gövde gösterisi" veya "şov!"... Tabiî, "ucuz kahramanlık" da diyebilirsiniz!..
Çünkü efendim; merhum Nasreddin Hoca"nın; "Düşmeseydim de inecektim" demesi gibi; HSYK üyeleri de eğer "istifa" etmeselerdi, "görev süreleri" zaten dolacaktı... Kiminin "5 gün sonra", kiminin de "1 ay sonra" görevleri zaten doluyordu... Yani, "HSYK koltuğu"nda daha fazla oturamayacaklardı...
Bakmayın "istifa" edip de ,"gövde gösterisi" yaptıklarına!.. "Zaten gideceklerdi!"
"İstifa"lara bakıp, "yargının nasıl siyasallaştığını" herhalde anlamışsınızdır!
yeni akit