MİT eski yetkilisi Osman Nuri Gündeş, röportajımızın son bölümünde Milli İstihbarat Teşkilatı'nın, geçmişteki darbeleri hükümetlere haber vermediği iddiasına yanıt veriyor. "Ben 12 Eylül darbesini Ecevit'e bizzat bildirdim" diyen Gündeş; Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanlığı planları, CIA'ya bilgi sızdıran emekli Albay Turan Çağlar'ın yakalanması olayı ve MİT'in Ziverbey'deki sorgularıyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
27 Mayıs 1960, 22 Şubat 1962, 21 Mayıs 1963, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri müdahaleleriyle ülke özlenen bir yörüngeye oturtulamadı. Devlet organları -başta hükümetler olmak üzere- bu çalkantılar içinde devlete özgü himayeci rolünü yerine getiremedi.
MİT darbeler konusunda üzerine düşeni yapmıştır. Yani darbeleri bildirmiştir. Mesela ben 12 Eylül darbesini Bülent Ecevit'e bizzat bildirdim. Bugünkü olaylar konusunda da MİT üzerine düşeni yapıyor. Geçmişteki darbelerle ilgili devletin sivil iradesine şu eleştiriyi yöneltebiliriz: Hükümetler sorunları insancıl, hukuki ve demokratik yollarla çözme becerisinden yoksunlardı. Böyle durumlarda devleti içine düştüğü bunalımlardan kurtarmak sevdasıyla ortaya çıkan örgütler türedi. Bazen sırtında devletin üniforması, cebinde devletin hüviyeti olan kişiler de örgütsel eylemlere katılabiliyorlar. Bunların resmi olmayan kişisel eylemleri için "derin devlet" adı kullanılması da devlet adına haksızlıktır. Çünkü bunlar devletin desteğiyle hareket etmiyorlar.
Emre Taner zor bir dönemde iyi bir performans gösteriyor. Kendisi denge adamıdır. Bu yüzden Kasım'a kadar görev süresi uzatıldı. Şenkal Atasagun'un döneminde Öcalan operasyonu oldu. İyi, şanslı bir dönemdi. Sivilleşme, Teoman Koman'ın müsteşarlığından sonra başladı. Uzaktan akrabamız olur, benim adım asılsız söylentilere karıştırıldığı zaman pek tepki göstermemişti. Sonra kendisi Cavit Çağlar'ın yanına girdi. Eleştirilince beni aradı, "Ne yapayım" diye. Tabii herkes kendisine dokununca anlıyor. Ben Teoman Paşa'nın, Muhittin Fisünoğlu'nun olayından sonra Atasagun'a "Emekli askerler ya da MİT mensupları özel şirketlerde işe başlatılmasın. İsrail'de olduğu gibi emeklileri bir araya getiren bir kurul oluşturalım. Bunlar fikir alışverişinde bulunsun, gençlere yol göstersinler" dedim. Ama nedense Atasagun bunu hayata geçirmedi.
'ÖZAL İSTEMİYORDU'
Hayır, kesinlikle doğru değildi. Sonradan Dündar Kılıç da, Fahrettin Aslan da bunu yalanladılar. Kılıç, bir televizyon programına katılarak "Gündeş'i tanımıyorum" diye açıklama yaptı. Bu iddiaların hepsi Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanlığı planlarıyla ilgiliydi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ teamüllere göre belki Cumhurbaşkanı olabilirdi. Orgeneral Necdet Öztorun Genelkurmay Başkanlığı'na gelirse kendisine tapar derecede sevgi bağı ile bağlı Necdet Üruğ'un Cumhurbaşkanı olması için belki bir zorlama teşebbüsünde bulunabilirdi. Cumhurbaşkanı Evren ve Başbakan Özal olaya bu psikoloji içinde bakıyorlardı. Teamüller bozulsa da Necdet Öztorun Paşa Genelkurmay Başkanı olmamalıydı. Özal pusudaydı. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna gelip oturmak için her yolu denedi. Bana yönelik iddialarla ilgili Özal'ın Genel Sekreteri emekli Orgeneral Kemal Yamak'a bir mektup yazdım. Kemal Paşa, Özal'la konuşmuş. Özal gereğini yapacağını söylemişti ama sözünü tutmadı.
İstanbul'da görevliyken buraya gelmeyi istiyordu. O şube müdürü iken ben daire başkanıydım. Müsteşar Yardımcısı olunca ben istifa ettim. Altında çalışamazdım. Allah rahmet eylesin, hırslı bir insandı. Hiram, emekli olduktan sonra CIA ajanı Matheus'la Roma'da bir görüşme yapmış. Bu, teşkilat prensipleriyle bağdaşmayan bir görüşmeydi, anormaldi. Bunu Ankara'ya bir raporla bildirdim. Sonra oğluna iş bulmak için Matheus'tan yardım istediğini söylemiş.
Soğuk Savaş yıllarında CIA'nın Türkiye'de ne gibi faaliyetleri vardı?
Emekli Albay Turan Çağlar olayı var mesela. Çağlar'ın, Türkiye'ye gelen tüm CIA ajanlarıyla olan ilişkileri gizli servis diliyle tamamen bir kontrespiyonaj vakasıydı. Her türlü bilgiyi veriyordu. Çağlar'a yönelik operasyonu biz yürütmüştük. Çağlar, hem CIA'ya çalışıyor, hem de Aydınlık gazetesine MİT'i, Genelkurmay'ı jurnalliyordu. Türkiye'de "derin devlet" kuşkusu o günlerde yaratıldı. Kontrgerilla sözü de o günlerde ortaya atıldı. Memduh Ünlütürk Paşa 1973 yılında beni ünlü Ziverbey Köşkü'ne davet etti. Biz orada oturup sohbet ederken bir sorgucu geldi, sinirli bir haldeydi. Küfürlü bir şekilde sorguladığı kişinin yapılan her şeye rağmen konuşmadığını paşaya şikâyet ediyordu. Bir deniz subayıydı. MİT İstanbul İstihbarat Bölge Daire Başkanı yardımcılarından birisi de sorgu ekibinin başındaymış. Eyüp A. adlı bu görevli âni sinirlenen, o anda ağzından dökülen kelimelerin neye varacağını kestiremeyen bir yapıda bir insanmış. Bir gün sorgulama esnasında gerilla olduğunu söyleyen bir zanlıya sinirlenmiş ve "Siz gerilla iseniz, bizde kontrgerillayız" lafı ağzından çıkıvermiş. Bu sözü CIA ajanı Turan Çağlar Başbakan Ecevit'e bildirdi. Kontgerilla lafı böyle ortaya çıktı. Turan Çağlar, 1983 yılında bana bir intihar mektubu gönderdi. Sonra cezaevinde öldüğünü öğrendim. Turan Çağlar olayından dolayı Amerikalılar bana cephe aldılar.
MEKTUP
Merhum şarkıcı Barış Manço'nun kayınpederi olan emekli Albay Turan Çağlar'ın mektubu şöyle:
"... Hayatımı noktalamaya kesin kararlı olduğumdan sözlerimde katiyen bir dalkavukluk veya Osmanlı mürailiği olamaz. Ama MİT'te bu elemanlardan yetkili olarak 20 sene evvel gelselerdi Türkiye'de ne 12 Mart ve ne de 12 Eylül olurdu. Hepinizin gözlerinizden öperim. Milyonda bir dahi muğberliğim yoktur. Bunu bilhassa bilmenizi isterim. Lütfen Orgeneral Haydar Saltık'a hiçbir şey söylemeyin. Turan Çağlar."
Abdurrahman Şimşek/Sabah