Tam aksine, okullar "kapanmak" üzereydi... O halde, bu "reklâm" da neyin nesiydi?.. Bir türlü anlayamadım!..
Bu düşüncelerle Cuma günü gazeteye geldiğimde, bir de ne göreyim?.. Habertürk gazetesinin sürmanşetinde "İlköğretimde rezalet" başlıklı bir haber vardı... Haberde, "İstanbul"un ünlü okullarından biri"nden bahsediliyor, ancak "okulun ismi" verilmiyordu...
Habere göre; "7. sınıfta okuyan bir erkek öğrenci, 4. sınıfta okuyan bir kız öğrenciye tacizde bulunmuş"tu!..
Yine habere göre; "tacize uğrayan" kız öğrenci, 2 gün boyunca diğer arkadaşlarının yanına çıkartılmayarak, ailesine "dengesiz davranışları var, çocuğunuzu okuldan alın!" denilmişti!..
Aileye tacizle ilgili tek kelime edilmemişti... Uzatmayalım; 9 Mayıs"ta "taciz"e uğrayan 4. sınıf öğrencisi kız; hem de "mağdur" olmasına rağmen, 12 Mayıs günü okul yönetimi tarafından okuldan atılmıştı.
Daha sonra aile tacizi şans eseri "içeriden bir kaynak"tan öğrenmişti... Aile İstanbul"a gelerek savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, küçük çocuk "pedagog" gözetiminde savcıya ifade vermişti!..
Son duruma gelince...
Son durum şu: Sarıyer Millî Eğitim Müdürlüğü"nün yaptığı "ilk inceleme"den sonra, İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğü de olayla ilgili "soruşturma" başlatmış!..
HÜRRİYET VE VATAN NİYE VERMEDİ?
Yalnız, burada şöyle bir "acayip durum" var: Habertürk"ün, hiç olmazsa "okulun adını vermeden" kullandığı haber; Hürriyet"te, Vatan"da ve Milliyet"te niye yoktu acaba?..
Onlara haber mi vermemişlerdi?..
"İnternet siteleri"ne baktım, "hayır" diyorlardı;
"Hürriyet"in de haberi vardı, Vatan"ın da!.. Ama Ertuğrul Özkök ile Zafer Mutlu"ya rica telefonları açıldı ve onların haberi kullanması engellendi... Ancak Habertürk, ricalara rağmen haberi yayınlama cesaretini gösterdi!.. Şimdi cevabı merak edilen soru şu: Tecavüze uğrayan kendi çocukları olsaydı, Ertuğrul Bey ve Zafer Bey, yine de sansür ederler miydi bu haberi?!?"
Şimdi anladınız mı;
Meğer, "reklâmı yayınlanan" o okul, yani Darüşşafaka Okulları; aynı zamanda "taciz olayı"nın yaşandığı o okulmuş, iyi mi?..
Demek oluyor ki;
Televizyonlara "reklâm" vererek, gazetelere de "telefon" açarak engellemek istemişler "taciz olayı"nın duyulmasını!..
Mı acaba?..
Kimbilir, belki de; hem "Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı" olan ve hem de Mayıs 2008"den bu yana "Doğan Şirketler Grubu Holding AŞ"nin Yönetim Kurulu"nda" bulunan Zekeriya Yıldırım telefon açıp, "rica" etmiştir Ertuğrul ve Zafer beylere!..
Onlar da, "gereğini" yapmışlardır!..
Haa sahi... Bir de Gülsün Kaya var... O da; hem "Darüşşafaka Eğitim Kurumları Türkçe Bölüm Başkanı"dır, hem de "Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Yönetim Kurulu Üyesi"dir, efendim!..
Benimkisi sadece bir tahminden ibaret!.
"Bilgi, belge ve duyum" yok!..
Ama, şunu gayet iyi biliyorum:
Darüşşafaka; Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslamiye adı ile 30 Mart 1863"te; babası ölmüş ve parasal durumu yetersiz kız-erkek öğrencilere karşılıksız eğitim imkânları sağlamak amacıyla, zamanın devlet adamları Maliye Nazırı Yusuf Ziya Paşa, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Vidinli Tevfik Paşa, Hariciye Nazırı Sakızlı Esad Paşa ve Trabzonlu Ali Naki Efendi öncülüğünde kurulmuş...
Lütfen dikkat;
"İslâmî tedrisat" yapmak üzere kurulan bir okul, şu anda "çağdaş yöneticiler"in elindedir ve maalesef "taciz"lerle gündemdedir!..
Dahası; belki de "taciz olayını örtbas" için, televizyonlara "reklâm" verilmektedir!..
Çok enteresan çoook!..
BOZÜYÜK"TE NELER OLUYOR?
Sözü "okul"dan açmışken, ne dersiniz; bir de Bilecik"in Bozüyük ilçesine uzanıp, Mustafa Şeker Anadolu Lisesi"nde neler olup-bitiyor, bir bakalım mı?..
Orada olup-bitenleri de, geçenlerde telefon eden Şadi Erdal Bey haber verdi... Meğer Mustafa Şeker Anadolu Lisesi"nde de "büyük dolaplar" dönüyormuş!..
Ama aynen Darüşşafaka Okulu"ndaki "taciz olayını örtbas etme çabası" gibi, bu lisedeki "şayia"ları örtbas etmek için Eğitim İş Sendikası"nın Bozüyük Temsilcisi Aylin Selışık adlı hanım, var gücüyle çalışıyormuş!..
Çünkü efendim;
Mustafa Şeker Anadolu Lisesi"ndeki öğretmenlerden 12"si "Eğitim İş"e üye" imişler!..
İşbu öğretmenler, "okuldaki onur kırıcı faaliyetler"den dolayı suçlanıyorlarmış!.. Bu yüzden "ifadeleri" bile alınmış!..
Aylin Selışık hanımefendi de; bu olayın "yukarılara yansımaması" için "açıklama üstüne açıklama" yapıyor, hatta "Valiye bile" kafa tutup, "tertipçilere alet olmamasını" istiyormuş!..
Dahası; "CHP, DP ve İP"lileri" yanına alıp, "basın açıklamaları" yapıyormuş!..
Aynı zamanda, yerel yayın yapan Sakarya gazetesinin sahibi de olan Şadi Erdal ise; hem "gazetesi" vasıtasıyla hem de "bireysel girişim"lerde bulunarak, "iddiaların örtbas edilmemesine" gayret ediyormuş!..
Peki, "iddialar" ne?.. Buyrun, okuyalım:
1. Okula ait bilgisayardan mesai saatleri içinde görevli amir pozisyonunda olan kişinin "iddia" oyunu oynaması,
2. Pansiyon talebelerine verilen yemeklerde temizliğe dikkat edilmemesi, kıl, tüy, böcek çıkması. Ayrıca yurttaki mutfağa fare girip fırın içinde pişmesi,
3. Yurtta kalan öğrencilere devletin harçlık olarak verdiği 6.18 TL"lik harçlığın 1.18 TL"si kesilerek 5 TL ödenmesi,
4. Yurtta nevresim satıldığı, sene sonunda demirbaşa kaydedildiği,
5. Yemeklerin yetersiz olması, talebelerin aç kaldığı,
6. Öğretmenlerin kamu alanlardaki sigara yasağına uymaması ve haklarında hiçbir işlem yapılmaması,
7. Derste siyaset yapılması ve okumaları için hep aynı gazetenin isminin verilmesi,
8. Gezilerde kız ve erkek öğrencilerin beraber olmalarına göz yumulması,
9. Yurtta su tesisatı ve tuvaletlerin bozuk olduğu ve tamir edilmediği,
10. Pansiyon öğrencilerine, görevlilerce su satılması,
11. Yemeklerin az çıkartılması ve öğrencilerin kantinden yüksek ücretle satılan yiyecekleri yemelerinin teşvik edilmesi,
12. Bir öğretmenin talebeleri evine götürerek, babası tarafından onlara siyasi görüş empoze ettirmesi,
13. Bir öğretmenin derste "Bir kızla bir erkek öğrenci lise döneminde özgürdür. İstedikleri her türlü cinsel münasebette bulunabilirler" dediği,
14. Yine bir öğretmenin talebeler arasında ayrım yaptığı, özel ders verdiği ve o talebelere yüksek not verdiği, öğrencileri dövdüğü, partileri gerici-ilerici gibi ayrıştırdığı, gerici diye ileri sürdüklerine küfürler ettiği,
15. Bugüne kadar yurtta kalan öğrencilerden en az 5 kişinin intihar girişiminde bulunduğu, sebeplerinin araştırılmadığı,
16. Okulda "Şeker" ismi verilen kanunen yasaklanmış uyuşturucu maddelerin kullanıldığı,
17. Bir talebenin parmaklarının kesildiği, sebepleri üzerinde durulmadığı,
18. Bazı öğretmenlerin pansiyonda nöbetçi olarak kaldığında, öğrencileri sabah kaldırırken terlik atarak kaldırdığı, hakaret ettiği, dövdüğü,
19. Her sene Antalya"ya geziye gidildiği, ahlaki olmayan olayların yaşandığı, bir anne babanın duymak istemediği çirkinliklerin meydana geldiği,
20. Bir hocanın Malazgirt Savaşı"nda Türklerin Hıristiyanları katlettiğini söylediği... Türklere barbar dediği, hocaların aynı masada talebelerle içki içtiği, evlerine öğrencileri davet ettikleri, içki içmelerine yardımcı oldukları, kız ve erkek öğrencilerin aynı odada durmalarını teşvik ettikleri!..
NİMET ÇUBUKÇU"YA ÇAĞRI!
İşte bu iddialar üzerine okula "müfettiş" gönderilip, hem "öğretmen"lerin, hem de "öğrenci"lerin ifadeleri alınmış!..
Ama, Aylin Hanım, isyanlarda;
"Bu iddialar üzerine soruşturma mı açılır"mış!.. "Vali Bey, tertipçilere alet oluyor"muş!..
Falan!.. Filan!..
Bakalım müfettişler nasıl bir "rapor" yazacaklar ve bu iddialar "yukarıya" gidebilecek mi?..
Ben derim ki;
Çiçeği burnunda Milli Eğitim Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu, hem "Darüşşafaka rezaleti"ne, hem de "Mustafa Şeker Anadolu Lisesi"ndeki iddialar"a bir el atsın da, "gerçek" neymiş, öğrenelim!..
Bu "rezalet"lere el atılmazsa var ya; "lise"lerden "ilköğretim"e inen sapkınlıklar, bir gün gelir, "anaokulları"na kadar inebilir!..
Benden söylemesi!.. Demedi, demeyin!..
====================
Dilipak üzerinden reyting!
Bizim Abdurrahman Dilipak"ın eleştirdiği, bir "zihniyet" idi... "Bunlar pornocu değil mi?.. Bunlar grup seks yapıp, ensest ilişkiye giren lolita takımından değiller mi?" derken, bir "genelleme" yapıyordu... Yani, "doğrudan hedefi Müjde Ar değil"di!..
Ne var ki; "Gazoz kapağımı Bedri açtı ama!.." diyebilecek kadar pervasız olabilen bir Müjde Ar, her ne hikmetse bu sözleri "kendine söylenmiş" saydı ve Dilipak hakkında dâvâ açtı!..
Sonuç: Dilipak "beraat" etti... Ama öğrendim ki, Müjde Ar, bu karardan "tatmin" olmamış!.. Şimdi AİHM"e gitmeye hazırlanıyormuş!..
Bana öyle geliyor ki; Müjde Ar"ın amacı "dâvâyı kazanmak" filan değil... Onun amacı "gündemde kalmak!"
Daha doğrusu; "Dilipak"ın şöhretinden yararlanıp, NTV"deki programının reytingini artırmaya" çalışıyor!..
Demek oluyor ki; "botokslama" filân işe yaramadı!.. Dilipak"a "bodoslama"dan yükleniyor ki; "reytingi" artsın, "yüzüne bakan" olsun!..
Reytingleri düşenler, bu numaraları hep yapar!..