Derler ki;
“Senin ne söylediğinin bir önemi yoktur... Önemli olan, karşınızdakinin ne anladığıdır.”
Ya da, şöyle derler:
“Senin söylediğin,
Karşındakinin anladığı kadardır!”
Şimdi, ben merak ediyorum;
“CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin mi ne söylediğinin farkında değildir, yoksa Sözcü muhabiri Başak Kaya mı ne anladığının farkında değildir?”
Ya da, Gürsel Tekin, “Ortaya karışık” sözler söylediği için, “ben” mi yanlış anladım?..
Gürsel Tekin, önceki günkü “Paralel’in Sözcü’sü”nde yayınlanan demecinde demiş ki;
“Vatandaşın 50 milyarı ortada yok!.. Deprem parasını çatır çatır yediler!.. 1999’daki depremden sonra toplanan vergilerimizi başka yere harcadılar!.. Toplanma alanları imara açıldı, AVM ve rezidans yapıldı.”
Bu sözlerden benim anladığım şu:
“Vatandaşın 50 milyarını cebe indiren!.. Deprem paralarını çatır çatır yiyen!.. Toplanma alanlarını imara açıp, AVM ve rezidans yapılmasına izin veren AK Parti Hükümeti’dir!”
Böyle anladım, çünkü;
Gürsel Tekin, “deprem vergilerinin duble yollara harcandığından” dem vurmakta ve binalardaki, yollardaki ve köprülerdeki “güçlendirme seferberliği”ne rağmen, Hükümet’i; “depreme karşı hiçbir tedbir almamakla” suçlamaktadır!..
Dolayısıyla;
Hedefinde, Bülent Ecevit’in Başbakan olduğu Anasol-M Hükümeti değil, Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olduğu AK Parti Hükümeti vardır!..
Nihayetinde “muhalefet”tir!’..
Elbette eleştirecek,
Elbette suçlayacaktır!..
Ama “doğru”yu söylemeyip “atıyorsa”, mutlaka “ufak” atmalı ki, “civciv”ler de yesin!.. Aksi halde, “gerçekleri” söylemek zorunda!..
ECEVİT, NİYE GİDEMEDİ?
Meselâ, “duble yollar” meselesi...
AK Parti; iyi ki, o “duble yolları” yaptı da, kimse yollarda kalmıyor, “yollar çökmüş, ben nasıl giderim?” diye bahane aramıyor!..
Düşünsenize;
“17 Ağustos 1999 depremi”nde “yollar çöktüğü, köprüler göçtüğü” için, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit; Ankara’dan Adapazarı ve İzmit’e gidememiş, “tam 3 gün” beklemişti!..
“Deprem bölgesi”ne, “ancak 3 gün sonra” gidebilmişti.
Niye?..
Çünkü “yol yok”tu!..
Ya da;
Gidecek “yüz” yoktu!..
Ama Tayyip Erdoğan;
Hasta olmasına rağmen, “Deprem” olduğu günün akşamında Van ve Erciş’teydi.
Sadece bu bile;
“Yerinden kalkamayan Başbakan” ile “Yerinde duramayan Başbakan” farkını görmeye yeterlidir!..
Ya da;
“Hassasiyet” farkını!..
YARDIM PARALARI MAAŞA GİTTİ!
Her neyse... Gelelim, “deprem paralarının çarçur edildiği” meselesine...
O paraları; “Ecevit Hükümeti” mi çarçur etti, “Erdoğan Hükümeti” mi?..
Evet;
“Deprem paraları” nereye gitti?..
CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin; hadi, diyelim ki “kendi eski defterleri”nin karıştırılmasını istemiyor, onu “örtbas” etmeye çalışıyor, bari “eski gazetecileri” karıştırsaydı da, “deprem paralarının nereye gittiğini” öğrenseydi!..
Madem o karıştırmamış, biz karıştıralım ve gerçeği ortaya çıkaralım...
Tarih 16 Ekim 1999...
Yani, “depremden, tam 2 ay sonra!”
Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Recep Önal, Antalya’da düzenlenen Ekonomi Zirvesi’nde bir konuşma yapıyor ve diyor ki;
“IMF’den gelen 500 milyon dolarlık yardım sayesinde işçi ve memur maaşlarını ödedik!”
Lütfen dikkat;
IMF, sırf “depremzedeye yardım” diye “500 milyon dolar” gönderiyor ve bu para, “işçi-memur maaşlarını ödemede” kullanılıyor!..
Ertesi günkü, yani 17 Ekim 1999 tarihli gazeteler, Bakan Recep Önal’ın bu sözlerini “manşet”lerinden şöyle duyuruyor:
“Skandal itiraf”
“Emanete ihanet”
“Büyük utanç”
İşin özü şu:
“Depremzede” için gönderilen yardım paraları, “depremzede” için değil de, “işçi-memur maaşlarını ödemede” kullanılıyorsa ve bu da “suç” ise; bu suçu işleyen Erdoğan başkanlığındaki AK Parti Hükümeti değil, Ecevit başkanlığındaki “Anasol-M Hükümeti”dir!..
YÜCE DİVAN’DA YARGILANDILAR!
Sadece bu mu?..
Dönemin Yargıtay Başsavcısı Nuri Ok tarafından, “48 ihaleye fesat karıştırmak, görevi kötüye kullanmak ve haksız mal edinmek” suçlamasıyla, hakkında “216 yıl hapis” istenen dönemin Bayındırlık Bakanı Koray Aydın, Ecevit’in bakanı değil miydi?..
Koray Aydın hakkındaki suçlamalardan biri de; “deprem bölgesindeki müteahhitlere kendi inşaat firmasından malzeme sattığı” iddiası değil miydi?..
Hadi, hakkını yemeyelim...
Koray Aydın, “48 ihale” dolayısıyla Yüce Divan’da yargılandığı dâvâların 29’undan “oybirliği” ile, 19’undan da “oy çokluğu” ile “beraat” etti.
“Şubat 2005’te” başlayan dâvâ, 2 yıl sürdü ve 5 Ekim 2007’de sona erdi...
“Beraat” etti, etmesine de;
Başkanvekili Haşim Kılıç ile üyeler Sacit Adalı, Şevket Apalak ve Serruh Kaleli, 19 ayrı suçlama ile ilgili olarak, Aydın’ın mahkûm edilmesi gerektiği yönünde oy kullandı.
ÇALMAZ AMA ÇALDIRIR!
Meselem; “iflâs etmiş tüccar” gibi “eski defterleri” karıştırmak değildi... Ama, madem ki Gürsel Tekin, 1999’daki deprem paralarını getirmiş gündeme ve bu paraların “çalındığını” iddia etmiş, o halde “çalan” kimdir, “çaldıran” kimdir, “dürüst” kimdir, ona bir bakalım...
Ya hu, ne çabuk unuttuk;
1977 yılı Aralık ayında, bu ülkenin siyasî lügatine “Güneş Motel olayı”nı sokan Ecevit değil mi?.. O motelde, “mebus pazarlıkları” yapan ve Türk siyasetine “milletvekili transferi” gibi bir “entrika”yı sokan Ecevit değil mi?..
Adalet Partisi’nden 11 milletvekiline “bakanlık rüşveti” verip; “entrika” ve “desise”lerle 2 Ocak 1978’de hükümet kuran Ecevit değil mi?.
Neymiş, Ecevit “çalmamış, çırpmamış!”
Orası tartışılır!..
Ama, ortada tartışılamaz bir gerçek var:
“Orkestra şefleri çalmaz, çaldırırlar!”
Ecevit’in “orkestra şefliği” yaptığı ve “rüşvet” olarak da “bakanlık koltuğu” verip, hükümet kurduğu bakanlardan ikisi, daha sonra “yolsuzluk sanığı” olarak Yüce Divan’a gidip de “mahkûm” olmadılar mı?..
Hadi, diyelim ki;
“Hafıza-i beşer, nisyan ile malûldür” ve insanlar 1977-1978’de yaşanan bu “mebus pazarlıkları”nı, “siyasî rüşvet”leri ve Güneş Motel’de dönen “Bizans entrikaları”nı unutmuşlardır!..
Peki, Ecevit’in “Başbakan” veya “Başbakan Yardımcısı” olarak başında veya içinde bulunduğu hükümetler döneminde yaşanan “yolsuzluk”lara ne diyeceğiz?..
Neymiş, Ecevit “dürüst”müş!..
“Çalmamış, çırpmamış!”
İyi de, babam;
Mesut Yılmaz’dan Cumhur Ersümer’e, Hüsamettin Özkan’dan Recep Önal’a, Güneş Taner’den Yaşar Topçu ve Zeki Çakan’a kadar, “yolsuzluk sanığı” olarak Yüce Divan’da yargılanan bu “bakan” beyler, “Ecevit’in bakanları” değil miydi?!?
Bu “yolsuzluk”lar, bu “hırsızlık”lar, bu “hortumlama”lar yapılırken; Ecevit “Başbakan” değil miydi?..
“Siyasî entrikalar”ın mucidi ve “yolsuzluk”ların orkestra şefi olan bir adama, kalkıp da, hâlâ “dürüst, çalmamış, çırpmamış” demiyorlar mı; inanın, hafakanlar basıyor beni!..
Çok samimi söylüyorum;
Bütün olan-bitene rağmen, yine de “Ecevit”ten ve onun “orkestra şefliği”nden söz etmeye hiç niyetim yoktu...
Gelin, görün ki;
Gürsel Tekin’in “tahrik”leri, beni bunları yazmaya mecbur etti...
“Ölen bir adam”ın arkasından yazdığım bu satırları yadırgayanlar, bana lâf söylemeden önce, gitsinler Gürsel Tekin’den hesap sorsunlar!..
Milleti “enayi” yerine koymanın anlamı yok... Çünkü bu millet; “deprem paralarını kimlerin çarçur ettiğini” de çok iyi biliyor, “50 milyar lira”nın, “karanlık 28 Şubat süreci”nde hortumlanan hangi “batık bankaların enkazları” altında kaldığını da!..
Açtırmayın ağzımı!..
GÜRSEL TEKİN’İN DOSYASI!
Gürsel Tekin, “deprem paraları” ve “yıkılan toplanma alanları” ile meşgul olacağına, “uygulamadığı yıkım kararı” ile meşgul olsa, daha iyi eder!..
Efendim;
CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin hakkında; Kadıköy Belediye Başkan Yardımcılığı yaptığı dönemde Kadıköy Belediyesi Encümeni’nce “yıkım kararı” alınan Suadiye Movieplex Sinema Salonu’nu yıkmadığı, söz konusu yere “Geçersiz Ruhsat” vererek “Evrakta Sahtecilik” yaptığı gerekçesiyle dâvâ açılmıştı.
29 Aralık 2008’de açılan dâvâdan yargılanan Gürsel Tekin, Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “2 yıl 6 ay hapis cezası”na çarptırılmıştı... Gürsel Tekin, bu cezayı “temyiz” etmiş ve dâvâ Yargıtay 11. Ceza Dairesi’ne gitmişti.
Bugün, 29 Mayıs 2014...
Mahkûmiyet kararı, 29 Aralık 2008...
Aradan geçmiş, koca 6 yıl!..
Dosya, hâlâ Yargıtay’da!..
İşin garibi;
“Belge”ler de habire eksiliyor ve dosya “buhar olmaya” doğru gidiyor!..
Hani diyorum ki;
Gürsel Tekin, “buharlaşan kendi dosyası”nın hesabını versin!..
Sonra gelsin, “deprem paraları”nın hesabını hep birlikte soralım!..
Ama, hesap sormadan önce,
Hesap versin!..
****************************************************************************
PKK, çocuk kaçırmakla büyük hata yaptı!
PKK, bence “en yanlış olanı” yaptı... “Yanlışlar yapmaya” da devam ediyor... Bu yanlışlar, “gidişatı okuyamadığını” gösteriyor.
Türk halkı gibi, Kürt halkı da, “30 yıl süren çatışmalar”dan bıktı, usandı ve yoruldu... Her iki taraftan “40-50 bin insanın ölümü”ne rağmen, halk istiyor ki; “çatışma”lar dursun, “silah”lar sussun ve artık “barış” gelsin!..
Her iki taraf da, başlatılan “Çözüm Süreci”ni “tarihi bir fırsat” olarak gördü... Öyle ya; artık “tabutlar” gelmiyor, “analar ağlamıyor.”
İşte böyle bir “barış iklimi”nde, PKK’nın “çocukları kaçırmaya” başlaması, en başta “Kürt analar”ın isyan etmesine yol açtı ve “Çocuklarımızı geri ver PKK” diye haykırmaya başladılar... Açık ve net söyleyeyim; anaların bu “haykırış”ları, “bomba”lardan daha tesirlidir ve PKK, “en zayıf yerinden” yakalanmıştır... “300 kız çocuğunu kaçırdığı” için, bir yandan Nijerya’daki Boko Haram örgütünü kınayan, bir yandan da “PKK’nın çocuk kaçırması”na destek veren BDP ve HDP de “çelişki”ye düşmüştür...
PKK’nın, son dönemde “işyerleri”ne saldırması, yollara “mayın” döşemesi, “taciz”lerde bulunması da; “Çözüm Süreci’ni baltalamaya” yönelik girişimlerdir!.. Herkes aklını başına almalıdır.
NOT: 4 günlük bir seyahate çıkıyorum... Allah nasip ederse, 4 gün sonra görüşürüz.
yeniakit