Depremden Korunma Duası

Hakan Albayrak

İstanbul’umuz depremle sarsıldı, tüm Türkiye’nin de yüreği sarsıldı.

Yaralılar var, ikisi ağır; Allah’tan acil şifa diliyoruz onlara.

Beklenen büyük deprem değildi, ama o depremin kaçınılmaz gibi görünen gelişini hatırlatarak bu hususta alınması gereken tedbirlerin yeniden ve her zamankinden ziyade gündeme gelmesine vesile oldu.

Eskilerin dediği gibi “esbabına tevessül” gerek.

Allah beterinden korusun; beteri gelse de onu asgarî hasarla atlatmayı nasip etsin.

Şimdi böyle deyince…

 

Nihat Hatipoğlu, televizyonda depremden korunma duası okudu diye bazı tuhaf çevreler tarafından tefe konuyor.

Deprem konusunda önceden alınması gereken tedbirleri ve deprem esnasında dikkat edilmesi gereken hususları anlatmak yerine dua etmek neyin nesiymiş!

Deprem olurken yerimizde oturup dua ederek enkaz altında kalmayı mı bekleyecekmişiz!

Cevap:

1.Depremle ilgili tedbirler bütün televizyon kanallarında uzun uzun, tekrar tekrar, altı çizile çizile anlatılıyor. Araya bir de dua girdi diye hop oturup hop kalkmak nedir? Siz nerede yaşadığınızı zannediyorsunuz? Burası Türkiye. Böyle Fransız kalmayın ülkenize.

2.Deprem esnasında yapılması gerekenleri yaparken aynı zamanda dua da edebilirsiniz. Etmeseniz de etmeyin. Siz bilirsiniz.

Davutoğlu/Babacan anketi

Evvelki günkü yazımda bahsettiğim anket sonuçları, ayrı ayrı sorulan “Davutoğlu’nun partisine oy vermeyi düşünür müsünüz?” ve “Babacan’ın partisine oy vermeyi düşünür müsünüz?” sorularına ayrı ayrı verilen cevapları ifade ediyor.

Birinci soruya olumlu cevap verenlerin oranı (Yüzde 8-9 ) ile ikinci soruya olumlu cevap verenlerin oranı (Yüzde 6-7) toplanamaz, ‘İkisi toplamda yüzde 14-16 ediyor’ denemez; çünkü soruların ikisine birden olumlu cevap verenler de var.

Söz konusu anketler, Davutoğlu liderliğindeki parti ile Babacan liderliğindeki parti arasında tercih yapıldığında kime ne kadar teveccüh gösterildiği konusuna da açıklık getiriyor olabilir, ama ben o kadarına vâkıf değilim. (Hatırlatma: Sonuçları kamuoyuna açıklanmayan anketlerden -üç ay içinde yapılan iki ayrı anketten- bahsediyoruz. Ben de bunlara sadece kısmen muttali oldum.)

Kesin olan şu ki, Davutoğlu ve Babacan’a gıcık olup da ‘Yüzde 1-2 alıp otururlar aşağı’ veya ‘İkisi birden en fazla 3-5 puan alıp görürler günlerini’ diye avunan ve bu konforlarından vazgeçmeyi akıllarının ucundan bile geçirmeyen kimselere hiç ama hiç hitap etmeyen anketler bunlar.

‘Yok daha neler!’ deyip geçerler.

Geçmeyip şöyle bir dursalardı iyiydi aslında.

Kurulma sürecindeki bu yeni partilerin hatırı sayılır bir teveccüh göreceğine dair işaretler varsa da, o işaretlerin zamanla tersine dönmesi ve bu partilere teveccühün daha küçük bir kesim -yahut iki kesim- ile sınırlı kalması mümkün tabii.

Ama o müsbet işaretlerin çok ötesinde, çok büyük bir teveccühe de mazhar olabilirler.

Şöyle bir durup ‘Nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz, gidişimiz gidiş mi?’ diye sormakta herkes için fayda var.

Dünyanın vicdanına hitap

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında Filistin, Keşmir ve Suriyeli mülteci meselelerini ele alarak dünyanın vicdanına seslendi.

Mısır diktatörü Sisi’nin oturduğu masada oturmayı reddetmesi de dünyanın vicdanına hitap eden bir tavırdı.

Tüm dünyadan değilse de, başta Filistin ve Pakistan olmak üzere İslam dünyasının dört bir yanından bu konuşma ve tavırdan ötürü Erdoğan’a ve Erdoğan üzerinden Türkiye’ye tebrik yağdı, İslam dünyasının semalarında Türkiye’nin yıldızı bir kere daha parladı.

İçerideki vicdan yaralayıcı sorunlarımızı çözebilsek bu yıldız çok daha parlak olur ve belki tüm dünya semalarında parlar.

Yargı reformu paketleri başlangıç olsun, ıslahat yolunda tam yol ilerleyelim başkanım.