Dert derinlerde!

Abdurrahman Dilipak

 

Cemaat, camia, paralel devlet, ne derseniz deyin, bu yapı kolay kolay pes etmeyecek. Sonuna kadar direnecek.

Önce bu bir “iman meselesi” onlar için sanki. Şia’daki “imamet” ve “Mehdiyet” meselesi ne ise bunlar için de bu “misyon” öyle bir şey. Bu “ilahi proje” Resulullah tarafından da desteklenmektedir ve bu projeye karşı çıkmak “Deccaliyet”tir.

Bu proje, sadece Türkiye ve İslâm dünyası için değil, onlara göre tüm dünyanın, Hıristiyan ve Yahudi toplulukların, tüm ehli kitap dünyasının kurtuluş vesilesi olacaktır. Ve 2014 yılı bu iş için kritik, hayati öneme sahip, zor bir yıl olacaktır.

Burada iş teolojik alandan çıkıp esoterik bir alana kayıyor. Bu alanda akıldan çok gayb haberleri, evrenin derinliklerine gizlenmiş bilgilerin hesaplanması ile ilgili beklentilere geliyor sıra. İşin içine Mehdiyet, Mesihiyet giriyor. Aslında bu iki konu hep bir “kurtuluş vesilesi” gibi görülse de aslında Mehdiyet konusu Şii ve Sünni/Selefi dünyası arasında büyük bir fitne konusu olmaya aday bir konu. Mehdiyet ve Mesihiyet konusu ise Müslüman ve Hıristiyan dünyası arasında sorun olabilir ki, Yecüc-Mecüc (Gog-Magog) beklentisi, Mehkeme-i Kübra/Armagedon, Deccaliyet ve Anticrist beklentileri şuur altındaki büyük hesaplaşmaya toplumları hazırlamaktadır.

Bu arada şunu da belirtelim, Yahudilerin bekledikleri “Meşiah” ile Hıristiyanların ya da İslâm dünyasındaki Mesih’in geri dönüşü aynı şeyi ifade etmiyor. Bunlar vazgeçmeyecekler, çünkü bu konu onlar için var olma ya da yok olma anlamına geliyor. 25 yıldır bu hayalle yaşayanlar, bu hayal için ağır bir bedel ödediler. Dahası, geleceklerini, kariyerlerini bu hayalle süslediler. Şimdi bir anda suçlu durumuna düşmekten, dışlanmaktan korkuyorlar. Sadece hayallerini değil geleceklerini kaybetme korkusu kolay kabul edebilecekleri bir durum değil. Onun için var güçleri ile ve sonuna kadar direnecekler ve çılgınca şeyler yapabilirler.

Bu kişiler kendilerinden ibaret değil. Bunları yıllardır bugüne hazırlayanların, gelinen noktadaki perişanlıklarını da hesaba katmak gerekir. Uluslararası sistemin bu konuda uygulanabilir bir B planları yok. Onun için bu senaryonun moderatörleri de zor durumda. Bir yandan bundan sonrası için derin bir kaygı duyuyorlar, öte yandan bu sonucun hesabının sorulmasından korkuyorlar. B planları yok çünkü başarısızlık imkansızdı, onlara göre bu teolojik ve esoterik bir bilgiydi çünkü!

Uluslararası sistemin aktörleri durumdan vazife çıkararak bir yandan kendi içlerinde, öte yandan paralel yapılarla çatışırken, eş zamanlı olarak vaziyeti kurtarmak, bu işten en az zararla çıkmak ve karşı tarafa en fazla zararı vermek için tehlikeli çıkışlar yapabilirler.

Paralel yapı deşifre oldu ve bundan sonra vaziyeti kurtarmaları mümkün değil. Operasyonu yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Öyle anlaşılıyor ki, önce yerel seçimlere, ardından cumhurbaşkanlığı seçimine kadar ellerinden geleni arkalarına koymayacaklar. Ama bu süreçte de her adımda daha fazla kan kaybedecekler.

Kuşkusuz bu süreç cemaatle başlayıp biten bir süreç değil. İktidar, sivil toplum ve İslâm dünyasının bu konuda göstereceği performans ve zeka; sürecin gelecekteki şekli  konusunda bize önemli ipuçları sunacak. Dahası uluslararası sistemin bu tartışmaya daha ne kadar dayanabileceği de önemli. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Vatikan ve İsrail kendi içinde ve diğerleri ile ortak görüş ve uyum içinde değil. Kendi aralarında bir oryantasyon, senkronizasyon da kaybolmuş durumda. Bu çevrelerin artık bir yandan öfkeleri akıllarından, korkuları umutlarından büyük! Bu mücadeleyi kazanmaları artık çok zor.

Bu süreç sadece Türkiye’deki Müslümanları ve AK Partilileri değil, tüm Müslüman halkları, İslâm coğrafyasını, mazlum milletleri ilgilendiriyor. Bu insanlar ortak bir umut, ortak bir vicdan ve ortak bir zeminde buluşuyorlar. Dünyanın gündeminde İslâm, Müslümanlar, Türkiye, Mısır, Suriye, AK Parti, İHH, Rabia var.

AK Parti bu süreci iyi bir şekilde yöneterek kendi içinde, bürokraside, piyasada bir arınma başlatabilir. Entelektüellerimiz zihinsel bir sıçrama yapabilir. STK’larımız kendini yeniden yapılandırabilir. Dahası AK Parti kendi içindeki dayanışma ruhu ve aksiyon için süreci iyi bir şekilde değerlendirebilir. Bu kriz AK Parti için, Türkiye ve İslâm dünyası için bir fırsata, bir şansa dönüşebilir.

Evet, 2014, Türkiye, İslâm dünyası, bölge ve tüm dünya için zor, ama yeni bir başlangıç için fırsata dönüşebilir.

Hep söylüyorum ya; “Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir.

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri ne diyordu:

“Hak şerleri hayreyler

Sen sanma ki gayreyler,

Arif anı seyreyler,

Görelim Mevlam neyler,

Neylerse güzel eyler.”

“Ne varlığa sevinelim, ne yokluğa yerinelim.” Sonuçta, mal, can ve sevdiklerimizle kimi zaman artırılarak, kimi zaman eksiltilerek imtihan oluyoruz. Bizi gören, duyan, bilen, kadiri mutlak, rahman ve rahim olan bir Allah’ımız var. O zaman ne gam!

Yeter ki, O bizi; iman eden, iyi şeyler yapan, şükreden, sabreden/direnen kullarından eylesin. (Amin)

Bu vesile ile Alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz’in veladet kendilerini tebrik ediyorum.

Selam ve dua ile. 

yeniakit