Deşifre olmasalardı, o kirli operasyonu 20 Mart’ta yapacaklardı!

Hasan Karakaya

Önceki günkü Milliyet’te, “Mali Şube’ye Zarrab tuzağı mı kuruldu?”başlıklı bir haber vardı...

Milliyet’in haberine göre;

Eski Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürü Nazmi Ardıç, tutuklanmadan önce “savcıya verdiği ifade”de demiş ki;

“17 Aralık öncesinde Reza Zarrab’a yönelik operasyonu hangi ekibin yönettiğinin belirlenmesi için, İstihbarat Şube Müdürlüğü ekipleri, Mali Suçlarla Mücadele ekiplerine tuzak kurdular!.. Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Yakup Saygılı, bu tuzağı farkederek, İstihbarat Şube ekiplerini tuzağa düşürdü!..”

Lütfen dikkat;

Milliyet’in haberinde adları geçen Nazmi Ardıç da, Yakup Saygılı da“Paralelci”dir ve “Hükümete darbe yapmak” suçlamasıyla tutuklanmışlardır!..

Bugün, “birbirlerini” suçluyorlar!..

Gelin görün ki;

“Suçlayan” da “suçlanan” da “aynı örgütün adamları”dır!..

“Satan” da, “satılan” da kendileri!..

Yani, her ikisi de;

“Paralel Örgüt’ün adamları!”

Demek oluyor ki;

Bunlar sadece “millete tuzak” kurmamışlar, aynı zamanda birbirlerine de tuzak kurmuşlar!..

Evet, evet;

Sadece “millete ihanet” etmemişler, aynı zamanda “birbirlerine de ihanet etmişler!”

Böyle yapıyorlar ki;

“Belki paçayı kurtarabilirler!”

Ama, geçti o günler!..

Birbirlerinin “paça”larından çektikçe, pantolonları düşecek ve “kirli çamaşır”ları görülecek!..

Bırakın konuşsunlar, bırakın birbirlerini suçlayıp “tuzak”ları deşifre etsinler!..

Yavaş yavaş “çözülüyorlar” işte!..

YAKUP SAYGILI KİMDİR?

Biliyorsunuz, Yakup Saygılı; “17 Aralık Soruşturması’nın fezlekesini yazıp, bunu medyaya sızdırmak ve bir algı operasyonu yürütmek”le suçlanıyordu... “Bakanları gizlice takip etmek, yasadışı dinlemelerin talimatını vermek”le itham ediliyor...

“Soruşturma” esnasında elde edilen “17 fizikî takip kaydı” Yakup Saygılı tarafından özellikle “Paralel Medya”ya sızdırılmış ve böylece “algı mühendisliği” çalışmalarına “malzeme” sağlanmıştı!..

İşin daha da ilginci;

“17-25 Aralık soruşturmalarını yürüten polislerin, özel olarak seçilmesi”ydi!.. Ki; bu soruşturmadan “Vali, İl Emniyet Müdürü ve Başsavcılığın bile haberi yok”tu!..

Evet, bir “gizlilik” vardı!..

Ama bu gizlilik, “kendi belirledikleri prosedürlere uygun” bir gizlilikti!..

Başlarında da, Yakup Saygılı vardı!..

Sonunda “meslekten ihraç” edildi.

Gelelim Nazmi Ardıç’a...

Tutuklanmadan önce, “şov” yapmayı plânlayan, ancak Akgün Otel’in önünde yakalanan İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü olan Nazmi Ardıç’a yöneltilen suçlamalar ise şunlar:

“Suç örgütü kurmak!..

Örgüt üyesi olmak!..

Siyasal casusluk!..

Resmi evrakta sahtecilik!

Kişisel verileri usûlsüz kaydetme!

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin görevini engellemeye teşebbüs!”

“ABBAS YOLCU!”

Bunların bir kısmını zaten biliyorsunuz.

Ama, şimdi yazacağım konuların, sadece “Akit okurları” tarafından değil,“herkes” tarafından bilinmesini istiyorum...

Bunlar bilinmeli ki;

“Düğmeye 17-25 Aralık’tan çok daha önce basıldığı görülsün!”

Efendim;

Günlerden 26 Kasım 2011...

O dönemde “Başbakan” olan Tayyip Erdoğan; Pendik’teki Marmara Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde “başarılı bir sindirim sistemi ameliyatı” geçirmiş ve “sağlık durumu da son derece yerinde”dir...

Gelin görün ki;

Başbakan’ın sağlık durumunu merak eden bazı Emniyet mensupları,“Erdoğan’ın sağlık durumu”nu sormakta, o günlerde “Cemaatçi Polisler”bilinen polisler ise, bu sorulara şöyle cevap vermektedirler:

“Abbas yolcu!”

Yani;

“Erdoğan gidici!”

Sadece “Emniyet”te değil, “Paralelci Emniyetçiler”in yaydığı bu “söylenti”yüzünden, o günlerde toplumda şöyle bir “algı” oluşmuştur:

“Erdoğan ağır hasta!”

Bu “fitne-fücur”un, özellikle Mali Şube’de ve İstihbarat Şube’de görevli“Paralelci Polisler” tarafından yayıldığını hemen belirtelim...

Plânlarını o günlerde yapmışlar!..

NİYE 17 ARALIK’TA?

Ve, gelelim “başka bir konu”ya!..

Bütün bu “algı operasyonları”na ve yayılan “dedikodu”lara tanık olan birkaç polis, “Hükümet’e darbe amaçlı kirli 17 Aralık Operasyonu”ndan bir gün sonra, evet; 18 Aralık’ta, dandik sebeplerle “sorguya” alınırlar!.. Ki, o polisler, birer “Erdoğan sevdalısı”dırlar ve hatta “Erdoğan’a yakın koruma görevi” de yapmışlardır!..

O polisler, “suçumuz ne?” diye sorduklarında, kendilerine denilir ki;

“Bu kadar sürgün yediniz, hâlâ akıllanmadınız mı?.. Şu tarihte filanca ile görüştünüz ama yine de sürgünden dönemediniz!.. Bu defa, bir başka kişiyi aradınız; o da size filanca gazeteci ile görüşmenizi tavsiye etti!..

Sizin o gazeteciye gitme ihtimaliniz yüzünden, bu operasyonu 17 Aralık’a çektik!..

Yoksa, 20 Mart’ta yapacaktık!..

Siz o gazeteciye gitseydiniz, bizim hazırlıklarımız deşifre olacak ve belki de bu operasyonu hiç yapamayacaktık!..

Hep sizin yüzünüzden!..

Bu operasyonu, plânladığımız gibi 20 Mart’ta yapsaydık; hiç kimse ne olduğunu anlayamayacak, Hükümet de gafil avlanacak, onlar kendilerini anlatmaya fırsat bulamadan seçimlere gidilecek ve AK Parti Hükümeti düşürülecekti!..

Plânımızı siz bozdunuz!..

Biz bu operasyonu 20 Mart’ta yapmayı plânlıyorduk ama sizin o gazeteciye gidip, deşifre edeceğiniz endişesiyle 17 Aralık’a aldık!”

Şu yazdıklarımın, sakın ola “senaryo” veya “komplo teorisi” olduğunu sanmayın!.. “Emniyet’in duvarları” dile gelse, şu yazdıklarımı doğrulayacaktır!..

Ve ayrıca;

18-19 Aralık günleri “saatlerce sorgulanan” polisler de, onları “14 saat boyunca sorgulayan” Emniyet’in üst düzey yöneticileri de hayattadır!..

Haa, şunu da söyleyeyim;

Malî Şube’deki ve İstihbarat’taki “Paralelci polisler”in, Tayyip Erdoğan için“Abbas yolcu” dediği günlerde, bu polisler; “AK Parti milletvekilleri” ile görüşüp, “Bunlar bir halt yiyecekler!.. Lütfen Başbakanımızı uyarın”demişler ama, “böyle bir ihtimali” akıllarına bile getirmeyen milletvekilleri; “Olur mu öyle şey?.. Siz kafayı mı yediniz?” diyerek, bu“ciddi ihbar”lara, kulak asmamışlar!..

Mizah değil, aynıyla vaki!..

HTS’LERİ ARAŞTIRILSA!

İşte o polislerin, o günlerde dikkatini “iki olay” daha çekmiş...

Birincisi “böcek” olayı...

Diyorlar ki;

“2009-2012 yılları arasında İstanbul İstihbarat Şube’de çalışan polislerin HTS raporlarını çıkarsınlar!..

Baksınlar bakalım;

Adam İstanbul’da görevli iken; aylarca Ankara’da nasıl kaldı?.. Ankara’da ama özellikle Erdoğan’ın konutunun civarında neler yaptılar?..

Bu adamlar, aylarca orada sadece böcek mi yerleştirdiler, yoksa bir suikast plânları mı vardı?..

MİT, bunların HTS raporlarını incelerse; Ankara’da ve İstanbul’da kimlerle ve kaç defa görüştüklerini ortaya çıkarır!..

Daha da kolayı var:

İstanbul İstihbarat’ta iken Ankara’ya gidip, orada aylarca kalan polis sayısı 30-35 civarındadır!..

Kimler Ankara’da görevlendirilmiştir ve ne kadar orada kalmışlar, İstanbul’da kimlerle görüşmüşlerdir?..

MİT’in yapacağı küçük çaplı bir araştırma, hem Böcek Olayı’nı hem de diğer sinsi plânları çözecektir!..”

NİYE KÜRT POLİSLER?

“Emniyet’te sorgulanan” polislerin dikkatini çeken diğer olay ise,“Emniyet Teşkilatı’na Kürt polislerin doldurulması!”

Kendi kendilerine sormuşlar;

“Allah, Allah; Emniyet’teki bu Cemaatçi Yapı, aslında Kürtlere düşmandır ve Kürt Açılımı’na da karşıdırlar!.. Dahası çatışmaların sürmesini de isterler!..

O halde, niye Kürt polislerle dolduruyorlar Emniyet’i?.. Bu işin altında, mutlaka bir iş olmalı!”

Çözememişler tabiî!..

52 vatandaşımızı kaybettiğimiz “Reyhanlı’daki patlama”dan ve“Şanlıurfa’da facianın eşiğinden dönülen bombalı saldırı girişimi”nden sonra, anlamışlar ki;

“Paralelci polisler ve onların tayin ettiği polisler; muhtemel olaylara müdahale etmeyip, sadece izlesinler!”

İnsanlar ölmüş, cesetleri paramparça olmuş, umurlarında mı?..

Yeter ki “kaos” olsun!..

Yeter ki, “AK Parti Hükümeti düşsün, Tayyip Erdoğan gitsin!”

27 NİSAN MUHTIRASI!

Bu “Paralel İhanet Çetesi”nin; “Emniyet’te” olduğu gibi, bir de “TSK’da”yuvalandığını düşünün!..

O zaman, ne olurdu memleketin hali, ne olurdu milletin hali?..

Düşünebiliyor musunuz;

“PKK’lı teröristler” saldırıyor ama askerin eli tetiğe gitmiyor!..

Ya da;

“Şartların olgunlaştığını” görüp, hemen “Hükümete darbe” yapıyor, ya da“muhtıra” veriyor!..

Tıpkı, “8 yıl önce” yani 27 Nisan 2007’de, dönemin Genelkurmay BaşkanıOrg. Yaşar Büyükanıt tarafından verilen ama hemen ertesi günü “ağzının payının verildiği” 27 Nisan “e-muhtıra”sı gibi!..

“Emniyet’in yüzde 60-70’ini, yönetici kademesinin de yüzde 80’ini ele geçiren Paralelciler”, eğer “TSK’da da güçlü” olsalardı, hiç şüpheniz olmasın ki, ya “darbe” yaptırırlar, ya da “muhtıra” verdirirlerdi!..

Tayyip Erdoğan da, tıpkı Süleyman Demirel gibi, “Şapkasını alır gider”di!..

Bereket ki;

“Erdoğan’ın şapkası yok!”

Ve ayrıca; “höt” diyene pabuç bırakacak hâli de yok!..

Daha önce yazdım, tekrar edeyim:

8 yıl önce, Yaşar Büyükanıt tarafından verilen “27 Nisan e-muhtırası”nın arkasında da; “Deniz Baykal’ı Cumhurbaşkanı yaptıramayan Paralel Yapı vardır!”

Bunu da yazın bir kenara!..

Bir gün, bu da çıkacak ortaya!..

BUNLAR, VATANI DA SATARLAR!

Nereden, nereye geldik...

“Mali Şube’ye Zarrab tuzağı mı kuruldu?” sorusundan hareketle; önceNazmi Ardıç’a, sonra Yakup Saygılı’ya, daha sonra da “daha öncesi”ne gidip, “Abbas yolcu” dedikleri günlere geldik...

Ama, bunların “oyun ve tuzak”ları yazmakla bitmez ki!..

Bu süreçte, “Böcek Olayı”nı deşelemeye ve “Emniyet’teki Kürt kadrolaşması”nın altında yatan sebebi sorgulamaya çalıştık!..

Ama, en önemlisi;

“20 Mart 2014’te yapılacak operasyonun, niçin 17 Aralık’a çekildiğini”öğrenmemiz oldu!..

Tekrar ediyorum;

Bunların hiçbirisi, “uydurulmuş senaryolar” ya da “komplo teorileri”değildir... Bütün bunlar yaşanmıştır, “gerçek”tir ve “tanık”ları da hayattadır!..

Bunları anlattım ki;

“Paralel İhanet Çetesi’nin Türkiye ve İslâm dünyası için ne büyük bir tehlike olduğunu” herkes görsün, iyice anlasın!..

Bunlar, “vatanı bile satarlar!”

Birbirlerini de satarlar!..

Nazmi Ardıç örneğinde olduğu gibi!..

***********************************************************************************

Mehmet Baransu gibi, ben de kamuoyundan özür diliyorum!

“Bavulla taşıdığı Balyoz Darbe Plânı belgeleri”ni  yayınladığı için, “50 küsur gündür Metris Cezaevi’nde tutuklu” olan Taraf yazarı Mehmet Baransu, Taraf’a bir mektup gönderip, “kamuoyundan özür” dilemiş!..

Demiş ki mektubunda;

“Askeri vesayet ve statüko ile canım pahasına mücadele ederken; asıl sorunu göremediğim için, demokrasiyi, hukuku, adaleti getirecekler diye destek verdiğim insanların gerçek yüzünü göremediğim için, tüm kamuoyundan özür dilerim.” 

Sadece Mehmet Baransu mu, şahsen ben de “kamuoyundan özür” ve hatta “Cenab-ı Allah’tan af” diliyorum...

Çünkü, ben de “Paralel İhanet Çetesi”ne yıllarca “destek” vermiş, onların“okullar”ının “geleceğe köprü” olduğunu yazmıştım... Fetullah Gülen’in; merhum Erbakan’a “çek git”, ya da “başörtüsü füruattır” demesini, hep hayra yormuş, “tevil” etmeye çalışmıştım... “Dinlerarası diyalog” aleyhinde yazılar yazmış ama “Türkçe Olimpiyatları”ndan övgü ile söz etmiştim!..

“Müslümanlarla diyalog kurmamalarını, Müslümanlara selâm bile vermemelerini” bile “deşifre olmama kaygısı” olarak yorumlamıştım.

Ama, 17 Aralık’tan sonra “gerçek yüzlerini” gördüm; “Harun” değil,“Karun” olduklarını, “Altın, otel, yat, yalı ve köşk” işleriyle uğraştıklarını farkettim, işte o zaman “Müslümanları aldattıklarını” iyice anladım!.. Herkesi aldatmışlar, herkesi kullanmışlar!..

“Bunların gerçek yüzünü daha önce göremediğim için, tüm kamuoyundan özür, Cenab-ı Allah’tan af diliyorum.”

Bir gün, sen de anlayacaksın Baransu!..

yeniakit