O alanda bir kesimin “Ayasofya kadar hassas” kampanyası sürüyor. İktidar sıkıntılı; çünkü bir yandan İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacısı kendisi, bir yandan bunu birçok kadın kuruluşu ile birlikte gerçekleştirmiş ve onların tepkileri ile karşı karşıya, daha da önemlisi İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırdığı takdirde “Aile içi şiddet – kadına şiddet” gibi bir meselede duyarsız kalmış olacak. Onun için şu sıralar “Hem İstanbul sözleşmesini kaldırmak hem de kamuoyunda kadına şiddet noktasında duyarlılığı kaybetmemek” gibi bir formül aranıyor. Bu formül bulunur mu, bir formül bulunsa bile bu, “Şiddet konusunda duyarlı” kamuoyunu tatmin eder mi, düşünmek lazım
İstanbul Sözleşmesindeki ana tepki, “eşcinselliğin korunması”na yönelik. 6284 sayılı kanuna yönelik tepki de, “Ailenin dağılmasına yol açma” endişesinden kaynaklanıyor.
Aslında her iki düzenleme “kadına şiddetin önlenmesi” hassasiyetinden yola çıkıyor. İstanbul Sözleşmesi’nde şiddetin önlenmesi bahsinde “her türlü cinsel yönelime yönelik şiddet” ifadesi de geçiyor ve bu ifade “eşcinselliğin tabii görüldüğü, meşrulaştırıldığı” tarzında okunuyor, tepkiler bundan kaynaklanıyor. 6284 sayılı kanunda ise “Kadının tek taraflı şiddet iddiası ile erkeğin evden uzaklaştırılması”nın ve hapse atılmasının “Ailenin dağılmasına yol açtığı” tepkisini getiriyor.
Olaya biraz kampanyalardan ve iki taraflı tepkilerden uzak baktığımızda “muhafazakâr hassasiyet”in üzerinde odaklaştığı iki ana sorun olduğu söylenebilir:
Bir: Ailenin dağılması
İki: Eşcinselliğin artması.
Aslında aile içi – dışı her türlü şiddete karşı çıkmanın “Muhafazakâr hassasiyet”in ilk maddeleri arasında sayılmaması ya da öyle bir görüntü ortaya çıkması, “Muhafazakar değerler” adına bir “iletişim” daha özgün ifadesiyle bir “tebliğ” problemi oluşturmuyor mu, bunun üzerinde düşünmek lazım. Çünkü gündemin öteki ucunda “Siz muhafazakârlar zaten kadına şiddeti önemsemez, hatta erkeğin kadını dövme hakkı bulunduğuna inanırsınız” gibi bir propaganda yürüyüp duruyor. “Muhafazakâr hassasiyet” bu negatif propagandayı nasıl göğüsleyecek, bence bir sorun olarak ortada duruyor.
Şu bir gerçek:
-Eşcinsellik her boyutuyla küresel çapta yaygınlık kazanıyor. Yaygınlaşma birçok ülkede eşcinsel evlilikleri yasal hale getirmekle sonuçlanıyor.
-Ailede küresel çapta bir sancı var. Bunun sonucu nikahsız birlikte yaşamaktan, yüzlerce aile türünün ortaya çıktığı kaosa kadar her şey var.
Her iki hadisenin – problemin temelinde insan türünün “cinsel alanda” kafasının karışması var. Cinsellik, “neslin devamı” ile alakalı bir temel ilişki alanı, olmazsa olmaz, ama mutlaka düzenlenmesi gereken bir alan, o alanda ölçüsüzlük egemen olunca, bunun içinden eşcinsellik de çıkıyor, ensestlik de çıkıyor, aile savrulmaları, çocuk dramları, şiddet de çıkıyor.
Bizde, benim “muhafazakâr hassasiyet” diye tanımladığım şey, bütün dünyada sorun olarak kabul ediliyor. Bir kere bütün dinlerin bu konuda hassasiyeti var, onun ötesinde, herhangi bir dini saikle yola çıkmadan da insani planda “Bu iş nereye gidiyor?” sorusu soruluyor.
-Eşcinsel ilişkiler ola ola nereye varılacak?
-Aile dağıla dağıla nereye varılacak?
“Bireysel tercih” küresel bir ölçek olarak her şeyi belirlemeye yetecek mi?
Bunlar “ortaya” sorulacak sorular olabilir. Yani herkesin cevaplaması gereken sorular.
Bizdeki “muhafazakâr hassasiyet” alanı ise, sanırım şu sorular üzerinde düşünmek durumunda:
-Küresel çapta yaygınlaşan -Türkiye’de, İslam ülkelerinde de yaygınlaşma emareleri görülen- cinsel savrulmalar (bu arada eşcinsel ilişkiler) nasıl önlenecek?
-Küresel çapta yaygınlaşan -Türkiye’de, İslam ülkelerinde de yaygınlaşma emareleri aile mahkemelerindeki yığın yığın boşanma dosyası ile ortaya çıkan- ailedeki sancı nasıl önlenecek?
-“Muhafazakâr hassasiyet”in kadına şiddet konusunu görmediği, önemsemediği, bu alana “kol kırılır yen içinde” mantığı ile baktığı suçlamaları nasıl göğüslenecek?
Belki yola, “Kadına şiddet, aile içi şiddet, insana, hayvana, havaya, suya, bitkiye, can taşıyan her varlığa şiddet kesinlikle önlenmeli” diye çıkmalı.
Belki yola “Evet küresel çapta cinsel savrulma ciddi insani sorunlar ortaya çıkarıyor, eşcinsel yönelimlerin sonunda nasıl bir insan türü ortaya çıkaracağı meselesi masaya yatırılmalı, ailedeki sancının kadına – çocuğa – erkeğe – insanlığa ödettiği – ödeteceği bedel karşılanabilir boyutun ötesine geçiyor, ey insan gel hep birlikte çare arayalım” diye çıkmak lazım.
Ortada “muhafazakâr” bir iktidar var, konuşulan alanlar yasal düzenlemelerden bağımsız, masaya yatırılması, üzerinde çalışılması, çözüm üretilmesi…. bunun için de her tarafın dikkatlice dinlenip çözüm aranması gereken alanlar.
Eğitim, kültür, gençlik ve aile…18 yıllık iktidarın en problemli alanları… Sonra da kanun yapmak veya iptal etmekle dev toplumsal – insani sorunların çözümünün beklenmesi…
Bence her şeye yeniden bakmak gerekiyor.