“La galibe illallah”, yani “galip olan sadece Allah”tır. Daha doğrusu “Allah’tan başta galib yoktur!” Herkesin bir planı varsa Allah’ın da bir hükmü vardır ve galib olacak olan O’nun hükmüdür. Herkesin bir hesabı vardır, Allah’ınsa hükmü! O “ol” der ve o şey hemen olur! “...Allah, her işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”
Bu söz, İspanya’ da El Hamra sarayının taş duvarlarında H.749 (MS: 1348’den beri) her köşede aynı hakikati buraya gelen herkese fısıldar durur.. Ezeli ve ebedi olan yalnız Allah’tır.
Allah bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Allah kıyamete kadar servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirip çevirecektir.
Allah’tan başka her şey geçicidir. Düşünsenize peygamberimizin 22 senede kurduğu devlet 30 yılda yıkıldı. 4 halifenin ilki ve sonuncusunun iktidarı çok kısa sürdü. Hz. Ali Allah’ın Arslanı ve ilmin kapısı, Ehl-i Beyt’in kaynağı idi ama devletin birçok fonksiyonu işletilemedi. Mal ve can emniyeti kalmamıştı. 4 büyük halifeden 3’ü şehid edildi. Hatırlasanıza Hz. Yusuf’un yönetiminde 7 yıl bolluk oldu ve 7 yıl kıtlık. Ebu Zer acından öldü, karısı da, keçisi de!
Sultan Süleyman’a kalmayan bu dünya kime kalacak. Mansa Musa’nın servetinin hesabı bilinmiyor, ama bugün o ülkenin halkı aç ve kuru ekmeğe muhtaç.
Ömrünüzün uzun olmasını değil, sağlıklı ve bereketli olmasını isteyin. Zaten eceliniz baştan belirlenmiştir. Siz istediğiniz şeyin esbabına tevessül edin, belki Allah sizin amellerinizi kendi iradesinin vesilesi kılar.
“Nizam-ı alem”den söz ediyorsanız, önce Allah’ın açıklanmış rızasına şahidlik etmemiz gerekiyor. Sonra da O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olmak için çalışmak şart.
Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz. Ve Allah, bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir.
Biz ne yaparsak yapalım, sonunda Allah’ın dediği olacaktır. Yoksa bizim irademiz Allah’ı bir şeyi yapmaya ya da yapmamaya mecbur edemez. O irade ederse, istediği şeyi bukağılı şeytanlara bile yaptırır. “Rıza” ise aradığımız, sabredenlerden, şükredenlerden, direnenlerden olacağız.
Bakın biz aleme nizam vermekten söz ederken, eğer kendi ikbal ve saltanatımızdan sözediyorsak, bu başkaları üzerinde İlahlık ve Rablik taslamaktan öte bir anlam taşımaz. Ama aklımızda, adaletten, barıştan, hürriyetten yana, herkesin inandığı gibi yaşadığı, düşündüğünü özgürce ifade edebildiği bir dünya ise bu gerçekten insanlık için bir kurtuluş vesilesi olacaktır. Ve biz bunu ancak “el emin” olursak ve Allah irade buyurursa gerçekleşecektir.
İnsan ömrü gibi devletlerin de ömrü vardır. Uzun olandan çok hayırlı olan ömür değerlidir. Devletsizlik bir felaket olabildiği gibi, insanın kendi kurduğu devlet de başına bela olabilir. Suriye gibi mesela. Tek parti dönemini hatırlayın. Darbe dönemlerini hatırlayın. Devlet dua ile istenen belaya da dönüşebilir. Kendini kutsayan, İlah’lık ve Rab’lik taslayan zalim devletten Allah’a sığınırım!
Sahi devlet nedir? Belli bir insan topluluğunun, belli bir toprakta, alamet-i farikaları belli olan belli bir düzen kurduğunda biz ona devlet diyoruz. Toprağın suçu yok, ama toprak verimli ya da verimsiz olabilir. Bugün jeopolitik, jeostratejik dediğimiz özellikleri sebebi ile sorunlu bir bölgede olabilir. Tabii afetler açısından sorunlu olabilir. O toprakta yaşayan halk neyse o devlet odur! Sonuçta her topluluk layık olduğu gibi idare olunacaktır. Dün iyi olur bugün kötü, bugün kötü olur, yarın iyi. Bir kısmı iyi olur bir kısmı. Kendi içinde kavgalı olabilir ya da başkaları ile kavgalı. Asıl sorun insan. Bunların kendi aralarında sadece coğrafi birlik mi var, kan birliği mi, din birliği, ülkü birliği mi? Ya da birlik yoksa nasıl bir arada yaşayacaklar? Bu sorunun cevabı, herkesin hak, hukuk ve güvenliğini ilgilendiren temel soru “adalet” ve “düzen” sorunudur. Adalet mülkün temelidir.
Aslında bir ülkede, insanlar güven içinde, inancını yaşayabiliyor ve geçinebiliyorsa, parası değerini koruyorsa, haksızlığa uğradığında hakkını arayabiliyorsa, yani adalet varsa, oradan kovsan da kimse gitmez. Bunlar yoksa, babanın oğlu da olsa, bağlasan da kimse durmak istemez. Mukaddes olan Allah’ın kendi ve kurallardır. Başka da kutsal yoktur. Bizi O’na götüren şeyler ise Muhterem’dir.
Aleme nizam veren Allah’tır. O nizamı koruyacak ve ona uymakla yükümlü olanlar ise onun muhlis kullarıdır. Onlar Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesidirler. Allah ise iradesinin gerçekleşmesi için bize de muhtaç değildir. O dilerse kâfirleri de dinine hizmet ettirir. Ya da “ol” der ve o olur! Mülk O’nundur! Hüküm de O’nun!
Fitne insanın insana İlahlık ve Rablik taslamasından kaynaklanır. Diğer kişileri hükmü altına almak ve onları terbiye etmek istemesi ile felaket başlar. “Islah ediciyiz” diye ortaya çıkan, İlahlık ve Rablik taslayan bu insanlar aslında bozguncuların ta kendileridir.
Hiçbir şey “ebed” değildir ve olamaz. “Ebedi” olana “ibadet” edilir. “Ebed” olan “Mabud” olur, Mabud’a ibadet edene “Abid” denir. “Abid”, “Mabuda” “mabed”de “ibadet” eder.
Vatan, ülke, yurt, memleket ne demek, arasındaki farklı biliyor muyuz? Millet, yurttaş, vatandaş, halk, ahali aynı şey mi mesela.
Mesela devlet ya da iktidar sahibi halkın kaderini değiştirebilir mi? İnsan kendi kaderini değiştirebilir mi? Olan bir şeyin kaderimiz olmaması mümkün mü? Mesela insan ecelinden erken ölebilir mi?
Sanırım kelimeler ve kavramlar üzerinden daha fazla düşünmemiz gerekir.
“Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” derken “Devlet” hangi anlamda kullanılıyor. Devletin olmazsa olmaz unsurları neler de, toprak, millet ve düzen yani bir arada yaşama idealinin şekillendirdiği nizam gibi şeyler. Millet derken, kan birliğimi, toprak birliği mi, din birliği mi? Bayrak nedir, sancak nedir mesela.
Özellikle dini kavramlardan söz ederken çok daha dikkatli olmamız gerek. Kelimelerin etimolojisi, kavramsal anlamı, terim olarak bir anlamı var mı? Ondan ne anlıyoruz, ona nasıl bir anlam yüklüyoruz, onun galatı meşhur bir anlamı var mı, folklorik bir karşılığı var mı? Sonuçta kelimelerle “tearüf” ediyoruz. İrfan sahibi oluyoruz. Bakın mukaddes kitabımızı da bu kelimelerle anlıyoruz. Sakın şeytan kelimelerin anlamları ile oynayarak aklımızı çelmesin!
Bir medeniyet de bu kelimelerle şekillenir önce. Tek başına niyetlerin güzel olması ve kulağa hoş gelen şeyler söylemek yeterli değil. Onun için kullandığımız kelimeler konusunda hepimizin daha özenli olması gerek diye düşünüyorum.
İnsanı yaşat ki, devlet de yaşasın!. Devlet adalet üzre ayakta durur. Adalet yoksa, barış da olmaz. Adalet ve barış yoksa hiçbir hak ya da özgürlük güvende değildir. Zulm ile abad olunmaz. Selam ve dua ile.
yeniakit