İşte CHP’li belediyelerin yardım kampanyası yürütememesi işi buradan çıkıyor. Sayın Soylu, yardım kampanyasını “güvenlik meselesi” olarak görüyor. “Bu da nereden çıkıyor?” diyorsanız cevabı var: Halk TV’de ve Fox’ta birileri CHP’li belediyelerden söz ederken “Yerel hükümet” ifadesini kullanıyor, bu da HDP’li belediyelerde devreye konan “Öz yönetim” uygulamasını hatırlatıyor, işte sayın Bakan bütün bunlardan dolayı “Ben işkillenirim arkadaş” deme gereği duyuyor. Şu sözler de sayın Soylu’nun CNNTürk’teki programda kurduğu cümleler:
“Yardım toplamada neden izin alınıyor? Çünkü bu kamunun işidir. Devlet izin vermeden banka numaraları açıklarsanız başka bir devlet oluşturmak istiyorsunuz demektir.”
Bütün bunlardan ne anlıyorsunuz?
CHP, tıpkı HDP gibi kazandığı belediyeleri ayrı bir devlet oluşturmak için kullanma amacında. Salgını bunun için fırsat bildi. Yardım kampanyası başlatıp halka erzak dağıtmak gibi masum bir işi kullanarak halkın güvenini kazanacaklar, uygun fırsat geldiğinde de artık özyönetim mi olur, bağımsızlık ilanı mı olur, ayaklanmak mı olur, bir şekilde ayrı devlet hamlesi yapacaklar.
Düşünsenize tehlikenin büyüklüğünü. İstanbul’u almışlar, Ankara’yı almışlar, İzmir, Antalya, Mersin, Adana, Aydın, Eskişehir, Hatay, Mersin, Muğla, Tekirdağ onlarda. Buralarda özyönetim ilan ettiklerini, ayrı bir hükümet gibi yönettiklerini düşünsenize. Bu “başka bir devlet” anlamına gelmez mi, düşünsenize.
Sayın bakanı izledim, büyük bir ciddiyet ve heyecan içinde konuşuyordu. Belli ki söylediklerine inanıyordu.
Sayın Soylu’nun söyledikleri, ilginçtir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ak Parti genişletilmiş il başkanları topluluğuna video konferans yoluyla yaptığı konuşmada da yine CHP’li belediyelerin yardım kampanyası vesilesiyle “Devlet içinde devlet olmanın anlamı yok” ifadeleriyle yer aldı. Demek sayın Cumhurbaşkanı da olayı “Devlet içinde devlet olma” girişimi olarak okumuştu.
Burada akla ilk gelen iki soru var:
Birisi şu: Acaba devlet, Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı ağzından dile getirildiğine göre CHP’li belediyelere yönelik gerçekten böyle bir güvenlik kaygısı mı taşımaktadır?
İkinci soru da şu: Yoksa 31 Mart ve 23 Haziran’da kaybedilen şehirler bir ukde olarak taşınmakta, her vesile ile bunun hesaplaşması mı yapılmakta ve, devlet dili de bunun için araç haline mi getirilmektedir?
31 Mart ve 23 Haziran’ın Ak Parti için bir ukde olması tabiidir. Oraları yeniden kazanma arzusunun olması da tabiidir. Ak Partinin yerel kadroları CHP’nin kazandığı büyük şehirlerde çetin bir mücadele de veriyorlar. Bunlar çok normal.
Ama CHP’yi bir “güvenlik tehdidi” gibi göstererek siyaset yapmanın artılarını eksilerini iyi düşünmek gerekiyor. Ak Parti ve MHP, CHP – HDP ilişkilerinden yola çıkarak böyle bir yola girdi. Bunu muhtemel ki CHP tabanını etkilemek için yaptı. “HDP kötüydü, CHP onunla ilişki kurduğuna göre o da kötü olmuştu.” Bu söylemde HDP’ye oy veren 6 milyon seçmeni dışlama gibi bir tavır olduğunu her iki parti ihmal ediyordu. HDP seçmeninin çözülmediğini de görmek istemiyorlardı.
Şimdi “Devlet içinde devlet olma” bağlamında “CHP tehdidi” pazara çıkmış oluyor.
Ben bu söylemin zaten CHP’ye karşı olanlarda karşılık üretebileceğini, ancak CHP’ye oy veren ve de “gri alan”da bulunan seçmenlerde tepki doğuracağını düşünüyorum.
Ak Parti - MHP yönetimi, “Beka söylemi”ni siyasi kamplaşma aracı haline getirerek, o alandaki toplumsal duyarlılığı aşındırdı. Bugün, salgın karşısındaki birlikte mücadele – dayanışma iklimi de, “Devlet içinde devlet olma” söylemi ile tartışma zeminine çekiliyor.
Sayın Cumhurbaşkanı bunu Ak Parti il başkanlarına hitap ederken seslendiriyor. Evet, sayın Cumhurbaşkanı aynı zamanda Ak Parti Genel Başkanı. Ancak Cumhurbaşkanlığı sıfatı ile parti genel başkanlığı sıfatının hangi alanda nasıl kullanılacağı sorunu bence hala önemini koruyor. Belli ki, salgınla mücadelede Cumhurbaşkanı olarak öne çıkarsanız karşılığı başka olacak, parti politikaları içinde öne çıkarsanız başka. CHP’li belediyeleri “kriminalize etme” yolculuğu korkarım sayın Cumhurbaşkanı’nın salgın döneminde ortak payda hüviyetini zedeleme riski getiriyor.
Kim bilir belki de salgınla mücadelenin psikolojik boyutunu değerlendirirken “Bilim Kurulu”nun bu konuda da söyleyeceği bir şey vardır.