Emin Güneş :Devlet ve İslam (2)

Emin Güneş'in yazısını iktibas ediyoruz

İslam devletini adeta cansız bir heykel olarak koruyup içeriğini cahiliye Mekke’sine veya Bizans’a dönüştürme faaliyetlerine DİRENİŞ, Hz. Hüseyin’in (ra) kıyamı ile başladı. Yezit, oluşacak direnci kırmak için Abdurrahman bin Ebu Bekir, Abdullah bin Ömer ve Abdullah bin Zübeyr ile Hz. Hüseyin’i biate zorladı. Hz. Hüseyin (ra) bu biatin ne anlama geldiğini ve neye mal olacağını biliyordu. Biat ettiği takdirde artık hiç kimse bu zalim diktatörün uygulamalarına itiraz edemeyecekti. Yezidin gayrı İslami ve gayrı ahlaki uygulamaları bu biatle meşruiyet kazanmış olacaktı. Özellikle bu konuda dini gerekçelerle muhalefet edilemeyecekti. Çünkü onlara “siz Hz. Hüseyin’den (ra) daha mı adil, daha mı dindar, daha mı âlim, daha mı duyarlısınız, O (ra) itiraz etmiyorsa size ne oluyor”, denilecekti. Yezit bu biatle açıkça şunu istiyordu. Ya bana biat edeceksin, senin onay ve desteğinle ceddin Resulullahın getirdiklerini toprağa gömeceğim ya da biat etmeyeceksin, o zaman da bedenini toprağa gömeceğim. Hz. Hüseyin (ra) “Heyhat minezzile! eğer ceddim Muhammed'in dini benim kanımla yaşayacaksa ey kılıçlar doğrayın beni” diyerek bedenini ve evladı ıyalini Muhammedi İslam’a feda etmeyi tercih etti.

Hz. Hüseyin’den (ra) sonra zer zor ve tezvirle inşa edilen şekli İslam devleti “ekseriyetin görüş ve onayı” olarak esas alındı. Yezidizm, “sev’adı azam”(büyük karartı yani ekseriyet) olarak meşrulaştırıldı. Bu içi boşaltılmış şekli İslam devletine muhalefet edenler Bâgī ilan edildi. Hz. Hüseyin (ra), dedesinin makamına isyan etti ve O’nun manevi kılıcı ile öldürüldü gibi Fir’avn’i mantıkla verilen fetvalarla katliama kılıf uyduruldu. Emevi’lerin Kerbela faciası, Abbasilerin “Fah vakası” ile tekrarlandı. Fah vakasında Hz. Hasan’ın torunlarından Hüseyin bin Ali’nin kesik başı Abbasi Halifesi Hadiye götürüldü, hunharca şehit edilen 360 ehlibeyt taraftarının tertemiz naaşları defnedilmeyerek vahşi hayvanlara yem edildi. Emevilerce başlatılıp Abbasiler ve haleflerince sürdürülen bu zulüm düzenine aktif muhalefet edenler kılıçtan geçirilirken pasif muhalefet edenler “dalalet ehli” olarak tanımlandılar. Dört mezhep imamımız da bu diktatörlüklerin işkencelerine maruz kalmışlardır. Özellikle İmam-ı Azam Ebu Hanife hazretleri hem Emevilerin hem de Abbasilerin işkencelerine maruz kalmış ve şehit edilmiştir.

Hâkimiyetin Türklerde olduğu dönemlerde örfü hâkani veya örfü sultani adı verilen paralel bir hukuk oluşturuldu. Şer’i hukukun yanında “örfi hukukun” yürürlüğe konulması aslında tipik bir “laiklik” uygulamasıdır.

Hâlihazırdaki anayasal düzen büyük ölçüde Osmanlının devamı niteliğindedir. İçki, faiz ve umumhanelerin Osmanlıda da varlığı artık inkâr edilemiyor. Belki yöneticinin babadan oğula geçme yerine seçimle gelmesi İslam’a daha uygun görünebilir. Bu gün mevcut düzene muhalefet edenlerin talepleri “İslam devleti heykeli” mi yoksa içeriği ile Muhammedi İslam devleti mi? Bu konuda bir netlik yoktur. İslam’ın “ana caddesini”(!) tekellerine alanlar açıkça saltanat ve imparatorluk özlemlerini dillendirmekten kaçınmıyorlar. Nitekim sadece namaz kıldığı ve İslami içerikli hitabetinden dolayı Cumhurbaşkanını halife makamında görenler az değildir. Bu düşünceden hareketle Cumhurbaşkanına muhalefeti haram görenden muhalifleri hain ilan etmeye kadar muhtelif düzeylerde mevcut düzen sahiplenip kollanmaktadır.

Şekil İslam’ını hakiki İslam sananlar mevzi olarak gücü ellerine geçirdikleri yerlerde muhaliflerini silah zoruyla susturmayı, gerektiğinde kellelerini almayı devletin bekası için hak görüyorlar.

Devletlerin bu zorbalıkları karşısında dünyada devletin tümden gereksizliğini savunan bir düşünce akımı “anarşizm” ortaya çıkmıştır. Ancak devletsizlik Kaos olacağı için zalim de olsa devlet, kaosa tercih edilerek bu düşünce akımı fazla taraftar bulamamıştır.

Müslümanların önemli bir kısmı, tarihimizin çok uzun bir kesitinin içi boşaltılmış sözde İslam devleti olması nedeniyle; adı, şekli hatta dini ne olursa olsun “adil” bir devlet arayışı içine girmişlerdir. Bir kısmı da adil İslam devletinden umudunu kesmiş olduklarından anarşistler gibi devletin gereksizliğini: “Allah cc adil olun demiş, devlet kurun dememiş” gerekçesi ile savunmaya başlamışlardır.

Her şeye rağmen İlahi nizamın tesisi, ahkâmın tatbiki için İslam devletine ihtiyaç vardır. Gerçek adalet, hürriyet, sulh ve selamet ancak bununla mümkündür. Bununla şirk düzenleri yerine tevhidi düzen tefrika yerine vahdet sağlanır. Bu nedenle bize dayatılan din ve siyaset ayrımını kabul etmiyor, “dinimiz siyasetimiz, siyasetimiz dinimizdir”. Diyoruz. İdeal İslam devletinin inşası için çabalamak Cihadın en faziletlisidir ve Cihad farzdır. Vesselam. BİTTİ. (Emin GÜneş - Hürseda Haber)

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler
Mücahit Gültekin: Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine
Abdurrahman Dilipak: Suriye İsrail’le karşı karşıya gelirse!
Abdurrahman Dilipak: Suriye’deki halk devrimine nasıl bakıyorum
Abdurrahman Dilipak: Allah’a ve ahiret gününe inanmak!