Burcu Bulut'un röportajı
Sabah gazetesinin eski sahibi Dinç Bilgin, Türkiye'nin en karanlık dönemlerinden biri olan 28 Şubat 1997 sürecini anlattı. Merkez medyanın Genelkurmay Karargahı'ndan yönetildiği 'postmodern darbe' günlerinden bugüne Türkiye'nin çok değiştiğini belirten Bilgin, askeri kanatta 28 Şubat'ın en önemli aktörleri Çevik Bir ile Erol Özkasnak'ı "Sakat düzenin çocuklarıydı" diye nitelendirdi
Tarihimizle yüzleştiğimiz, üstü örtülü hiçbir dosyanın kalmadığı bir dönemden geçiyoruz. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından 28 Şubat sürecinin de yargılanması gerektiğini söyleyenlerin sesleri bugün çok daha yüksek çıkıyor! Dönemin etkin ve çok önemli isimlerinden Sabah Grubu'nun sahibi Dinç Bilgin de "Elbette Türkiye'nin geçmişiyle hesaplaşması lazım ama bunu birden cadı kazanına çevirmenin de anlamı yok! Suçu bence sadece askerlere yüklemek de doğru olmaz! O tarihteki Çevik Bir, Erol Özkasnak gibi askerler de sakat düzenin çocuklarıydı. Şimdiki askerler gibi değiller! Yaptıklarının doğru olduğuna inanıyorlardı, öyle görmüşlerdi. Kendi milletine haksızlık, kötülük yaptıklarının farkında değillerdi!" diyor. Yaklaşık 11 yıldır nadasa çekilip o döneme dair kendiyle hesaplaştığını söyleyen Bilgin ile 28 Şubat'ın 'hayalet Türkiye'sini konuştuk.
28 Şubat döneminde Sabah ve ATV'nin sahibiydiniz. O günlerde askerlerle ilişkiniz nasıldı?
Şahsımın generallerle ilişkisi pek yoktu Ankara'ya sık sık gidip gelen biri de değildim.
Sabah Grubu'nun askerle yakın ilişkisi oldu mu?
Askerlerin talimatlarıyla haber yapıldığı söyleniyor, doğruluk payı olduğunu sanmıyorum ama 28 Şubat sürecinde gazetecilerin genlerinde askerden yana tavır koymak vardı.
Neden peki?
Basın mensuplarının çoğu daha çok sol gelenekten gelmeydi. Ama bu batıdaki sol gibi değildi, ulusalcı damarları ağır basan tutucu bir soldan bahsediyoruz.
O zamanki çizginiz için ne diyeceksiniz?
İzmir'deki Yeni Asır'la yola çıktım. Yeni Asır demokrat, liberal, yüzü batıya dönük, Avrupa ile entegrasyona inanan, otoriter günlerde bile Serbest Fırka yanlısı olan, Demokrat Parti'yi tutan, 27 Mayıs sonrası epeyce çile çeken bir gazeteydi. Sabah'ı da ona benzetmeye çabaladım. O zamanki Babıali'den farklı olarak değişimden yana bir tutum sergiliyordu. Demokrat tavrını da uzun süre devam ettirdi ama 28 Şubat dönemi çok kötü bir dönemdi. O dönemde sadece basını suçlamak yanlış olur. Cumhurbaşkanı, başbakanı, başbakan yardımcısı, yargıçları demokrat olabildiler mi? Bunu da sormak lazım!
DEMOKRASİ KAVGASI VEREMEDİK
"Sabah Grubu olarak askerle mesafeli olduk" diyorsunuz yani...
28 Şubat'tan Ergenekon davasına kadar olan süreçte askerle ilişkisini her zaman sıcak tutan isimler elbette oldu ama Sabah militarist bir tutum içine asla girmedi. "Peki demokrasi kavgası yaptı mı?" ya da "Liberal demokrat köklerine yakışacak bir mücadele gerçekleştirdi mi?" diye soracak olursanız, hayır onu da yapmadık! Yapamadık!
Neden yapamadınız? Sizi engelleyen neydi?
Etibank'ı aldığımız için ekonomimiz bozulmuştu. Bunu bir özeleştiri olarak da alabilirsiniz. 28 Şubat'ta zamanın ruhu farklıydı. Şu an konuşmaya çekindiğimiz, ayıp gelen şeyleri o zaman normal karşılıyorduk. Düşünün ki Kuzey Kore'ye benzeyen hallerimizden yeni yeni kurtuluyoruz. Ama Türkiye'deki birçok değişikliğin katalizörü de Sabah Grubu olmuştur. Özal'la birlikte değişimin gazetesi olmuştur. Bunu da kabul etmek gerekir.
PİŞMANLIKLARIM ÇOK VAR
Değişimden yana olan bu tavrınızı 28 Şubat'ta da devam ettirebildiniz mi?
Maalesef ettiremedim, bunun için de üzüntü duyuyorum. Pişmanlıklarım çok var. Bu pişmanlıklar ile ilgili otokritik de yaptım. Ben yaptım ama başka kimse yapmadı. Bu nedenle de dehşete düştüm. Başkalarının yapamadığını yapıyorum şu an!
Şu an çalışıyor olsaydınız, hatalarınızı bu kadar açık söyleyebilir miydiniz?
Gazetecilik içinde hâlâ olsaydım bu kadar kendimi sorgulayamazdım. Konuşmaya çekinirdim, kendimi haklı gösterme endişem olurdu. Şu an böyle bir sıkıntım yok, o yüzden doğruları söyleme lüksüm var.
ETİBANK EN BÜYÜK HATAMDI
Geriye dönüp baktığınızda 'keşke'leriniz neler? Keşke şunu yapmasaydım, keşke şunu satın almasaydım, keşke farklı bir tepki verseydim gibi günah çıkardığınız oldu mu?
Ben günah çıkarabildiğim için mutlu olan bir insanım. 11 senedir başka hiçbir iş yapmadığım için yaptığım hataları düşünecek çok vaktim oldu. Daha demokrat olabilirdim. Totaliter eğilimleri olan arkadaşları hizaya getirmeye çalışabilirdim. En büyük hatam ise Etibank'ı almak oldu. O tarihte de bankası olmayan medya yok! Böyle bir Türkiye'ydi. Banka almak için işadamı, bankacı olmak lazım! Ben gazeteciydim hiç bilmediğim bir alana balıklama daldım. Hesaplı, planlı olamadım. Maddi sonuçlarını düşünemedim. Beceremedim.
Etibank'ı almasaydınız ne olurdu? Nerede olurdunuz?
Başıma gelen onca felaketten kurtulmuş olurdum. Hatta belki şu an hâlâ medyadaydım. O yüzden Etibank işine keşke hiç girmeseydim diyorum.
Banka belasını başıma askerler sardı
Dinç Bilgin'in açıklamaları, akıllara eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Vural Bayazıt'ı getirdi. 28 Şubat'a giden süreçte emekli komutanların banka ve şirketlerin yönetim kurullarında görev almaları sıkça rastlanan bir durumdu. Bayazıt, emekliliği sonrası Etibank'ın yönetiminde yer almıştı. Bankanın batışının ardından emekli komutan, 'usulsüz kredilerle ilgili' 2001'de İstanbul DGM'de ifade vermişti.
28 Şubat'taki Türkiye resmini çizmenizi istesem ne dersiniz?
Türkiye'nin 28 Şubat'taki hali aynı Pakistan'ın bugünkü hali gibiydi. Pakistanlı politikacılar yerden yere vuruluyor, eleştiriliyor, Pervez Müşerref'e demediklerini bırakmıyorlar! Hükümet, Cumhurbaşkanı yok sayılıyor ama aynı tutumu askerle ilgili asla yapamıyorlar. Türkiye de o dönem aynı şekildeydi. Hayalet bir ülkeydi. Politikacıları yerden yere vurmayı basın özgürlüğü sanıyorduk. Ama söz konusu asker olunca, yargı olunca bunu yapmak mümkün değildi!
28 Şubat dönemi basının çürümeye başladığını söylüyorsunuz. Diğer yandan basının en kuvvetli olduğu zamanın yine aynı dönem olduğu söyleniyor. Hem çürüyüp hem güçlü nasıl olabildi basın?
O dönem basın güçlüydü bu doğru! Bir tarafta asker bir tarafta yargı bir tarafta da medya vardı. Hatta medya başka demokratik ülkelerde rastlanmayacak derecede güçlü görünüyordu. Hükümetleri değiştirecek kadar etkindi. Ama sadece hükümeti değiştirecek kadar! Hâkim paradigmaya toz kondurmadan bunu yapabilme gücüne haizdi.
Bu işin mücadelesini basın o tarihte yapmalı mıydı?
Yapmalıydı tabii ama yapamazdı çünkü zaman farklı bir zamandı. 2004'lerde darbe provalarının, 2008'lerde yargı darbesi provalarının yapıldığı bir ülkede basın bunu tek başına yapabilir miydi? Bugün bakınca sanki 'daha demokrat davranabilirdik, daha cesur hareket edebilirdik' diye düşünüyorum. Ama işte o zaman da başımıza çok büyük sorunlar açılırdı. Hatta zaten başım belaya da girmişti.
Nasıl bir bela?
Banka belası aşağı yukarı o kaynakla geldi. Bu belayı başıma saranlar askerler oldu. En zayıf halka olarak beni buldular. Bana yapacaklarını yaptılar. Etibank'tan şirketlerime kredi kullandırmakla suçlandım. Zaman geçtikten sonra görüldü ki Sabah ve ATV'nin aldığı kredileri kat be kat ödeyecek gücü vardı. Nitekim ödedik de! Gerçekler saklı kalamıyor, muhakkak ortaya çıkıyor!
Sabah'ı iyi yönetemediler
Sadece gazetecilik yapılarak para kazanılamaz mıydı?
Ben bunun için savaştım ama yine de yaşatmadılar. Sadece gazetecilik yaptım. Medyadaydım. Sabah sıfırdan başlayan bir basın grubunun ne kadar iyi noktalara gelebileceğinin örneği oldu. Bugün Sabah-ATV Grubu'nun satışından bahsediliyor. Şimdiki sahipleri benim verdiğim değeri veriyorlar mı! Bundan da pek emin değilim!
Neden böyle düşünüyorsunuz?
Değer verseler satmaya kalkmazlardı. Büyütürlerdi. 1,1 milyar dolara aldılar şimdi bunu 3 milyar dolarlık değere ulaştırabilirlerdi. Türkiye'de her şey büyürken, değerler artarken Sabah'ın ederinin aynı yerde kalması doğru mu? Bilmiyorum! Belki onlar da yıllar sonra benim gibi bir özeleştiri yaparlar.
Yeniden basına dönmek gibi bir niyetiniz var mı?
Hayır, öyle bir şey yok! Keşke olsa...
Hayatını kurtarmak için Çandar'ı ABD'ye yolladık
28 Şubat sürecinde askerlerle siyasilerin ilişkisi nasıldı?
Askerle siyasilerin ilişkileri de çok kötüydü. Çatışmayı göze alsalardı, Türkiye'nin müesseseleri bunun içinde basın da dâhil askerden yana tavır alacaktı. Siyasiler dayak yiyecekti. Kurucu iradeyi değiştirmek çok zaman aldı. Hâlâ izleri var.
O dönem gerçekleşen andıç olayını hatırlıyor musunuz?
Cengiz Çandar andıcından bahsediyorsunuz herhalde! O tarihte ben yurtdışındaydım. Genel yayın yönetmenim de benimle birlikteydi. Bize olayı aktaran Erdal Şafak'ın söyledikleri üzerinde pek durmadık. Ama andıcın uydurma olduğu besbelliydi. Hürriyet gazetesine rica ettik, 'kullanmayın' dedik. Başta kabul ettiler, derken sonra telefon geldi. Zafer Mutlu, Ertuğrul Özkök'ün kullanmasını istemiş ve Hürriyet gazetesi kullandı. Biz de kullandık.
Doğru olmadığını bile bile neden kullandınız?
Haber niteliği taşıdığı için kullandık ama Sabah'ta 'hainleri tanıyalım' gibi bir yazı çıkmadı. Sonra çok fazla tehdit aldık. Hatta Çandar'ın hayatını kurtarmak için Amerika'ya gönderdik! Ama Cengiz'i işten asla çıkarmadık! Mehmet Ali Birand ise Sabah'ın kadrolu elemanı değildi. Televizyon programı yapıyor ara sıra yazı yazıyordu. Sadece onun yazılarını durdurduk. Fakat o tarihteki Birand'ın hali de hal değildi.
Nasıldı Birand o tarihte?
İnanılmaz karalamalar, korkunç şeyler yazıp çiziyordu... Emin Çölaşan'la iyice cıvık hale gelen bir tartışma içindeydi. O zamanki insanın halet-i ruhiyesini anlamak çok zor sanırım.
28 Şubat'ın Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir de söz konusu gazetecileri suçladı. Neden böyle bir tepki verdi sizce? Askerlerin sevmediği gazetecileri temizleme yöntemlerinden biri miydi bu?
Gücünü kullanabilmek, iktidarda kalabilmek için yaptılar. Askerler iktidarlarını devam ettirebilmek için önüne çıkan engelleri kaldırmak istediler. Bu kadar basit! O zamanki iktidarlar şimdiki gibi değildi! Ana konuda söz sahibi olan her zaman askerlerdi. Askerler bu tarz oyunlara hep girdi. Dönemin gazete iklimi de haberler yalan bile olsa inanmak eğilimindeydi. Gücün yanında olmak ayıp bir şey, buna katılırım ama onunla mücadele etmek de o kadar kolay bir şey değil! Mücadele edememenin üzüntüsünü hâlâ duyuyorum.
Hürriyet 'devletle' dosttu
28 Şubat sürecinde medya patronları bir araya gelip konuşuyor muydunuz?
Bırakın konuşmayı sürekli kavga ediyorduk! Bizimle birlikte aynı saflarda yer tutup kavga eden siyasi partiler de vardı. Biz Çiller'in DYP'sini destekler gibi görünürdük aslında desteklemiyorduk da mecbur bırakıldık! Mesut Yılmaz da olanca gücüyle Hürriyet'in arkasında duruyordu. Sabah Grubu olarak biz eğlencedeydik, Hürriyet'ten daha fazla sattığımızı söylüyorduk ama Hürriyet bizden farklıydı.
Nasıl bir farktı bu?
Hürriyet daha ölçülü, daha planlı hareket ediyordu. İşadamı gibi bir reflekse sahiplerdi. Bizden çok daha iyilerdi. Akılla hareket ediyorlardı, biz ise heyecanla çocuklar gibi davranıyorduk. O dönem Hürriyet'in Ankara'daki lobisi de çok güçlüydü. Bürokrasi ile devlet ile dosttular! Sabah'ın devlet katında bir tek tanıdığı yoktu.
"Çiller'e destek olmak zorunda kaldık" diyorsunuz. Neden?
Mesut Yılmaz iki medya grubu arasında bir tercih yaparak Hürriyet'i seçmişti. Biz de mecburen Çiller'i desteklemek zorunda kaldık!
Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında size karşı tavrı nasıl oldu?
Türkiye hızla bozulma sürecine girdi. Gazetecilerle devlet adamlarının ilişkileri olmaması gereken bir düzeye ulaştı. Ayıp şeyler oldu. İşadamları devletten ihaleler almaya başladılar. Öyle bir Türkiye ki mesela elektrik dağıtımı özelleştirilecek, bu medya grupları arasında paylaşıldı. GSM ihaleleri, santral ihaleleri hep bu şekilde paylaştırıldı. Medya medyalıktan çıktı.
'Postmodern darbe'yi askerler organize etti
28 Şubat'ı kim organize etti sizce?
28 Şubat'ı devlet organize etti. Devletin gerçek sahibi de askerlerdi. Türkiye'nin izlediği politika batıda hoş karşılanmıyordu ama dâhil olduklarını hiç sanmıyorum. "Amerika 28 Şubat'ı organize etti" derseniz öyle bir şey yok!
28 Şubat sürecinin de yargılanması gerektiğine inanılıyor. Sizce de o dönemin suçlularına ceza verilmeli mi bugün?
Elbette Türkiye'nin geçmişiyle hesaplaşması lazım ama bunu birden cadı kazanına çevirmenin de anlamı yok! Suçu bence sadece askerlere yüklemek de doğru olmaz! O tarihteki Çevik Bir, Erol Özkasnak gibi askerler de sakat düzenin çocuklarıydı. Şimdiki askerler gibi değiller! Yaptıklarının doğru olduğuna inanıyorlardı, öyle görmüşlerdi. Aynı şimdiki Pakistan'daki askerler gibiydiler. Kendi milletine haksızlık, kötülük yaptıklarının farkında değillerdi! İktidar da çok kifayetsizdi.
HAYALLERDEKİ ÜLKE PAKİSTAN'DI
Şimdiki askerler nasıl peki? Nasıl bir değişim içindeler?
Şimdiki Genelkurmay Başkanı Necdet Özel siyasetçiden çok askere benziyor! En azından gidiyor Diyarbakır'da kalıyor, siyasi fetva vermiyor. Hayal ettiğim Türkiye, Belçika, Hollanda, Danimarka gibiydi. Ama o dönem askerlerin hayalindeki ülke Pakistan'dı. İkiye bölünmüş Türkiye'nin bir kısmı da bunu istiyordu. Hâlâ istiyorlar
İkiye bölünmüş bir Türkiye'nin bir kısmı dediniz. Bir kısmı askerse diğer kısmı kim?
İlericilik kisvesi altında ana muhalefet de son derece anti demokrat, Pakistancı olabiliyor! Bugün gerçek gericilerin onlar olduğu ortaya çıkıyor.
VESAYET SON BULDU, RÜYA GİBİ...
Türkiye bugün askeri vesayetten kurtulup sivilleşmeye doğru hızla ilerliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Askeri vesayetin son bulması rüya gibi bir şey. Aslında Türk ordusu için de doğru olan bu. Askerler yalnız askerlikle kafa yoran, ufak ama profesyonel şimdikinden çok daha güçlü bir hale gelmeliler. Ama bu gücü kendi milletini değil düşmanlarını korkutmak için kullanmalılar!
Ordu milletin gözünü mü korkutmak istiyor sizce?
Gerçek askerlikten uzaklaşıp, politikaya girdiklerini bu son terör olaylarındaki karakol baskınında gördük. İşte bu da 28 Şubat'ın bir sonucu.
28 Şubat'tan sonra Türkiye'deki darbe girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasını neye bağlıyorsunuz?
Dünya değişti, Türkiye'ye de ayakları sağlam yere basan bir politik liderlik geldi. Bugünkü iktidar çok daha kararlı! O yüzden darbe ortamını bir daha yaşamadık.
Genelkurmay Başkanı cinayet işleyebilirdi
Ergenekon, Balyoz gibi davalar olmasaydı, sizce Türkiye'de darbe girişimi yine olur muydu?
Türkiye'nin ekonomisi o kadar gelişti ki herhalde askeri darbe olsaydı bir ay dayanamazlardı ama vesayet devam ederdi. Bundan 3 sene önceki gibi olurdu. Herhalde Genelkurmay Başkanı birkaç tane siyasi cinayet işleyebilirdi.
Yeni Şafak