Her anne babanın "evlat problemi" var.
Burada bir "genç insan" profili çizmeye kalksam ve her anne babadan bir özellik ifade etmelerini istesem ortaya nasıl bir profil çıkardı?
Uyuşturucu kullanan bir genç istiyor musunuz?
Şiddet eğilimi taşıyan bir genç?
Yolda, görmeyen birine oyun olsun diye çelme takan?
Yaşlı bir kadının çantasını çalan?
Eğitim hayatında hep sıfır çeken?
Yalan söyleyen? Kumar oynayan?
İnternette porno sitelerine giren?
Kız arkadaşını öldüren?
Yani hemen herkesin negatif diye nitelendirdiği özellikleri taşıyan bir evladınız olmasını ister miydiniz ya da evladınızın okul, sokak, iletişim araçları ortamında gerçekleşen eğitiminin sonunda onu böyle bir negatifler çukuruna düşürmesini?
İstemezdiniz eminim.
Peki bu negatifler çocuğunun üzerinde hangi klişe tanımlama bulunurdu?
Ya da bu özellikleri taşımayan, aksine toplumun pozitif değerler diye kabul ettiği özelliklerle yüklü gencin üzerinde hangi klişe tanımlama bulunurdu?
Biliyorum, kavga, devletin şu veya bu tür gençlik yetiştirme hakkı, yetkisi konusunda çıkıyor.
Laik devlet steril midir?
Aslında, devletin de, asgari bir "insanlık çerçevesi" her zaman vardır. Laik devletin de, demokratik devletin de... Siz buna mesela "evrensel değerler" dersiniz. Kim belirliyor bir değerin evrensel nitelikte olduğunu ve o değer, dinden bütünüyle soyutlanmış mıdır?
Laiklik ve demokrasi, devleti steril bir alan haline getirmez. Bu, mümkün de değildir. Sadece öğretmenin kişilik değerleri bile, toplum önündeki politik aktörlerin kişilik değerleri bile bir çocuğun kişilik eğitiminde etkili olur.
Onun için, devlet çocuğun kişilik eğitiminde hiçbir etkiye sahip olmasın demek, muhali istemek kadar anlamsızdır.
Peki yukarıdan aşağıya bir biçimlendirmeye ne demeli?
Bir: Aslında böyle bir biçimlendirme tekelinin oluşması imkânsızdır. Hele bu çağda.
İki: Bu tarz yukarıdan aşağıya biçimlendirme girişimleri genelde tepki doğurur. Bu Türkiye'de de başarılamadı, mesela İran'da da başarılamadı. 1994'te İran'a gittiğimde sordum, "Devrimin üzerinden 15 yıl geçti, İslam devrimi ideallerini içselleştiren bir nesil yetiştirdiniz mi" diye... Cevabı olumlu değildi.
Devlet gölge etmesin yeter!
Üç: Konferans için Anadolu'ya gittiğimde, dindar insanlarımızla bir arada oluyorum. İnsanların çocuklarının geleceği ile ilgili kaygıları var. "Ne olacak bu çocukların hali" sorusu, pek çok ebeveynin ortak derdi. Okul ortamından, sokaktan, internet kafelerden, TV'den şikâyet ediliyor. Yani açık açık "çocuklar elden çıkıyor" kaygısı.
Dört: Bu derdin çaresi olarak insanların devletten, "muhafazakâr demokrat iktidar"dan bir şeyler beklediği de doğru. Dindar insanların bir "İslam gençliği" yetişmesi arzusunun bulunduğu da bir vakıa. Taa Mehmet Akif'ten bu yana "Asım'ın nesli" hedefi hep diri kalmış. Necip Fazıl, gençlik inşasını hedeflemiş. Bu, çocuklarına bir "Allah emaneti" gibi bakan dindar anne babaların da ortak kaygısı.
Beş: Ben buluştuğum insanlara şunu söylüyorum: Yukarıdan aşağıya bir İslamlaşma beklentisinin karşılık bulması imkânı yok. Böyle bir İslamlaştırma hareketi, tepki de doğurur. İnsanlar, birilerinin kendi zihinlerine İslami bilinç aktarılmasına karşı zihni barikat oluştururlar. Onun yerine iktidarlardan beklenen, özgürlük ortamının hazırlanmasıdır. Müslümanlar bugüne kadar devlet barikatı ile karşılaştılar. Devlet özgürlük alanını açsın, İslami hassasiyet taşıyan sivil toplum örgütleri de, "yatay ilişkiler"le insanlara ulaşsın. Bu, dindarlar için bir sınav alanı. Moderniteye, post moderniteye karşı İslami kişilik inşası... İşte meydan okuma ve işte var oluş sınavı.
Yani devlete "Gölge etme başka ihsan istemez" diyebilmek.
bugün