Diş Sağlığı
Varlık ağacının meyvesi olan insan, hem maddî hem de manevî donanımı itibarıyla en girift sistemlerden biridir. Çok boyutlu böyle bir sistem, farklı bakış açıları ile incelendiğinde insanın yapı ve işleyişindeki hassas denge çok daha iyi görülmektedir. İnsan bir saraya, bir şehre, bir fabrikaya benzetilerek de ondaki harikulade faaliyetler daha iyi anlaşılabilir. Gıda işleme fabrikası olarak insan vücuduna bakılırsa dişler, bu fabrikanın giriş kısmındaki mekanik değirmenlerdir. Ayrıca dişler, seslerin düzgün ve âhenkli şekilde çıkarılmasında ve konuşma nimetinin gerçekleşmesinde vazifelendirilmiştir.
Diş; mine, dentin, pulpa (öz) ve sement (dişlerin çeneye yapıştırılıp bağlandığı doku) olmak üzere dört tabakadan yaratılmıştır. Vücudumuzdaki en sert doku olarak yaratılan mine, dişin en dış kısmını kaplayan koruyucu tabakadır. Damar ve sinirle donatılmadığından bu tabakaya tesir eden sıcak, soğuk, tatlı ve ekşi gibi uyarıcılardan müteessir olmayız. Şefkatini her an, her yerde gösteren Sonsuz Kudret ve Rahmet Sahibi, insan sarayının sindirim odasının giriş kısmındaki dişleri örten mine tabakasını bu şekilde yaratmamış olsaydı, alabileceğimiz gıda çeşidi oldukça sınırlı kalacaktı. Havanın temasıyla bile büyük bir rahatsızlık hissedecek konuşmamız, hattâ ağzımızı açmamız bile bir eziyet olacaktı. Minenin altındaki dentin (diş kemiği) ise, sıcak, soğuk, tatlı ve ekşi uyaranlara hassas bir tabakadır. Bu tabakaya konan tamir hücreleri ile gerektiğinde dentin dokusunun yeniden inşa edilmesi de şefkâtin bir başka tecellisidir. Dişin en iç kısmındaki canlı tabaka, pulpa olarak adlandırılır. İçerisine yerleştirilen kan damarları ile diş, enfeksiyondan korunur ve dişin beslenmesi sağlanır. Pulpa tabakasındaki sinir hücreleri, sıcak, soğuk ve basınç gibi uyaranların hissedilmesinde rol alır.
Bir dişin anatomik yapısını yakından incelediğimizde, ne kadar muhteşem ve hikmetli yapılarla donatıldığını açıkça görebiliriz. Ancak, sağlığımızın korunmasında, ağzımıza inci taneleri gibi hikmetle dizilmiş dişlerimizin vazifelerinin ne kadar farkındayız?
Mikropların vücudumuza giriş yollarından biri ağızdır. Bu yüzden hastalıkları engelleme ve sağlıklı olmada ağız ve diş bakımı önemlidir. Ağız temizliği yapılmadığı zaman, en zayıf mikropların bile üreyeceği ortam hazırlanmış olur. Temizlenmeyen bir ağızda yiyecek artıkları dişlerde birikerek bakteri plâkları oluşturur. Bakteriler bu plâklardaki glikozu kullanarak asit üretirler. Asit ise, diş çürümelerine ve diş eti hastalıklarına sebep olur.
Koruyucu hekimlikte öncelikli yeri olan diş sağlığı ve temizliği hakkında yeterli bilgiye sahip miyiz? Ağız ve dişleri yemeklerden sonra ve her abdest alışta temizlemenin, İnsanlığın Efendisi (sas) tarafından övülen bir meziyet olarak takdim edilmiş olması, diş sağlığının korunmasına bir ibadet derinliği de katmaktadır.
Süt dişlerinin hikmeti
Süt dişleri altıncı aydan sonra çıkmaya başlar. Genetik, doğum ağırlığı, sosyo-ekonomik seviye ve beslenme gibi faktörlere bağlı olarak süt dişlerinin sürmesinde, bebekler arasında farklılıklar vardır. Her 6 ayda, bir grup dişin sürmesiyle 2,5 yaşında süt dişlerinin tamamı çıkmış olur. 6-12. ayda süt kesiciler, 12-18. ayda birinci azılar,18-24. ayda kaninler (köpek dişleri), 24-30. aylar arasında da ikinci azılar sürer. Dentin tabakasının gelişmesi bu dönemde tamamlanmadığından, süt dişlerinin çürüğe karşı direnci düşüktür. Pulpa dokusu bol damarlı olduğundan çürümeye daha meyillidir. Süt dişlerinin gelişmesine olumlu veya olumsuz tesir eden başlıca faktörler, parmak emme davranışı, emzik kullanma, dudak emme ve dudak ısırma ile diş gıcırdatma alışkanlıklarıdır. Süt dişlerinin sürmesi esnasında diş etlerinde kaşınma, parmakları ağıza götürme, yanakları ısırma, tükürük miktarının artışı, göz yaşarması, iştahsızlık, kilo kaybı, ateş, hırçınlık ve ağlama gibi şikayetler ortaya çıkabilir. Bu dönemde oluşan rahatsızlıkları gidermek için diş etlerindeki basıncı azaltmaya yönelik, çiğneyecek bir şeyler, ayrıca soğuk içecek ve yiyecekler vermek ağrıyı azaltmada tesirli olabilmektedir. Fıtratta hiçbir şey abes olarak cereyan etmediği için, "Süt dişlerinin sürmesi esnasındaki bu muhtemel rahatsızlıkların neticesinde gelen nimetler nelerdir?" sorusu sorulabilir. Bir başka deyişle, çoğumuzun; "Nasıl olsa bunlar kalıcı değil" diyerek pek fazla dikkat etmediği süt dişleri neden önemlidir? Süt dişleri tarafından kaplanan alan, kendilerinin yerine gelecek olan kalıcı diş için korunmakta ve kalıcı diş sürerken ona rehberlik yapılmaktadır. Eğer süt dişleri erken çekilirse, bu yer tutuculuk fonksiyonu ortadan kalkmakta ve kalıcı dişler çenede çapraşık olarak yer almaktadır. Yine süt dişleri çocuğun düzenli beslenmesine, düzgün konuşmasına vesile olmaktadır. Süt dişlerinin sağlıksız olması ise çocukta estetik problemlere ve buna bağlı psikolojik bozukluklara yol açabilmektedir. Tedavi edilmeyen süt dişleri; ağrıya, kötü kokuya, çiğneme zorluğuna, çene gelişiminde ve beslenmede bozukluklara, estetik ve genel sağlık problemlerine (romatizma ve kalb hastalıklarına) sebep olabilmektedir.
Süt dişlerinin korunması
Bebeklerde meydana gelen çürüklerin tedavisi çok güç olduğundan, koruyucu tedbirler daha fazla önem taşır. Erken dönemde alınması gereken koruyucu tedbirler; bebeğin gece ağzında biberonla uyutulmaması, biberondaki süte bal, şeker, pekmez gibi tatlandırıcılar ilâve edilmemesi, bebek beslendikten sonra mutlaka su içirilmesi, ilk dişleri sürdükten sonra gece ve sabah beslenmeleri sonrasında temiz ve ıslak bir bez veya gazlı bez ile dişlerin silinmesidir. Diş fırçası kullanmaya arka dişler sürdükten sonra (2,5-3 yaşında) başlanmalıdır. Çocuğun ağız büyüklüğüne uygun, yumuşak ve naylon kıllardan üretilmiş diş fırçaları kullanılmalıdır. Çocuklar dişlerin sadece görünen yüzlerini fırçalayabilirler. Çürük oluşumunda diş aralarının temizliği çok önemli olduğundan, ebeveynlerin kontrolünde fırçalamaları en idealidir. Bu dönemde çocuklardan beklenen çok müessir bir fırçalama değil, fırçalama alışkanlığının kazanılmasıdır. Diş macunu kullanımı ise, üç yaşından sonra başlatılmalıdır. Ağız bakımında önemli olan hususun, diş macunu değil, güçlü bir fırçalama olduğu unutulmamalıdır. Bu tedbirler uygulanmamış ve geç kalınmış ise, süt dişlerindeki çürükler "nasıl olsa yerine yenileri gelecek" yanılgısına düşmeden en kısa süre içinde tedavi edilmelidir.
Devamlı dişler
İlk süren dâimî diş "6 yaş dişi" denilen 1. büyük azılardır. 7-9 yaş arası alt ve üst kesiciler, 9-10 yaş arası alt kaninler,10-12 yaş arası 1. ve 2. küçük azılar, 11-12 yaş arası üst kaninler, 12-13 yaş arası 2. büyük azılar ve son olarak 17-21 yaş arası 20 yaş dişleri denilen 3. büyük azılar çıkar. Daimî dişler sürerken ortaya çıkabilecek muhtemel problemlerden biri, dişlerin çapraşık gelişmesidir. Genetik faktörler, ayrıca süt dişlerinin zamanından önce çekilmesi, solunum problemleri ve süt dişlerinin ara yüzlerinde görülen çürüklerin tedavi edilmemesi, çene kavsinin diğer dişlerin boyutuna olan uyumsuzluğu gibi unsurlar, diş çapraşıklıklarına sebep olabilmektedir. Dişlerin düzgün sıralanması için uygulanan tedaviye "ortodontik tedavi" denir. Dişlerin çapraşıklığı, besin artıklarının birikmesine, dolayısıyla mikroorganizmaların çoğalmasına ve çürüklere sebep olabildiği için ortodontik tedavi ihmal edilmemelidir. Diş çapraşıklığı, alt ve üst dişlerin uygunsuz temasından dolayı çene ağrılarına da yol açabilir. Dişlerdeki çapraşıklıklar, kalıcı dişler çıktıktan hemen sonra, kemik gelişimi tamamlanmadan düzeltilmelidir.
Yirmi yaş dişlerinin çekilip çekilmemesi konusunda pek çok tartışma vardır. Yirmi yaş dişleri, çene kavsinin en arka kısmına yerleştirilmiştir. Bu bölge, yiyecek artıkları ve mikroorganizmaların birikmesi için çok uygun bir alan oluşturur ve bundan dolayı yirmilik dişler çok kolay çürür. Ayrıca buradaki çürüme, yandaki ikinci büyük azılar için de tehlike arz eder. Bu dişlerde yapılan tedavilerde uzun dönemde başarı sağlanamazsa bu dişler çekilebilir. Bu dişler, doğru pozisyonda sürdüğü, çevre dokulara zarar vermediği ve çenede bunlar için yer bulunduğu takdirde, ağızda kalmalarında fayda vardır.
Günümüz insanının estetik anlamdaki kaygılarından biri de diş rengi problemidir. Diş rengi, aynı göz ve ten rengi gibi kişiden kişiye farklılık gösterir. Diş rengine çay, kahve, sigara, beslenme tarzı ve diş travması gibi dış faktörler ile, genetik ve yaşlılık gibi iç faktörler de tesir eder.
Ağız ve diş sağlığımız için neler yapmalıyız?
Ağız ve diş temizliği, her konuda önümüzü aydınlatan Peygamber Efendimiz"in (sav) üzerinde hassasiyetle durduğu bir husustur, ve burada en tesirli metot diş fırçalamadır. Dişler yemeklerden hemen sonra değil, ağzın asitlik derecesinin normale dönmesinden sonra (yemeklerden doksan dakika sonra) fırçalanmalıdır. Sağlıklı bir ağıza sahip olmak için diş fırçalama tekniğini iyi bilmek gerekmektedir. Diş etinden dişe doğru ve dairevî hareketlerle dişler fırçalanmalı, sert hareketlerle diş etini zedelemekten kaçınılmalıdır. Dişler günde en az iki kere fırçalanmalıdır. Fırçalama sonunda dilimizi de çok hafif bir basınçla fırçalayarak plak oluşumunu engelleyebiliriz. Ayrıca diş protezlerinde de bakteri plaklarının oluşmasını engellemek için düzenli olarak günlük temizlik yapılmalıdır.
Ağız bakımında diş fırçalarına ek olarak diş ipleri kullanılmasıyla ideal bir temizlik sağlanabilir. Diş ipleriyle, fırçanın ulaşamadığı diş araları temizlenerek buradaki çürüklerin ve diş taşı oluşumu engellenebilir. Ayrıca fırçaların ulaşamadığı bölgelerde tesirli temizlik sağlaması bakımından özel gargaralar kullanılabilir.
Diş ara yüzlerinde kısmî temizlik için kullanılabilen daha kolay temin edilebilir ve daha ekonomik olması açısından diş ipine göre avantajlı sayılabilir. Ancak kalın yapısı itibariyle diş aralarında diş ipi kadar ideal temizlik sağlayamaz. Diş etlerinde iltihabî reaksiyon oluşturmaması açısından küt uçlu kürdanlar tercih edilmelidir. Dişler arasında uzun süre kalmış besin artıklarında birçok zararlı mikroorganizma üreyebileceğinden bunların yutulmaması gerekir.
İleriki yaşlarda kalsiyum eksikliğine bağlı diş eti çekilmesi ve dişlerde sallanmalar ortaya çıkabilir. Dişsiz ağızlarda özellikle alt çenede kemik erimesi sonucu protezin çeneye tam oturmaması ve yerinden çıkması gibi şikayetler ortaya çıkabilir. Bu dönemde hem ağız-diş, hem de vücudun diğer sert dokuları için ihtiyaç duyulan kalsiyum bakımından zengin gıdalarla beslenilmelidir.
Yaşın ilerlemesiyle vücutta kalsiyum organik madde miktarında da azalmalar olur. Dişlerdeki organik madde azalmasına bağlı olarak dişler daha kırılgan hale gelebilir. Fındık ve ceviz gibi sert gıdalar dişlerde her dönemde ilk bakışta gözle fark edemeyeceğimiz çatlaklara, ileri dönemlerde kırılmalara yol açabilir. Hayatın hiçbir döneminde dişimizle bu derece sert gıdaları kırmamalı, özellikle yaşlılık döneminde kırılmalara karşı daha hassas olmalıyız.
Dt. Semra GÜLER
tebyan