Diyanet 100 Milyara yakın bütçesi ile, Türkiye Cumhuriyeti’nin en yaygın resmi kuruluşudur. Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924 tarihinde Şeriyye ve Evkaf Vekaleti'nin yerine kurulan, İslâm dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli kurumdur. Mustafa Kemal’in emriyle 429 sayılı kanunla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına bağlı bir teşkilat olarak kurulmuştu. 9 Temmuz 2018'de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına bağlanmıştır. Bu kanun Atatürk ilke ve inkılabları kapsamında bir yasa olduğu için diyanetin kaldırılması ve yasada değişiklik yapılması mer’i mevzuata göre mümkün değildir. Hatta Diyanet’in teşkilat yapısının değiştirilmesini teklif etmek dahi o partiyi kapatma gerekçesi olabilir. Ama bunu bizim Tatlı su Kemalistleri New CHP’liler, Hilafeti de bilmezler. Zaten en iyi bildiklerini zannettikleri Cumhuriyeti de Laikliği de bilmezler. Bilmediklerini de bilmezler.
Hilafet kaldırılmadı. Hilafet makamı kaldırıldı. Çünkü 3 Mart 1924 tarihli, 431 nolu yasanın (Resmî Gazete Tarihi ve Numarası: 6 Mart 1924 – 63) 1. Maddesi şöyle: “Halife hal’ edilmiştir. Hilafet Hükûmet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilafet makamı mülgadır”. Merak edenler için Kanun Adı: “Hilafetin İlgasına ve Hanedan-ı Osmani'nin Türkiye Cumhuriyeti Memalik-i Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun”
Bu da Kemalist yasalardan olduğu için değiştirilmesi dahi teklif edilemez. Neymiş, “Hilafet mana ve mefhum olarak Cumhuriyetin (TBMM deki müzakereler sırasında TBMM’nin diye ifadelendirilir) içinde mündemiç, tahtında müstetir’dir”. Yani ayrılmaz bir bütündür. Hadi çıkın bakalım işin içinden çıkabileceksiniz.
Ben, Tayyib bey, yasa emri olarak herhalde, bu kadar büyük bir başkanlık sarayında, Hilafete bağlı ülkeler, aynı zamanda Osmanlı Milletler topluluğu gibi yeni bir oluşum için o ülkelerden Beştepe’de bir temsilciler topluluğu oluşturacak, bunu oluşturmalıdır” diyordum, birileri Kanada’da bir toplantıdaki sözlerimi “Dilipak Erdoğan’ı Halife ilan etti” diye çarpıtarak verdiler. Ya hu bu yasa emri. Bizim o ülkelerde vakıflarımız var, bazı ülkelerde o kurumlar hala korunuyor. O ülkelerde Şer’iye sicillerimiz var. Hatta dedim ki, Bir Hilafet Bankası da kuralım, tüm dünyadaki Dini merkezler üzerinden dini vergi olarak zekatlar bu beynelmilel banka da toplansın. Hatta bir de Ortodoks Bankası da kurulsun. İş Bankasında, Hilafet fonundan aktarılan paralar bu kurulacak bankanın ana sermayesini oluştursun filan demiştim. İslam ülkelerindeki kadim vakıflarımız bu fona bağlansın dedim ama kimin umurunda. Siyasilerin çoğu bunu bilmiyor. İnsanların çoğu kendi inancı, geleneği, tarihi, medeniyetine düşman hale getirildi.
Diyanetle ilgili Anayasanın 136. maddesinde, "Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir." hükmü yer almaktadır. Yani DİB Anayasal bir kuruluştur. Aslında Anayasal statüde Özerk bir kuruluş olmalıdır. Ama bugün siyasete bağlı bir kurumdur. Resmi görevi, resmi ideolojinin çerçevesine sıkıştırılmış bir dinin örgütlenmesi ve uygulanması, denetim ve takibidir. Aslında bu da haksız, hukuksuz; ne dine, ne ahlaka, ne de hukuka uygun bir durumdur. Savundukları Laiklik ve Demokrasiye de uygun bir tutum değildir.
Diyanet bugünkü haliyle aslında, uluslararası bir genişleme içindedir. Bugün birçok ülkede, o ülkelerdeki yurttaşlarımızın dini hak ve hukuklarının korunması, din hizmetlerinde yararlanması için Elçilik’lerin bünyesinde, Din Hizmetleri Müşavirlikleri, Din Hizmetleri Ataşelikleri bulunmaktadır.
Diyanet aslında, Her il ve ilçedeki Müftülükler üzerinden Valilikler, Kaymakamlıklar üzerinden İçişleri Bakanlığı ile, Ateşe ve Müşavirlikler üzerinden Dışişleri Bakanlığı ile, İmam-Hatip Okulları üzerinden Milli Eğitimle, Dini Vakıflar üzerinden Kültür Bakanlığı ile, İlahiyat Fakültesi üzerinden YÖK’le irtibatlıdır. Bütçesi üzerinden TBMM ve Maliye Bakanlığı üzerinden, Emeklilik İşlemleri üzerinden Sosyal Güvenlik, Çalışma Bakanlığı, Helal Sertifikası bağlamında Ticaret Bakanlığı ile irtibatlıdır. Din İşleri ve Moral Subayları üzerinden TSK ile bir bağ var. STK olarak Diyanet Vakfı var ve diğer Dini Cemaat Vakıfları ile dolaylı bir bağ var. Kendi personelinin eğitimi için Diyanet Akademisi var, Kendi Radyo ve Televizyonu var. Sonuçta DİB Cumhurbaşkanlığına bağlı bir kurum. CHP’lilere göre biraz “Üvey evlat” muamelesi görse bile durum bu. Hilafetin ne olduğunu, anlamını ve önemini bilmedikleri halde “Reddi Miras” ediyorlar ama neyi reddettiklerini bilmiyorlar. Bizimkilerin İslamofobia’sı Şeriat Fobia’sı şeklinde kendini gösteriyor. Yöneticisi oldukları İş Bankasının içinde mündemiç ve tahtında müstetir hilafet fonundan aktarılan paranın ne parası olduğunu bile bilmezler. Riba’yı haram kılan bir dinin dini vergisinden Faiz/Riba müessesi kurmanın kendilerini Müslümanların gözünde ne duruma düşürdüğünün bile idrakinde değildirler. Bu iş de aslın da camiyi ahır yapmaktan daha hafif bir iş olmadığını bilmeleri gerekir ama, bunar ne dini, ne de dünya gerçeklerini biliyorlar, ne yazık ki!
Mesela Türkiye “İslam Ülkeleri İşbirliği Konferansı”na üye. Üye ülkelerin yöneticilerinin haline bakar mısınız? Hangi ülkenin Diyanetinin baş Müftüsü bu toplantılarda devlet ya da hükümet başkanı ile yanyana oturur. Açılışta bir hoca “Kur’an okusun” diye çağırırlar, sonra da gönderirler. Niye bu ülkelerin Diyanet İşleri Başkanları ayrıca kendi aralarında bir zirve yapmazlar. İslam ülkeleri birliğinde İslam’ı ve veya Müslümanları temsil yetkisi siyasilerde!?. Yani İslam’ın dış temsili Dışişleri Bakanlığında.. Baş müftülerin diğer ülkelerdeki Müslüman topluluklarla doğrudan temas konusu istenmiyor. Laiklik tamamen ayrı bir iş de birilerinin kendi uydurduğu laiklik de bile böyle bir garabet olmaz. Olmamalı. Ama oluyor işte. Riba’sız Finans yok, hepsi merkez bankasına bağlı. Riba haram. Peki biz niçin kendi sistemimizi kuramıyoruz? Bu sorunun cevabı yok. Dini nikah için buldukları ara çözüm de aslında bir işe yaramıyor. “Allah’ın emri, peygamberin gavli” sözde kalıyor. Öze gelecek olursanız sorun çıkar. Yasayla tahkim kabul edildi de, mesela aile hukukunda dinen emredilen arabuluculuk ve Tahkim resmen yasak. Nikah ve aile hukukunda Adalet Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı ile ilgili sorunlar var ve bunların çözümü yok. Haram aylarda savaş ve operasyon yasak desek bu konuda MSB ne diyecek. MİT, Emniyet istihbarata Dini açıdan istihbarat elemanları ile ilgili taleplerimizi kime ileteceğiz. “Havf fıkhı” diye bir şey var, savaş ve güvenlikle, istihbarat faaliyetleri ile ilgili. Bu konuda Diyanetten yardım talep eden var mı?
Neyse. Bu konuda şimdilik bu kadar yeter.. Bu konuda sadece CHP değil, sağ-sol, muhafazakâr, milliyetçi, liberal fark etmiyor, bu konular çoğunun bilgisi dahilinde değil. Bilenlerin de umurunda değil. Cemaatler ise, ihale taklip etmekten bu konuya ayıracak vakit bulamıyorlar sanki. Radikallerimiz ise, büyük ölçüde, ayet-hadis, fıkıh, kelam, siyaset tartışmalarından fırsat bulamıyor olsalar gerek. Her yerde elbette istisnalar var tabi ki.. Selam ve dua ile.