Bugünkü 1. sayfamızda da okuyacağınız gibi; kısa adı ASDER olan Adaleti Savunanlar Derneği temsilcilerinin de aralarında bulunduğu bir grup, dün Çağlayan Adliyesi'ne giderek; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü "28 Şubat Soruşturması" kapsamında "mağdur" veya "tanık" sıfatıyla ifade verdiler.
Yine haberimizden okuyacağınız gibi; adliye önünde ASDER adına açıklama yapan Necmettin Keleş, özetle dedi ki;
"28 Şubat sürecinin ilk aşaması olan tasfiyelerle orduya karşı darbe gerçekleştirilmiştir... Şimdi hesap zamanıdır. Bağımsız ve tarafsız yargı önünde yargılanma zamanıdır... Herkes yaptığının karşılığını almalıdır ki bu ülkede darbeler olmasın... Biz de o dönemin tanık ve mağdurları olarak bu sürece elimizden gelen katkıyı sağlayacağız...
Artık darbeler soruşturuluyor, darbeciler de yargılanıyor... Bizler, bugünlere ne badireler, ne fırtınalar, ne kasırgalar atlatarak geldik.
Her ne kadar bir takım marjinal gruplar, "Darbe yoktur, Ergenekon yoktur' deseler de o yıllarda neler olduğunu, neler yaşandığını çok iyi bilmekteyiz...
Darbenin yapılabilmesi için öncelikle kurumsal hiyerarşinin ele geçirilmesi gerekir... TSK'nın kurumsal yapısının ele geçirilmesinde, kurum içindeki darbe karşıtı unsurları bastırmak ve pasifize etmek için 10 bine yakın TSK personeli örgüt tarafından tasfiye edildi."
BESMELEYE TÜKÜREN GENERAL!
Evet, 10 bin TSK mensubu "Şeriatçı" denilerek, "İrticacı" denilerek ya da "Parmağında gümüş yüzük, cebinde takke var, namaz kılıyor, ayrıca eşi de başörtülü" denilerek ordudan atıldı...
Hem de;
Hiçbir hak verilmeden!..
Beş parasız!..
Peki, onları "ihraç" eden komutanlar kimlerdi ve zihniyetleri neydi?..
Dünden itibaren ifadeleri alınmaya başlanan mağdur ve tanıklar arasında 28 Şubat'ta İstanbul'un Sultanbeyli ilçesindeki hukuksuz uygulamalarıyla tanınan eski İstanbul 2. Zırhlı Tugayı Komutanı emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu'nun emir astsubayı Ünal İşgören de bulunuyordu... İşgören, tugay içerisinde yer alan camiye botlarıyla giren Silahçıoğlu'nun, askerlere de botlarını çıkarmamasını emrettiğini söylüyordu... İşgören, Silahçıoğlu'nun camideki Kur'an'ı Kerim ve dini kitapları toplatıp yaktırdığını, ayrıca cami girişinde yer alan besmele yazısını da tükürdükten sonra tırnağıyla kazıdığını dile getiriyordu...
İşgören, "Eğitim sırasında askerlerin "Allah' demesini de yasakladı" dediği Silahçıoğlu'nun "Cuma namazı"na gittiğini öğrenince, kendisinin önce sürgüne gönderildiğini daha sonra da ihraç edildiğini içi burkularak anlatıyor ve diyordu ki;
"Yaptıkları yanlarına kar kalmamalı... Bunun hesabı sorulmalıdır."
O gün "YAŞ'zede" olarak ordudan atılan askerlerden bazıları çok daha ileri gidiyor ve diyorlardı ki;
"28 Şubat Darbesi'ni yapan ve onlara destek veren herkes hesap vermeli ve yaptıklarının cezasını çekmelidir... Ama Doğu Silahçıoğlu mutlaka ama mutlaka yargılanmalıdır... Doğu Silahçıoğlu'nun yargılanmadığı bir 28 Şubat soruşturması eksik kalır... Doğu Silahçıoğlu yargılanmazsa, 28 Şubat yargılanmamış olur!"
HEYKELİ KORUMAK İÇİN!
Mağdur askerlerin "Mutlaka yargılanmalı" dediği Doğu Silahçıoğlu hakkında, "Doğu Silahçıoğlu'nun en büyük mağdurlarından biri" olan dönemin Sultanbeyli Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak da, dünkü ifadesinde diyordu ki;
"Doğu Silahçıoğlu İstanbul 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı'na getirilince; görev yeri Maltepe olmasına rağmen, resmi bayramlarda özellikle Sultanbeyli'ne geliyordu.
Gelirken de sırf provokasyon amaçlı olarak, aralarında ÇYDD, ADD, Lions ve Rotaryen temsilcilerinin bulunduğu bir kısım insanları Sultanbeyli'ye getiriyor, törenler esnasında İmam Hatip Lisesi öğrencileri geçerken de, getirdiği insanlara; "Kahrolsun İslam!.. Kahrolsun şeriat' diye sloganlar attırıyordu."
Koçak'tan bir anekdot daha:
28 Şubat sürecinde usulsüz bir biçimde Sultanbeyli'ye "kolay yakılıp suçun kendi üzerlerine atılması için fiberden Atatürk heykeli" yapıldığını ve bu yakılma olayını da bir ihtilal sebebi sayacaklarını söyleyerek, diyordu ki;
"Atatürk heykelini yakmasınlar diye 15 gün boyunca 24 saat nöbet tutturdum... Bundan sonra fiber heykeli götürüp tunç olanı getirdiler..."
BUNU GAVUR YAPMAZ!
Gerek "askerler"in, gerek Ali Nabi Koçak'ın verdikleri ifadeler böyle...
Biz, işte bu ifadelerden yola çıkarak, sürmanşetimizde dedik ki;
"Gavurdan beter!"
Siz de kabul edersiniz ki; bu ülke topraklarını "işgal" eden "düşman askerleri" bile camilere "bot"larıyla girmemişler, camilerdeki "Kur'an-ı Kerim ve dini kitapları yaktırmamışlar", cami girişinde bulunan "besmele" yazısını da tükürdükten sonra tırnaklarıyla kazımamışlardır... O "gavur askerleri" ki; hiç kimseye "Allah" demeyi yasaklamamış, "Cuma namazı" kılıyor diye hiç kimseyi "sürgün" etmemiştir!..
Ve ayrıca;
Hiçbir gavur komutan, yanında bulunan yandaşlarını, "Kahrolsun şeriat!.. Kahrolsun İslam!" diye bağırtmamıştır!..
Ama, ifadeler onu gösteriyor ki;
"İşgalci düşman askerleri"nin bile cür'et edemeyeceği işleri Silahçıoğlu yapmış!..
Evet, "gavurun bile yapmayacağı" zulüm ve baskıları uygulamış Sultanbeyli halkı üzerinde!..
Tıpkı, sürmanşetimizdeki gibi;
"Gavurdan beter!"
"TÜRKLERİN DİNİ ŞAMANİZM!"
Tamam, "gavurdan beter" olmasına beter de, bu zulümleri yapan Doğu Silahçıoğlu'nun bir "inancı" yok mu?..
Öyle ya;
"Gavur" dediğimiz "işgalci komutanlar" bile, nihayetinde ya "Hıristiyan"dılar ya da "Musevi"ydiler!..
Peki, Doğu Silahçıoğlu neciydi?..
3 Ağustos 2000 tarihli Ayna'da; Doğu Silahçıoğlu için; "Herkese "Hodri meydan' diyecek kadar pervasızlaşan, maaşını "dindar halk'ın ödediği vergilerden aldığı halde, aynı halkın "inanç' ve "milli değerler'ine saldıracak kadar küstahlaşan "tümgeneral' rütbeli bu "devlet memuru'na, mutlaka haddi bildirilmelidir" demiş ve eklemiştim;
"Evet; bir an önce "ihraç' edilmeli ve TSK, bu "çağdaş yobaz'lardan temizlenmelidir."
Evet, "Temizlenmeli" demiştim;
Çünkü Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu; bundan 12 yıl önce, yani 19, 20 ve 21 Temmuz 2000 tarihlerinde Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi'nde tam "3 gün" boyunca, her gün 13.00'te başlayan ve "6 saat" süren "Atatürk" konulu bir "konferans" vermiş ve "katılımlarını mecbur bıraktığı askerlere" demişti ki;
"Türklerin asıl dini Şamanizmdir!.. İslamiyeti tamamen ortadan kaldırmak gerekir!"
"Herkesin farklı fikirlerini dinleyeceğim" dediği halde, "Kur'an ayetleri"ne yönelik saldırıya tahammül edemeyen ve "karşı söz" almak isteyen bir askere, "Seni buraya çıkartır, ben Allah'sızım, diye bağırtırım!" diye tehditler savuran bu "komutan" bu cür'eti nereden alıyordu acaba?..
EZAN SESİNDEN BIKTIM!
12 yıl önce, bu soruyu dönemin Genelkurmay Başkanı'na yöneltmiş ancak hiçbir cevap alamamıştım...
Sormuştum kendilerine;
Kur'an-ı Kerim'e dil uzatan, Peygamberimiz (sav) hakkında ise "Türk düşmanı" diyebilecek kadar İslamiyete karşı "kin" ve "nefret" dolu bu zat hakkında ne yapmayı düşünüyorsunuz?..
"Osmanlı'ya "Ecdadımız' demeyin!" çağrısında bulunma cür'etini kim vermektedir ona?
Bu zat, bakın daha başka neler kusuyordu o günlerde;
l "En büyük emellerimizden birisi, Türkiye'deki camilerin sayısını azaltmaktır!.. Çünkü camiler, silahlı şeriat kalkışmasının merkezleridir!"
l "Ezan sesi, beni çok rahatsız ediyor!.. Günde 5 vakit ezan sesi duymaktan kafam şişti!"
l "İslamı kaldırınca, yerine ne koyacağımızı soruyorlar... Önce İslamı kaldıralım, yerine koyacak bir şeyler buluruz!... Zaten, Türklerin asıl dini, İslam değil, Şamanizmdir!.."
l "İstiklal Marşı'nın, İstiklal Savaşı'nın kargaşası içinde Türk Millî Marşı olarak kabul edilmiş olması, büyük bir talihsizliktir!"
l"Başörtüsü, eski Sümer'deki tapınak fahişelerinin kıyafetidir!"
KESER DÖNER, SAP DÖNER!
Evet, gördüğünüz gibi;
Doğu Silahçıoğlu, tüm bunları söyleyebilecek kadar "cür'etkar", dini ve milli değerlere "alçakça" saldırabilecek kadar "küstah"tı!..
Ama, onun hakkında hiçbir işlem yapılmadı.
Tam aksine,
"Allah" diyenler, "namaz" kılanlar, "oruç" tutanlar, çekmecesinde "takke ve tespih" bulunanlar, parmaklarına "gümüş yüzük" takanlar, "eşleri başörtülü" olanlar atıldı TSK bünyesinden...
"Gavurdan beter" generaller ise;
"Paşalar gibi" yaşadılar!..
Bugünlerde, "hesap" değişiyor...
"Yapanın yanına kar kalmayacağı ve sorumlulardan hesap sorulacağı" bildirilen "28 Şubat Darbesi ve yatakçıları"ndan da hesap soruluyor.
Ama, şurası bir gerçek;
Eğer Doğu Silahçıoğlu'ndan da hesap sorulmazsa, "28 Şubat Soruşturması"nın bir tarafı eksik kalır!..
Doğu Silahçıoğlu da;
"Sanık sandalyesi"ne oturtulmalıdır!..
Apo'ya Gandi metodu!
Malûm, "açlık grevi" yapanlara ve onlara "destek" verenlere Kızılcahamam'dan seslenen Başbakan Tayyip Erdoğan; "Bize şantaj yapmayın" demiş ve eklemişti; "Cezaevinde ölmekle şantaj yapılmaz... Devlet şantaj ve tehdide boyun eğmez."
Yani, bu tür eylemlerle Apo'yu içeriden çıkaramaz, eve göndermeyi başaramazsınız!. "Acaba" diyorum, "Apo ve yandaşları" bu tür eylemler yapmak yerine, Gandi gibi, "sakin güç" olup, "sessiz eylemler" yapsalar nasıl olur?..
Öyle ya; Gandi; ne "imam"ları ve "asker"leri öldürdü, ne "okul"ları yaktı, ne "ölüm orucu"na yattı, ne de "sokakları ateşe vermeye" yeltendi...
Sessizce yürüdü ve bu yürüyüşün sonunda, İngilizler işgale son verip, gitmek zorunda kaldılar.
Demem o ki, "Apo ve yandaşları" da aynı yolu deneseler, acaba daha başarılı olmazlar mı?.. Ama niyet "başarmak" değil de "saltanat sürmek" olunca, "şiddet"ten beslenmeye devam ediyorlar.
Evet, "Gandi" örneğini düşünüyordum ki, sonradan vazgeçtim... Öyle ya; "Çakma Gandi" lakaplı Bay Kılıçdaroğlu da, kalkıp; "CHP iktidara gelinceye kadar ölüm orucuna yatıyorum" diyebilir... Ondan sonra, ayıkla pirincin taşını!..
Bunu düşününce teklifimden vazgeçtim...
yeniakit