27 Mayıs’ta Diyarbekir’de Çınar ilçesinde idim. İftar öncesi Diyarbekir’in fethinin 1380. yıldönümünü kutladık. Diyarbekir, eski adı ile Amed, miladi 27 Mayıs 639 yılında fethedildi. Bu fethin 1380. yılındayız ve bu fethin komutanı İyaz b. Ganm idi. 1071 Anadolu’nun fethinin, Malazgirt’in 948. yılı. İstanbul’un 29 Mayıs 1453’deki fethinin 566. yılındayız. Anadolu’da Müslümanların 3 fethi var. İlki, Hz. Ömer’in emri ile İyaz b. Ganm komutasındaki Diyarbekir, 2’ncisi Alparslan’ın önderliğindeki Malazgirt ve 3’üncüsü Fatih’in önderliğindeki İstanbul. Allah hepsinden razı olsun.
Bir yandan çağ açıp, çağ kapattık diyoruz, bir yandan 3 fethin yaşandığı bir coğrafyada genç nesiller fethin ne olduğunu, ne anlama geldiğini bile bilmiyor. Bu toprağın tarihinden bile haberdar değiliz. İşin daha da vahim yanı, sadece fetih şuuruna, idrakine düşman olanlar değil, fethi sahiplenenler, savunduklarını zannedenler de bu idrake sahip değiller. Sahih bir bilgiye sahip olmayınca, sahiplendikleri tarih değil, efsaneleştirilen mefahirden başka bir şey değildir.
Sadece cahili değil, okumuşu, ya da yöneticisi ya da yönetime aday kadroların hali de bir felaket.
Seven niye sevdiğini, düşmanlık eden niye düşmanlık ettiğinin farkında değil. Sadece dostlarını bilmiyor değiller. Düşmanlıkları da gerçeklerle temellendirilmiş bir düşmanlık değil.
Mesela bizimkiler, fetih diyince hep, silah, ordular, savaş akla geliyor. Öyle anlatıyorlar. Akıllara gelen “Mekke’nin fethi”, ya da Hz. Ömer zamanındaki “Kudüs’ün fethi” değil. Hiç kan dökmeden, ordular hareket etmeden, silah kullanmadan da gerçekleştirilebilir. İslam tarihinin en büyük iki fethi bu şekilde gerçekleştirilmiştir. Biri Hz. Peygamberin önderliğindeki, ilk kıblemizin kapılarının Müslümanlara açıldığı Mekke’nin fethi, ötekisi Hz. Ömer’in önderliğinde ilk kıblemiz olan Kudüs’ün fethi!
Devlet, İstanbul’un fethini ve Malazgirt’i sahipleniyor da, aslında Anadolu’nun fethindeki ilk kapı olan Diyarbekir’in fethi konusunda neden bu kadar ilgisiz. Anadolu’nun yurt edinmesinde, uygarlık sacayağının tepesinde Diyarbekir vardır. Anadolu’nun fethinin emrini veren kişi Hz. Ömer’dir.
Eyüp Sultan Hazretleri’nin vefatının 1450 yılındayız. 4 Mayıs 672’de vefat etti. Yani Diyarbekir’in 639’daki fethinden 33 sene sonradır, Eba Eyyüb el Ensari’nin İstanbul’a gelişi..
Diyarbakır’ın fethi Anadolu’nun fethine açılan ilk kapıdır. Diyarbakır, Anadolu’nun İslamlaşma kapısıdır, onun için Amed’in fethini kutlarken bunu bir şehrin fethi gibi düşünmeyin. Amed’in fethi çok daha fazlasıdır.
Kerbela 1 Ekim 680’de oldu. Eba Eyyüb el Ensari’nin vefatından 8 yıl, Amed’in fethinden 41 yıl sonra.. Kerbela’dan canını kurtaran sahabeler, 639’da Amed’i fetheden sahabelerin misafirleri oldular. Ve onların açtığı yoldan Anadolu’nun manevi fethi gerçekleşti. Anadolu İslamlaştı.
Bugün “Tek Vatan”an söz ediyoruz da, bu toprağın çocukları “Vatan”, “Yurt”, “Memleket”, “Ülke” ne demek bunların anlamını, farkını bile bilmezler. Mesela “Vatan yapmak” bir fiil olarak kullanılır, ne anlama gelir kim bilir ki! O zaman işte birileri gelir, “Selahaddin’in çocukları”nı “Haçlı ordusuna asker” yapmak için plan yapar. Sonra da birbirimize gireriz. CHP ilk günden bugüne hangi davanın davacısı idi. PKK, HDP, neyin nesi idi. Daha ötesi, sağ-sol dedikleriniz soğuk savaşta kimin tetikçisi olmuşlardı. Aynı ülkenin çocuklarını birbirine kırdırdılar ve hâlâ kırdırmaya devam ediyorlar.
Önce din, ahlakımızı kaybettik. Sonra da tarih idrakini! İşte gelinen nokta burası.
Amed’in fethi sadece Anadolu’nun fethi de değil, İslam’ın Balkanlar’a, Kafkaslara açılan kapısıdır. Bugünkü Azerbaycan,Tacikistan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan hepsi bu kutlu önderlerin ayak izlerinde yürüdüler.
Asıl fetih kılıç ile değil ilim ile gerçekleşti. Hazreti Ömer döneminde buraya ilk gelen sahabeler kılıçlarını kuşanıp, kafir kellesi kesmeye gelmediler, hak dini tebliğ edip kardeş olmaya geldiler. Buna engel olmak için karşılarına çıkan halk değildi, Bizans’ın askerleri idi. İlk gelen sahabeler cehennem çukurunun kenarındaki insanları cehenneme odun yapmak için değil, cehennem ateşinin kenarından tutup onları cennete kazanmak için geldiler. Asıl fetih, büyük fetih, insanı dirilten fetih budur.
Biz bugün şehidlerin arkasından matem tutuyoruz. Şehidlik bizim inancımızda ölümsüzlüktür. Ama halimiz meydanda. Amed batının doğusu, doğunun da batısındaki yerdir. Tarihin kavşak noktalarından biridir. Doğu ile batının buluştuğu yerdir.. Zerzavan kalesi, Batının en uç noktası idi.
Bugün başınıza gelen felaketlerin asıl sebebi bu hakikatleri anlamada ve Müslümanca çözüm üretmedeki karşılaştığımız zorluklardır.
Zerzevan’ı kim biliyor. Göbeklitepe’yi herkes duydu. Urfa’da iki düzine Göbeklitepe var daha keşfedilmeyi bekleyen!. Göbekli tepenin 25 km doğusunda Hz. Adem’in yaşadığı köy var; Edene köyü (Kadim Adn köyü). Kim biliyor. Zerzevan’ı da yakında duyacaksınız, çünkü Güneş Tanrısı Mithras mabedibulundu. Mithrasçılar da İlluminati’nin ilham kaynağı olan bir topluluk. 7’li sistemin Bahome’ye ait gizemi burada gizliymiş. Zerzevan kazısını yöneten Doç. Dr. Aytaç Coşkun’u ziyaret ettim, epey konuştuk. Mabed’deki sigıllar ilginç. Güneş, ateş, ışık, savaş, adalet ve inancın simgesi olan semboller var. Mithras bunu temsil ediyor aslında. “Adalet” dedikse Mithras’ın adaleti tabii.
Orada kozmik bir enerji alanından söz ediliyor. Mithras inancı, Satanizm, Mecusilik ve Ezdi’likle de ilgili Güneş, Ateş, Şeytanla ilgili seremonilerin yapıldığı, ritüellerin uygulandığı bir mekan. Boğa kanı içilerek yapılan bir ayinleri var. Burada Pers de var, Batı Roma da Mezopotamya da var, Kuzey etkisi de. Tabii o zamanki Diyarbakır bugünkü Urfa ve Mardin’i içine alan bir coğrafya.
MÖ 3000’lerde Asur’lar yaşamış. 605’de Nebukadnezar mabedi yıkınca, kıyamet alametlerinden birinin ilgili olduğu Süleyman mabedindeki kutsal emanet sandığını kaçıran tapınağın muhafızlarının sandığı bu kalenin olduğu yere getirdiği iddiaları da var, ama ne kadar ciddiye alınması gerek bilmiyorum.
Anadolu’nun yeniden fethi ve keşfi gerekiyor. Hz. Adem’den beri meskun olan bir coğrafyada yaşıyoruz. Hz. Nuh da buradaydı. Hz. İbrahim de. Geriye ne kaldı ki. Anadolu’nun tarihi yazılmadan insanlığın tarihi yazılamaz. Ama bizde tarih seçmeli ders. Bizde Bizans konusunda doğru düzgün bir araştırma merkezi bile yok. Roma’yı da bilmiyoruz, Helen’i de, bilmediğimizi de bilmiyoruz. Urfa’daki Arkeoloji müzesi hangi aklın eseri bilinmez. Viranşehir Eyyüb Nebi’deki utancımız fethin idrakindeki geriliğimizin bir ifadesi olarak orada durup duruyor. Aya Yorgo, Aya Sotri, Aya Ayani’yi bilen var mı? Ya da orası neden Saman Dağı(Eski Simon Dağı). Niye Musa dağı değil. “Ahir dağı”, nasıl AHIR dağı oldu. Gavur dağını, kim “Nur dağı” yaptı. Niçin, nasıl! Gavur gölü unutuldu gitti. Oradaki “Gavur” tanımı nereden geliyordu. Santa Claus’u seven niye sevdiğini kızan niye kızdığını bilmiyor. Hani “Şehre iki adam gelmişti, bir de 3’ncüsü vardı” “bir adam dağdan koşarak şehre inmişti” Kur’an coğrafyasından söz ediyorum. Şehir olarak nereden söz ediyorum, kimdi onlar!
Neyse Cumhurbaşkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK, Kültür Bakanlığı ve Gençlik Spor Bakanlığı yetkilerine saygı ile arz edilir. Selâm ve dua ile.