Genelde Ortadoğu üzerine yazılarıyla bildiğimiz İngiliz The Independent gazetesinin yazarı Robert Fisk'in, "Doların Ölümü" başlıklı dünkü yazısı Türkiye'de bile ses getirdi. IMF ve Dünya Bankası'nın İstanbul'daki toplantılarıyla aynı gün yayınlanması yazının, iddianın gücünü artırmış olabilir. Ama yazılanlar çok önemli ve belki de, küresel ekonomik kriz çerçevesinde en çok tartışılması gereken konulardan biri.
İddia şu: Körfez ülkeleri, Çin, Rusya, Japonya ve Fransa ile petrol ticaretinin artık dolarla değil, Japon Yeni, Çin Yuanı, euro, altın ve Körfez İşbirliği Konseyi'nin hazırlığını yaptığı ortak para birimi üzerinden yapılması konusunda gizli görüşmeler yapıyor. S. Arabistan, Abu Dabi, Kuveyt ve Katar'dan oluşan Körfez İşbirliği Konseyi, daha önce ortak para birimi oluşturma konusunda anlaşmaya varmış ve hazırlıklara girişmişti.
Ekonomi bakanları ve merkez bankaları temsilcilerinin bu ülkelerin hepsiyle gizli toplantılar yaptığı, aynı görüşmenin Hindistan'la da yapıldığı, Brezilya'nın da gelişmeye ilgi gösterdiği, söz konusu bilginin gazete tarafından doğrulandığı, petrol ticaretinde artık dolar döneminin kapanacağı, altın fiyatlarındaki son artışların bu gelişmeyle bağlantılı olabileceği, dokuz yıl içinde dolar piyasasından olağanüstü çıkışların yaşanacağı, ABD'nin toplantılardan haberdar olduğu ancak detaylara ulaşamadığı iddialar arasında.
Robert Fisk ekonomist değil. İddiası da yeni bir durum değil. 2006 yılından beri yaklaşan, yaşanan ve devam etmekte olan küresel ekonomik krizi izliyoruz. "Doların çöküşü", "Doların küresel hegemonik gücünün tükenişi", "Dolara karşı savaş", "Dolardan kaçış" türü çok sayıda yazı yayınlandı burada. ABD Doları'nın geleceğine yönelik tartışmalar bir bir aktarıldı. Bırakın kriz öncesini, kriz sırasında hatta bu kadar açıktan tartışılmasına rağmen, durumu kavrayamayanlar hâlâ ağırlıkta. ABD'nin ekonomik gücünün sınırsızlığını, durgunluğun kısa sürede aşılacağını, krizin geçici olduğunu, son aylarda yansıtılan olumlu sinyallerin gerçekliğini sorgulamadan kabul edenler için böyle bir tartışma zaten hiç yok. Olduğuna inananların bir kısmı da durumu sadece ekonomik verilerle sınırlı anlıyor.
Aslında olay siyasi. Küresel ekonomik kriz de, sistemden kaynaklanan boyutları dışında siyasi bir çatışmanın göstergesi. Bir ekonomik savaş yaşanıyor. Bu, küresel iktidar mücadelenin parçası olan bir savaş. Daha 11 Eylül saldırılarından önce ABD piyasasından sermaye çekenlerin, dolar rezervini azaltmaya çalışanların varlığını, bu ülke ve sermaye çevreleri içinde ABD müttefiklerinin bile olduğunu biliyoruz. 2006'dan bu yana, doların artık küresel kur olamayacağını, kredisinin bitmeye doğru gittiğini, çöküşünün ABD'nin gerilemesine giden yolu açtığını, birçok ülkenin dolara savaş açtığını tartışıyoruz. Latin Amerika'dan Ortadoğu'ya, Asya ülkelerinden Rusya'ya kadar ABD karşıtı ya da müttefiki birçok ülke, dolar rezervini azaltıyor. ABD'yi ekonomik krize götüren faktörler sadece içerideki sorunlar ve ekonomik sistemdeki tıkanmayla sınırlı değil. ABD piyasasına para girişinin azalması, yatırılan sermayenin çıkmaya başlaması ve ülkelerin dolardan kaçmasıydı.
ABD'yi tek süper güç yapan; ekonomik gücüne, siyasi gücüne, askeri gücüne duyulan güvendi. Bu güven kaybedildiğinde gerileme başlayacaktı. İşte bu güven önemli ölçüde kaybedildi, süreç devam ediyor. Dolar yerine yeni küresel kur tartışmaları başlayacaktı, başladı. Yerel para birimleri kullanılacaktı, şimdi bir çok ikili ve çok yönlü anlaşmada böyle yapılıyor. Türkiye ile İran arasında yapılan son anlaşmalarda yerel para birimi kullanılması kararlaştırıldı. Rusya, Çin, Ortadoğu ülkeleri, Latin ülkeleri yaptıkları birçok anlaşmada yerel para birimini kullanma kararı alıyor. Suudi Arabistan'da geçtiğimiz yıl, dolar karşıtı fetva bile çıkarıldı!
Hatırlatalım: ABD piyasasını çökertenler mortgage kredisi alıp geri ödemeyenler değildi. Piyasa baronları, ABD ekonomisini yönetenler birkaç yıldır devasa miktarları ABD'den çıkarıyordu. Bunlar ABD'nin düşmanları değil, dostlarıydı. Yani, ABD halkının zenginliğini toplayıp işletenler şimdi ABD'ye büyük bir kazık atıyor. Onları kaderleriyle baş başa bırakıyor. Kriz, bu yüzden dünya tarihinin gördüğü en büyük yolsuzluk, en büyük finansal operasyondur. Ne tuhaf, devletler, hükümetler krizin daha doğrusu yolsuzluğun, bu devasa büyüklükteki finansal operasyonun sorumlularına trilyon dolarlar daha aktarmaktan başka bir şey yapamıyor. Bu yüzden "kriz bitti" sözü, yeni ekonomik sistem tartışmaları alabildiğine sertleşirken, pek fazla ikna edici olmuyor.
Doların değer kaybedişini uzunca süre izleyeceğiz. Bunun yanında, birkaç yıldır olduğu gibi, devletlerin, şirketlerin, finans çevrelerinin altına, madenlere, tarıma yönelişini de.
G-20 ile Batı'ya küresel iktidarı bahşeden sistemi korumaya devam edenlerin ne derece başarılı olacağı bilinmiyor. Eğer siyasi alanda olduğu gibi, ekonomik alanda da küresel iktidar adil biçimde paylaşılamazsa, üzerinde uzlaşma sağlanamazsa, ekonomik savaş daha da yayılacak, başka alanlara genişleyecek. İstanbul'daki toplantıda IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn'ın, "krizin bazı ülkelerde savaşa neden olabileceği" uyarısı, Dünya Bankası Başkanı'nın açlığa dikkat çekmesi boş uyarılar değil. İstanbul'daki toplantılar devam ederken Taksim'deki tepkiler küresel adaletsizliğin göstergelerinden biri. Ancak karşı çıkışlar kriz öncesinde olduğu kadar değil artık. Sistemin içindeki ülkeler, merkez güçler arasındaki anlaşmazlık çok daha şiddetli. Bu yüzden Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, olaylar devam ederken; "Dünyanın bir bölümü sınırsız bir şekilde tüketirken diğer bir bölümü de açlık nedeniyle hayatta kalma mücadelesi veriyor. Dünyadan yükselen çığlığa, taleplere ve şu salonun dışında devam eden protestolara da kulak vermemiz gerekir" diyor.
Artık varolan ekonomik düzene, dolayısıyla siyasal düzene karşı çıkanlar, ilk kez bu düzeni değiştirecek güce ulaştı. Bu dünya için bir devrimdir ve değişim gerçekleşecektir. Orada ne dolar hegemonyası kalacak ne tek yanlı ABD hegemonyası!