Dün asker postalı yalayanlar, bugün demokrat geçiniyor!

Hasan Karakaya

Bugün ortalık "demokrat"tan geçilmiyor... O kadar demokrat, o kadar "özgürlükçü" var ki; insan, sormadan edemiyor: "Dün nerelerdeydiniz?"
 

AK Parti 10 yıldır iktidarda ya, "demokrasi ve özgürlükler" konusunda hayli mesafe katedildi ya; herkes "demokrat" ve "özgürlükçü" kesildi başımıza... Oysa aynı şahıslar, 10 yıl önce "hazırol"da duruyor, "askere selam" çakıyor, "general"lerin önünde düğme ilikliyor ve onlardan "yazı siparişi" alıyorlardı!..
 
Diyorlardı ki; "Bugün ne yazmamı, hangi irticacıyı hedef almamı emredersiniz komutanım?"
 
BEDEL ÖDEDİK!
 
Onlar, kah "hazırol"da beklerken, kah "postal yalamak"tan dilleri kararmışken, Akit; hem "askerî vesayet"le mücadele ediyordu, hem de "haksızlık" ve "yolsuzluk"larla!..
 
Tabiî, bunun "bedel"ini de ödüyordu... Hepinizin bildiği gibi; "kaleşnikoflu saldırı"lara uğradık, bir "terör hücresi" basılır gibi "polis baskınları"na maruz kaldık, "gözaltı"lar yaşadık, en önemlisi de bizi "susturmak" isteyen generallerin "dava bombardımanı" ile karşı karşıya kaldık... "Ev"lerimiz haczedildi, evlerimizdeki eşyalara el konuldu...
 
O kadar çok "dava" açtılar, o kadar "tazminat" istediler ki, değil Akit, hiçbir gazete bunun altından kalkamazdı.
 
Bırakın gerisini, sadece "312 general" tarafından açılan ve "1 trilyon 800 milyar lira" istenen dava bile, "dünya hukuk tarihi"ne geçecek bir davadır...
 
Açık söylemek gerekirse;
 
"312 general"in birleşip, bir "gazete"ye dava açtığı, bırakın Türkiye'yi, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmüş şey değildir.
 
Evet, böyle bir davanın dünyada ne eşi vardır, ne de benzeri!..
 
Hani, bugünün "demokrat"ları, bugünün "özgürlükçü"leri bir mücadele verdiklerini söylüyorlar ya, alın size mücadele!..
 
Ortalık "toz pembe" iken, yollarda "taş" ve "diken" yokken, herkes mücadele verir... Önemli olan "zor zamanda" mücadele vermektir ki, Akit bunu yaptı.
 
Akit, "zor zamanda" mücadele verdi, zor zamanda haykırdı!..

Herkes susarken, Akit; "zulüm ve haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytanlar"dan olmadı.
 
İşte bu yüzden de;
 
Başına gelmedik kalmadı.
 
ASKER-YARGI İŞBİRLİĞİ!
 
Yeni yeni öğreniyoruz ki;
 
Akit'e yönelik "dava bombardımanı"nın altında "generallerin imzası" varmış!..
 
21 Aralık Cuma günü "manşet"ten verdiğimiz, "Akit'e dava açtım, arzolunur" başlıklı haberde de okuduğunuz gibi; "28 Şubat Süreci"nde "darbeci"lerin ipliğini pazara çıkaran Akit hakkında verilen "Dava açın!.. Sonuç hakkında bizi de bilgilendirin!" talimatları, "brifingli yargı" tarafından anında ve harfiyen uygulanmış...
 
Bunu biz söylemiyoruz...
 
Bunu "rapor"lar söylüyor.
 
Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu'nca hazırlanan rapor, 28 Şubat sürecinde onlarca talimat ile Akit'in susturulmak istendiğini ortaya koyuyor... Çoğunluğu dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir tarafından verilen talimatlar, brifingli yargı mensuplarınca anında yerine getirilmiş.
 
Akit'in, cuntacıların pisliklerini deşifre etmesinden rahatsız olan Çevik Bir, Akit'e dava açılmasını ve sonucundan kendilerinin bilgilendirilmesini "rica" etmiş. Dönemin Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Y.A. da "Akit'e dava açtım. Fezlekenin bir suretini gönderiyorum. Arz olunur" diye Çevik Bir'e bilgi vermiş...
 
Dahası da var...
 
Komisyona ulaşan belgeler, 28 Şubat döneminin simge isimlerinden Çevik Bir ve Jandarma Genel Komutanı Org. Fikret Boztepe'nin gazetemize dava açılması için yargıya talimat üstüne talimat verdiğini gösteriyor... Başta yazarlarımız Yaşar Kaplan, Abdurrahman Dilipak ve ben olmak üzere bütün yazarlarımıza dava açılması istenmiş...
 
Ne ilginç değil mi;
 
O süreçte, bizler "mahkeme"ler eliyle "linç" edilmek istenirken, bugün "demokrasi havarisi" kesilenler o günlerde "televizyon"larının karşısına geçmiş, "fındık-fıstık" yiyerek "tankların Sincan'daki yürüyüşü"nü seyrediyordu!..
 
İLKER BAŞBUĞ'UN ANDICI
 
"Akit'i boğmak ve susturmak için" dava bombardımanına tabi tutmak yetmemiş olmalı ki; daha sonraki süreçte, "kara propaganda" taktikleri uygulanmış ve Akit, "itibarsızlaştırılmak" istenmiş!.. Hem de, "kim" tarafından biliyor musunuz?.. Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ tarafından!..
 
Bugün, "Ergenekon soruşturması" kapsamında "tutuklu" bulunan İlker Başbuğ; görev yaptığı dönemde "Vakit gazetesi ile mücadele edilmesi" için "andıç" hazırlatmış, iyi mi?..
 
22 Aralık tarihli, "Başbuğ'dan Vakit'e andıç" başlıklı haberimizde de okuduğunuz gibi;
 
AK Parti Hükümeti hakkında kara propaganda yapmak amacıyla Genelkurmay Karargahı'nda internet siteleri kurduran İlker Başbuğ, aynı dönemde Vakit ile mücadele etmek için de özel çalışmalar yürütmüş.
 
Ergenekon'un tutuklu sanığı emekli Albay Fuat Selvi ve Balyoz davasında 18 yıl hapse mahkûm edilen emekli Tümgeneral İhsan Balabanlı, Genelkurmay Bilgi Destek Daire Başkanlığı'nda görevli oldukları dönemde, Başbuğ'un talimatı ile hazırladıkları bilgi notunu, bugün Ergenekon'dan tutuklu olan dönemin YAŞ üyesi Org. Nusret Taşdeler'e sunmuş... Bilgi notunda Vakit'in nasıl etkisizleştirileceğine dair talimat ve bilgilere yer veriliyor.
 
VAKİT'E BU İLGİ NİYE?
 
Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan "1523 Numaralı Bilgi Notu"nda; şu ifadelere yer veriliyor:
 
"1- Bu bilgi notu, TSK aleyhinde yayın yapan ve AKP Yönetimi tarafından desteklenen Vakit gazetesine yönelik olarak alınabilecek bilgi destek tedbirlerini incelemek amacıyla hazırlanmıştır.
 
2- Cumhurbaşkanı ve Başbakan nezdinde itibarlı bir yere sahip bulunan Vakit gazetesi TSK karşıtı ilkel ve tahrik edici tarzdaki propagandalarını devam ettirmektedir. (EK-A)
 
3- Anılan yayın organı Cumhurbaşkanı ve Başbakan başta olmak üzere AKP yönetimince açık ve örtülü olarak desteklenmektedir.
 
a. Cumhurbaşkanı Gül; anılan yayın organı hakkında "Vakit en beğenerek okuduğum gazetelerden birisidir' açıklamasını yapmıştı.
 
b. Başbakan'ın yaptığı gezilere özel olarak davet edilen gazeteciler arasında Vakit gazetesinden de temsilciler de mutlaka bulunmaktadır.
 
4- Vakit gazetesi, AKP yönetiminin bilinçaltında yaşattığı ve gerçekleştirmeye cesaret edemediği hususları saklamadan dışa vuran bir "araç' konumundadır.
 
AKP yönetiminin bu gazeteye destek vermeye devam etmesinin; AKP'nin "TSK'yı yıpratma çalışmalarını sürdürdüğünü', son dönemlerde kamuoyuna yansıtmaya çalıştığı "TSK'yla uyum içerisinde hareket etmek' gibi bir amacının olmadığını açık olarak göstermektedir.
 
5- Vakit gazetesinin "araç' olarak kullanılmasına ilişkin olarak;
 
a- Herhangi bir tepki gösterilmeme yaklaşımı devam ettirilebilir. Bu suretle, anılan yayın organının "yaptığı ilkel propagandaların dikkate alınmadığı, ciddiye alınmayacak kadar etkisiz oldukları' mesajları karşı tarafa verilebilir.
 
Bu kapsamda, anılan yayın organının ve yaptığı propagandaların daha fazla yayılmasına neden olunmaması için TSK'nın rahatsız olduğunu gösteren açıklamaların yapılmaması ve karşı tarafa emare verilmemesi uygun olacaktır.
 
b. Gnkur.Bşk.ının Cumhurbaşkanı ile yaptığı olağan görüşmede; "anılan yayın organının Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından desteklenmesinin devlet sorumluluğu ve ciddiyetiyle bağdaşmadığı, bu yaklaşımların kişisel ve kurumsal olarak rahatsızlık yarattığının belirtilmesi'nin uygun olabileceği değerlendirilmektedir.
 
Arz ederim."
 
Bu "andıçlama" da gösteriyor ki, İlker Başbuğ'un talimat verdiği subaylar, Vakit üzerinde hayli çalışmışlar... Yalnız, bir nokta var ki, oradaki "paranoya"ya katılmamız mümkün değil...
 
Bu gazete; yayın hayatına atıldığı günden bu yana; Türk Silahlı Kuvvetleri'ni hiçbir zaman "kurumsal" olarak hedef almadı... Evet; TSK içindeki "cuntacı"ları, "halk düşmanları"nı, "yolsuzluk" yapanları, "demokrasi ve hukuk karşıtları"nı her defasında "deşifre" ettik ama TSK'yı, hiçbir zaman hedef almadık...
 
İlker Başbuğ ve yoldaşları, eğer "uyarı"larımıza kulak verip "tedbir" alsaydı, herhalde bugün cezaevinde olmazlardı...
 
MADIMAK-BAŞBAĞLAR-ULUDERE
 
Bütün bunları yazdık ki;
 
Akit'in, sadece "bugün" değil, "dün" de nasıl bir mücadele verdiği, hangi "baskı ve dayatma"lara maruz kaldığı, ama yine de; "Başı dik, alnı açık" yoluna devam ettiği iyice anlaşılsın!..
 
Kim, ne derse desin;
 
Bu gazete, "insan hak ve özgürlükleri"nin, "adalet"in, "hukuk"un mücadelesini veriyor, vermeye devam ediyor.
 
Gördünüz işte;
 
Sivas'taki "Madımak faciası"nı aydınlatmak için ne kadar uğraş vermişsek, "Başbağlar katliamı"nı aydınlatmak için de o kadar çaba sarfediyoruz...
 
Muhabirimiz Murat Alan, hazırladığı "Başbağlar dosyası"nı, geçen hafta tam "6 gün" boyunca dikkatlerinize sundu... Evet, siz değerli okurlarımızın ve kamuoyunun dikkatini Başbağlar'a çekmek istedi.
 
Zira, yazarımız Ali İhsan Karahasanoğlu'nun dünkü yazısında dikkat çektiği gibi; ortada bir "çifte standart" var, bir "propaganda taarruzu" ile "halkı yönlendirme" var...
 
Ali İhsan Karahasanoğlu, internet üzerinde bir araştırma yapınca görmüş ki;
 
"Uludere katliamı" ile ilgili haberler "849 bin" ayrı kaynakta yer almış!..

"Başbağlar katliamı"na yer veren yazıların sayısı ise, sadece "88 bin 800", iyi mi?..
 
"Madımak faciası" ile ilgili haberlerin sayısı neymiş biliyor musunuz?..
 
"1 milyon 280 bin!"
 
Görüyorsunuz ya;
 
Madımak'la 1 milyon 280 bin kişi, Uludere ile 849 bin kişi ilgileniyor da, Başbağlar ile sadece 88 bin kişi ilgileniyor!..
 
Bu, ne demektir?..
 
Madımak ve Uludere için ortalığı ayağa kaldıranlar, Başbağlar için kıllarını kıpırdatmıyorlar!..
 
Eee, hani insan hakları?..
 
Hani özgürlük?..
 
Hani demokrasi, hani adalet?..
 
Bu bir "çifte standart", bu bir "ikiyüzlülük" değil midir?..
 
İşte biz, bu "çifte standart"a, işte bu "ikiyüzlülüğe" inat; bütün "vahşet"ler, bütün "facia"lar ve bütün "katliam"larla ilgilendiğimiz gibi, "Başbağlar katliamı"nı unutturmamak için de yıllardır çaba sarfediyoruz.
 
Öyle umuyoruz ki;
 
Gerek DDK'nın araştırmaları, gerek kurulacak bir "komisyon"un çalışmaları sonucunda, "Başbağlar'ın katilleri" ile onlara "yardım ve yataklık" eden siyasiler bulunacak ve hak ettikleri cezalara çarptırılacaklardır.
 
"6 günlük dosya"sından dolayı Murat Alan'ı bir defa daha tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyoruz.
 
Selam ve saygılarımızla...

yeniakit