Ne zamandan beridir bilmiyorum ama, internette bir “konuşma” dolaşıyor...
Adamın biri; “dünya, tepsi düzdür” deyip, ekliyor; “yuvarlak olduğunu ispat edin!”
Ondan sonra da; başlıyor, dünyanın “yuvarlak” değil, “düz” olduğunu “ispat”(!) etmeye;
“Dünya düzdür!.. Eğer yuvarlak olsaydı, bu kadar okyanus, bu kadar deniz, hiçbir tarafa boşalmaz mıydı?!?”
Anlayacağınız saçmalıyor!..
Elbette herkesin “saçmalama özgürlüğü” vardır... Hele de, hiç kimseye zararı yoksa!.. Böylelerine, nihayetinde; “Delinin zoruna bak” der, geçersiniz...
Ama, “saçmalayan” kişi;
“Mürekkep yalamış, mektep-medrese görmüş” ve kendine “aydın” diyen bir kişi olunca, saçmalamanın da bir sınırı olmalı değil mi?..
“Dünya yuvarlak değil, düzdür” diyen adam nasıl bir “inat abidesi” ise ve gösterilen delillere “yok, inanmam” diyorsa, “Paralelci aydın” da, “yok” diyor;
“Paralel diye bir şey yok!”
Peki, ne var;
“Zırvalama”(!) var!..
Devam ediyor;
“Zırvalamanın hukukta yeri yok!”
İşte bu doğru...
Adamın “Paralel diye bir şey yok” demesi, gerçekten “zırvalama”dır ve bunun da hukukta yeri yoktur!..
Zırvalayan kişilerin bazıları “internete düşer”, bazıları “tımarhane”ye!..
Bunlar, tam tımarhanelik!..
BU SAHİPLENME NİYE?
Şu hâle bakın;
Adam, “Paralel diye bir şey yok” diye saçmaladıktan sonra, devam ediyor zırvalamaya;
“Operasyona maruz kalan polislerin cemaat ile de bir ilgileri yok!”
Allah, Allah!..
Bu polislerin madem ki “Paralel”le ilgisi yok, madem ki “Cemaat” ile bir bağı yok, o halde, onlara niye “sahip” çıkıyor, onları “kanınızın son damlasına kadar” niye savunuyorsunuz?..
Diyor ki;
“Biz onları savunmuyoruz!”
Peki kimi ve neyi savunuyorsunuz?..
Diyor ki;
“Biz hak ve adaleti savunuyoruz!”
Breh!.. Breh... Breh!..
Ulan; “Ergenekon, Balyoz ve KCK Soruşturmaları”nda “kumpas” kurup, “sahte delillerle” içeri aldırdığınız insanlar “insan” değil miydi?.. Onların “hak”ları yok muydu?.. Onların da “adalet”e ihtiyacı yok muydu?.. Onların da, “aileleri” yok muydu?.. Madem “mağdur”ları savunuyorsunuz, Türkiye’deki diğer mağdurlara niye destek vermiyorsunuz?..
Bugün kalkmış:
“Adalet ve hak için polisleri savunuyoruz” diyorsun...
Sana bir şey söyleyeyim mi;
Eğer o polislerle bir bağın, bir bağlantın olmasa, o polisler “Cemaat’e mensup” olmasa, onlardan bir beklentin olmasa var ya; bugüne kadar “sattığınız” diğer insanlar gibi, onları da “anında satarsınız!..”
FETULLAH GÜLEN’İ BİLE SATARLAR!
Bir şey daha diyeyim mi;
Fetullah Gülen, Pensilvanya’dan bir açıklama yapsa ve “Bugün gelinen noktada Cemaat mensuplarının yaptıklarını kesinlikle onaylamıyorum... Bu saatten sonra, Cemaat’le ilişkilerime son veriyorum!” dese, sen ve senin gibiler Fetullah Gülen’i de “satar” ve onu dakkasında “hain” ilân edersiniz!..
Bu kadar açık söylüyorum;
Sen ve senin gibiler, işinize gelmediğinde, Fetullah Gülen’i bile “aforoz” eder, ona “Hocaefendi” deme yalakalığını bırakır, boynuna, “hain, satılmış” yaftası asarsınız!..
Bununla da yetinmez; “Firavun!.. Nemrut!.. Tımarhanelik deli” bile dersiniz!..
Fetullah Gülen, elbette böyle bir açıklama yapmaz, yapamaz ama eğer yaparsa, anında “hain” damgasını vurursunuz!..
Çok mu iddialı oldu!..
Olabilir!..
Ama, hemen herkesin “saçmalama özgürlüğü”nü kullandığı bir ülkede, müsaade edin, ben de saçmalayayım!..
Yoksa, ben de biliyorum ki; Fetullah Gülen asla böyle bir açıklama yapmaz, asla “özür” dilemez!..
Bilir ki;
Eğer “özür” diler ve insanlardan “helâllik” isterse, “1970’lerden beri inşa ettiği yapı” çöker ve kendisi de o yapının altında kalır!..
İLGİNİZ YOKSA, BUNLAR NE?
Onun içindir ki;
Direniyorlar... Kuyruğu dik tutmaya ve “masum” görünmeye çalışıyorlar!.. Bir yandan “masum” pozlarına bürünüyorlar, bir yandan “din istismarı”na soyunuyorlar ama, bir yandan da “ceberut”luğun, “despot”luğun, “şirretlik” ve “çirkef”liğin her türlüsünü yapıyorlar!..
Şu hâle bakın;
Hem “paralel yok, polislerin Cemaat’le ilgisi yok” diyorlar, hem de “Paralelci İmam”ın talimatıyla, “süreci sabote etmeye” çalışıyorlar!..
Adliyeyi kuşatıyorlar!..
İfadeleri kasten uzatıyorlar!..
Hakan Şükür adlı milletvekili “hakim odası”nı basıyor, “nezaret”e girip, “gözaltındaki şüpheli polislerle hatıra fotoğrafı” çektiriyor!..
Dahası;
Şüpheli polisler, “gözaltı süremiz doldu” diyerek, “Adliye’den kaçmaya” çalışıyor!..
Ne ilginç değil mi;
Aynı taktiği dün “Ergenekon”cular ve “Balyoz”cular uyguluyordu, şimdi de “Paralel”ciler!..
Hele hatırlayın;
Onlar da, “günler boyu ifade veriyor” ve böylece “duruşmaları uzatıyorlar”, sonra da “uzun tutukluluk süresi”nden şikâyet edip, AİHM’e filan müracaat ediyorlardı...
“Paralelciler” de aynısını yapıyor...
Hakimin karşısına çıkıyorlar, “saatler boyu ifade” verip, bir sonraki şüphelinin ifade vermesini engelliyorlar, sonra da diyorlar ki; “Gözaltı süremiz doldu, hadi bize eyvallah!”
Yok yaa!..
Çorumluların ifadesiyle;
“Alan da, gaçan mı?”
DÜN ÖYLE, BUGÜN BÖYLE!
Dedim ya;
Dün “Ergenekon ve Balyoz sanıkları ile aileleri” işleri yokuşa sürmek, Adliye’nin işlerini çıkmaza sokmak ve yargılamayı geciktirmek için ne yapmışlarsa, bugün de aynısını “Paralelci polisler, onların aileleri ve destekçileri Zaman” yapıyor!..
Biliyorsunuz;
Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, geçtiğimiz günlerde Çağlayan Adliyesi’ne gitti ve orada “gözaltındaki polislerin aileleri” ile görüştü, onlara “destek” verdi...
Aynı Ekrem Dumanlı, Zaman’daki 15 Ekim 2009 tarihli yazısında; “Ergenekon Dâvâsı’na kuşatma plânı” başlıklı yazısında;
“CHP milletvekilleri bir araya gelmiş, Silivri’ye akın etmiş... Ergenekon sanıklarına destek vermek için adeta çadır tiyatrosu kurmuşlar.
Bu sefer, televizyon kameralarının karşısına geçip nutuk atmayı da ihmal etmediler... Birisi hararetle diyor ki; ‘Bu bir siyasi davadır.’
Hatta adam hızını alamıyor, bu davanın Türk demokrasi tarihinin en büyük siyasi davası olduğunu söylüyor. (...)
Aslında yeni bir durumla karşı karşıya olduğumuz kesin: Ergenekon savcıları ve hâkimlerini sindirme teşebbüsleri geçici olarak da olsa püskürtülen çevreler yeni taktikler geliştiriyor. Bu davaya bakan yargı mensuplarını yıldırmak, bıktırmak, sindirmek için büyük bir kuşatma başlattılar. Bazı CHP milletvekillerinin Ergenekon şovu, son planın ilk işaret fişeği. Bu davada kamu görevi yapanları sıkıştırmak için üst yargıdan, askerî ve sivil bürokrasiden destek alarak meseleyi oldu bittiye getirmek için yoğun çaba harcayan güçler var. Bu tazyik daha da artabilir. Nitekim davulla zurnayla Ergenekon savcıları hakkında dava açılması teşvik ediliyor. Yıldırma planı için ekip hareket halinde...” diye yazıyordu iyi mi?!?
Ne ilginç değil mi;
Aradan 5 yıl geçtikten sonra, yine aynı “kuşatma plânı” uygulanıyor... Ama, bu defa “Paralel”e!..
Yine, ne ilginç değil mi;
CHP milletvekili Mahmut Tanal, dün “Ergenekon ve Balyozcular için sahnede” idi, bugün de “Paralelci polisler” için!..
İşin tuhaf tarafı, o günlerde;
“Düğün evinin tefçisi, ölü evinin yasçısı, adliyelerin Sarıgül’ü ile CHP milletvekili Mahmut Tanal da Yargıtay’da” diye yazan Zaman muhabirleri, bugün aynı Mahmut Tanal’ı, Paralel’e destek verdiği için yere-göğe sığdıramıyor, öve öve bitiremiyor!..
Bir de, “Paralel yok” diyorlar!..
Nasıl yok?..
Onların hedefi de “Hükümet’i devirmek”ti, Paralel’in hedefi de “Hükümet’i devirmek!”
Hedefleri Paralel,
Taktikleri Paralel!..
Hatta; “aktör”leri bile Paralel!..
MİLLET PEŞİNİ BIRAKMAZ!
Her neyse... Daha fazla uzatıp da, vaktinizi israf etmeyelim... Yazımızı, Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın, 15 Ekim 2009 tarihli yazısının son paragrafı ile noktalayalım...
Dumanlı, o zamanlar demiş ki;
“Her şey bir yana; bu kadar silahı, bombayı, mühimmatı, illegal yapıyı, kanunsuzluğu, illegal teşebbüsü örtbas edecek bir illüzyon henüz bulunamadı... Kendini Mandrake sanan birileri son bir hokus pokusla Ergenekon davasının buharlaşacağını sanıyor. O kadar da değil!.. Bu millet kanun dışı yetkiler kullanıp demokrasi yollarına mayın döşeyenlerin peşini bırakmaz; bırakmayacak da!..”
Çok doğru... Bu millet; sırtına “üniforma” ve “cübbe” giyerek “darbe teşebbüsü”nde bulunanları affetmez!..
Zaten affetmeyeceği için de 30 Mart’ta AK Parti’ye yüzde 46 oy verdi... Zaten affetmeyeceği içindir ki, “Paralel Yapı’nın inlerine gireceğiz” diyen Tayyip Erdoğan’ı ilk turda “Cumhurbaşkanı” yapacak!..
Ekrem Dumanlı’nın, 5 yıl önce “Ergenekon” için söylediği sözü, 5 yıl sonra biz de “Paralel” için söyleyelim;
“Unuttukları bir şey var: Bu saatten sonra Paralel Dâvâsı’nı hiçbir güç örtbas edemez!”
Zira, bu millet; “Millî irade yoluna mayın döşeyenlerin peşini bırakmaz!”
Bırakmayacak da!..
*********************************************************************
Ah, ahh... Bir zamanlar “gözaltı”lar böyle miydi?!?
Kasım 1999’da; “iftira” olduğu sonradan bir “itiraf”la ortaya çıkan “saçma bir suçlama” ile “gözaltına” alındığımda, üzerimde ne var, ne yoksa çıkartmışlar ve bir “tutanak” tutup, poşete koymuşlardı!..
Hatta, “intihar edebilir” düşüncesiyle, “ayakkabı bağcığı”nı ve “kemer”imi bile çıkarttırmışlardı!.. Çok ağrıma gitmişti ama, “kurallar böyle” demişlerdi!..
Tamam, “kurallar böyle” de; bana işleyen kurallar “Paralelci polislere” niye uygulanmadı?
Şu hâle bakın;
Adamlar gözaltında ama “gözaltı selfie’si”ni andıran fotoğraflar, paralel gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanıyor!..
Peki, hani kural?..
Adamlar, güya gözaltında ama, “telefon”ları özgür!.. Biz, o zamanlar sadece “avukatımızla” görüşebilmiştik ama bugün, polisler, neredeyse “aileleri” ile görüşecekler!.. Kaldı ki; “ailenin milletvekili” Hakan Şükür’le görüşüp, “Nezarethane Hatırası” bile çektirdiler!..
N’ooluyoruz beyler?..
Orası “nezarethane” mi, yoksa “babanızın çiftliği” mi?..
Hani, “hukuk herkese lâzım”dı, hani “kanunlar önünde herkes eşit”ti?..
Bu mu hukuk, bu mu eşitlik?..
Savcı beyler sonunda uyanmış ve “telefon”ları toplamışlar ama, “Selfie”sini çeken, Üsküdar’ı aşmış!..
Üstelik, hâlâ;
“Mağdurum da mağdurum”u oynuyorlar!
yeniakit