Dün İnanç Özgürlüğü Günü idi!

Abdurrahman Dilipak

Dün İnanç özgürlüğü günü idi, ama basında yine bir ezan tartışması vardı. "Milas'a bağlı Gökçeler Köyü Camisi'nde görev yapan imam Süleyman Akgedik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sabah ezanını okuduğu için köyün eski muhtarı M.P'nin kendisini 'dövmek ve köyden atmakla' tehdit ettiğini iddia etti." 12 Haziran'da yaşanan olayın haberi aynı güne denk geldi..
Bu yıl aceleye geldi, ama gelecek yıl çok daha etkin bir şekilde yaşanabilir bugün..
Herkesin inandığı gibi yaşadığı, düşüncesini özgürce ifade edebildiği bir dünya için yılda bir kez olsun, nereden nereye geldik diye arkamıza dönüp bakmamız, sonra da gelecek bir yılın hesabını yapmamız gerek..
Bugün vesilesi ile bazı dernekler bildiri yayınladı. Kimi gitti Menderes'in mezarı başında dua etti, kimi panel düzenledi..
Biz inanç özgürlüğünden söz etmeye devam ededuralım, yine sınavlara öğrenciler başörtülü alınmadılar. Heybeliada ruhban okulu meselesi çözülmedi. İmam Hatipler ve zorunlu din dersleri, bu okul ve derslerin müfredatları hâlâ sorunlu..
Mesela hiç düşündünüz mü, neden verdiğiniz zekat ve fitreleri vergiden düşmüyorsunuz?
Daha sıra oraya gelmedi.
Bugünlerde Haccı tartışıyoruz. Hac ve Umre konusunda engeller, fiyat, sorunlar bir yumak gibi. Bunlar yetmiyormuş gibi, şimdi bir de Domuz gribinin Hacca engel olup olmayacağı tartışması başladı.
Bir zamanlar her sene Hac mevsiminde Suriye'de Kolera çıkardı. Şimdi hani Dünya Sağlık Örgütü bir uyarıda bulunsa da birileri bu işi yasaklasalar.
Hani bu arada mesela Futbol karşılaşmaları, plajlara filan da yasak getirsek mi aceba! Diğer turistik faaliyetlere bir sınırlama sözkonusu edilebilir mi, yoksa devletimiz Hacıları daha mı çok seviyor ve bu tedbirleri sadece Hacılar için alıyor olacak?
Birileri düne kadar dine dışarıdan saldırıyordu, şimdi birileri bu işi sulandırmaya çalışıyor gibi sanki.. Birileri bizi bize kırdırmaya çalışacak.. Mehdi tartışmaları, fıkhi konular, mezhebi ihtilaflarla ilgili birileri ortalığı bulandırmak için ne lazımsa yapacak sanki..
Bizim de kendimizi ciddi anlamda özeleştiriye tabi tutmamız gerek.. Eleştirilere karşı tahammüllü olmayı öğrenmemiz gerek. Ama kimin liderine, örgütüne, şeyhine dokunacak olsanız, siz onlara bir söyleseniz onlar size bin söyleme hakkını buluyor kendinde. Hakaretin, tehdidin bini bir para.. Başkalarına ne derseniz diyin ya da onlar kime ne derse desin, ama siz onlara soru bile sormayacaksınız! Onlardan değilseniz ve hele bir de eleştiriyorsanız, akıllarına geleni söylemekte bir beis görmüyorlar..
Mesela kendileri misal olarak iktidar karşıtı ise, ajan, hain, işbirlikçi diyebilirsiniz. Vatanı satıyor olabilir, "Amerika'nın ve İsrail'in adamı" da olabilir, yabancı ülkelere uşaklık ediyor olabilir ve tabii siz de onları bir başka açıdan destekliyorsanız, siz de bu oyunun bir parçası olarak aynı suçun kapsamına dahil olacaksınız.. Ama başkası kendileri için bunun binde birini söylese, bu soru, ya da iddianın gerçek olup olmadığına bakmaksızın, bu iddiayı bu açıdan sorgulamadan, sizin için demediklerini bırakmayacaklardır.. Peki iktidara karşı gündemdeki, deşifre olan kirli planlar karşısında söyleyecek bir çift sözleri yok mu bunların. Hani bir kavme/topluluğa düşmanlığımız bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecekti..
Tamam ön yargılı olmayalım ama, kuşkularımızı ifade eden sorular sormamızdan kim, niçin rahatsız olsun ki?
Kalkancı olayı ya da Ergenekon çatısı altında yaşananlar konusundaki tecrübeler sebebi ile daha kuşkucu olma hakkımız yok mu? Sütten ağzı yananlar, yoğurdu üfleyerek yerler..
Aşırı tepki ve öfke, aslında başka ihtimalleri de akıllara getirmiyor değil..
Bütün bunlar gösteriyor ki, din ve dindarlar bir şekilde belli merkezlerin gündeminde kalmaya devam edecek.. Bu yaşanan olaylardan hepimizin ders alarak ihtiyad etmesi gerekiyor.. Sadece başkalarından değil, herkes kendi nefsinden de bir şekilde şüphe duymayı öğrenmesi gerek..
Sahi, Din Özgürlüğü nedir? Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre, din ve vicdan özgürlüğü nedir?
Söz konusu iki beyannamenin altında da T.C.'nin imzası da bulunmaktadır. Buna göre:
-Birey ve topluluk olarak dinini özgürce öğrenebilecek ve öğretebilecektir.
-İbadetlerinde adap ve erkanını (ritüelleri) serbestçe yerine getirebilecektir.
- İnancını yaşamak, dinini tebliğde bir çekince, sakınca, kınama, yasaklama ve her hangi bir engel ile karşılaşmayacaktır.
-Mabedini kendi anlayışlarına göre inşa edebilecektir.
Ezanla ilgili dün yayınlanan bir bildiride ayrıca şunlara vurgu yapılıyor: "Din ve vicdan özgürlüğü, özgürlüklerin kilit taşıdır, çatısıdır. Kavşak noktalardır. Din özgürlüğü, ötelenemez, üstü örtülemez bir haktır. Din özgürlüğü özgürlüklerinin öncüsüdür, ölçüsüdür. İnanç ve fikir hürriyeti, yaşama hakkından önce gelir. Çünki insanı insan yapan, onun hayatını kutsal kılan değer, onun inancının ve fikrinin olmasıdır.. Bu değerlere engel olmak, insanın insan olmasına karşı kurulan bir tuzaktır.."
Aslında şu dini vergiler ve dini vakıflar konusunu da artık yavaş yavaş dillendirmeye başlamamız gerekmez mi?
Selâm ve dua ile.

Vakit