Dünün tetikçileri, bugün etikçi kesildi!
Ne oldu?.. Sonunda, "dut yemiş bülbül"e döndüler... Daha düne kadar "aslan gibi kükrüyorlar"dı... "Belge" ortaya çıktıktan sonra, aynı "aslan"lar, "miyav"lamaya başladılar...
Vakit"in yayınladığı "Telekom faturası"na itibar etmiyorlardı... "Biz" diyorladı, "Telekom"un belgesine değil, Turkcell"in belgesine itibar ederiz!.. En kısa zamanda Turkcell"in kayıtlarını açıklayacağız!"
Açıklayamadılar!..
Asla açıklayamazlar!..
Çünkü, Vakit"in Ankara Bürosu ile CHP Genel Sekreteri Önder Sav arasında, "44 dakika 6 saniye" süren bir "görüşme"nin varlığı, sadece "Türk Telekom kayıtları"nda değil, "Turkcell kayıtları"nda da var... Ama CHP, bunu açıklayamıyor... Eğer açıklarlarsa, "hepten rezil olacak"lar!.. Şimdilik "geçiştirmeye" ve olayı, küllendirip "unutturmaya" çalışıyorlar!..
Ama, ne yaparlarsa yapsınlar;
Bu saatten sonra; bu mızrak, çuvala sığmaz!..
Kabul edecekler!..
Başka çareleri yok, "telefonun açık unutulduğunu" kabul edecekler!..
Tabiî, ondan sonra da; "Vali Mehmet Ali Serindağ"ın CHP"de işi ne?" sorusuna cevap verecekler!..
Çünkü M.Ali Serindağ, nihayetinde "devletin valisi"dir, "CHP"nin valisi" değil!..
Öyle ya;
Nevzat Tandoğan örneğinde olduğu gibi; "CHP il başkanları"nın aynı zamanda "vali" oldukları "tek partili dönem"ler çoook gerilerde kaldı!..
BU GÖRÜŞME ETİK Mİ Kİ?!?
Her neyse... Biz, olayımıza dönelim... "CHP kurmayları" ve "CHP yandaşı" kalemşörler, "çaldıkları minareye kılıf uyduramayınca" başladılar yandan yandan kıvırmaya!..
CHP yandaşları; "Vakit"in belgesi"ne karşılık, CHP"den gelecek belgeyi beklemeye başladılar... Gelmeyince de başladılar, gündem karartmaya!..
Neymiş;
"Vakit"in yaptığı etik değil"miş!..
Vakit"in yaptığı, "özel hayatın gizliliğini ihlâl"miş!..
Başımza "etikçi" kesilen "tetikçi" meslektaşlarımıza, sadece şunu sormak istiyorum:
"Bir Vali"nin, hem de mesai saatleri dahilinde CHP Genel Sekreteri ile görüşmesi ve ona siyasi taktikler vermesi etik midir?"
Ki, bu ziyaret bir "nezaket" veya "başsağlığı" ziyareti değil, tamamen "Hükümet"i çekiştirmeye" ve "CHP"ye seçim kazandırmaya" matuf bir siyasi ziyarettir!..
Başımıza "etikçi" kesilen "tetikçi" meslektaşlarımız, ilk önce, "baştan sona siyaset" kokan bu konuşmayı masaya yatırmalıdır!..
İlk önce, kendileri sormalıdır;
"Vali"nin CHP"de işi ne?"
İlk önce bu konuyu açıklığa kavuşturmalı, daha sonra "Vakit"in tavrı"nı konuşmalıdırlar!..
Ne yapmıştır Vakit muhabirleri?..
Vali M. Ali Serindağ ile CHP Genel Sekreteri Önder Sav arasındaki "siyasî konuşma"yı, Önder Sav"ın "açık telefon"undan dinlemişlerdir!..
Önder Sav, malûm;
Biraz "teknoloji özürlü" olmalı ki; kimi yerde "kameraların açık olduğunu" bilmeden, kimi yerde de "telefonunun açık olduğu"nun farkına varmadan konuşmakta ve bu konuşmaları medyaya "servis" etmektedir!..
Dileriz;
Yarın bir gün "başka bir şeyi"ni daha "açık" unutmaz da, bir skandala daha imza atmaz!..
Olur ya... "İnsanlık hali"dir... Yarın bir gün "evinin penceresi"ni veya "evinin kapısı"nı açık unutur da, "hırsıza davetiye" çıkarır!..
"Çantasının fermuarı"nı açık unutur da, partinin "belge"lerini saçar ortalığa!..
Öyle değil mi;
"Kameraların açık olduğunu" bilmeden konuşan, "telefonun açık olduğunu" bilmeden sohbete devam eden bir adam, yarın bir gün pekalâ "başka bir şeyi"ni de "açık" unutup, skandala yol açmaz mı?..
Eeee, "yaşlılık" başa dert!..
BUNLAR SIRADAN İNSANLAR DEĞİL!
Baştan beri savunduğumuz gibi;
Bizim olayımızda "dinleme" yok!..
Tam aksine, "dinletme" var!..
"Telekulak" yok, "kulak misafirliği" var!.. Bize yapılmış bir "servis" de yok!..
Vali ile yaptıkları görüşmeyi muhabirlerimize "dinleten" de, konuşmaları "servis" eden de, CHP Genel Sekreteri Önder Sav"dan başkası değildir!..
Buna rağmen, "Vakit"in dinlemesi"(!)nin "etik" olmadığını söyleyenlere bir çağrım var!.. Buyrun, şu "etik" meselesini masaya yatıralım ve üzerinde tartışalım;
"Etik olan dinleme hangisidir?"
Ben, kendi adıma söyleyeyim:
Önder Sav, "kamuya mal olmuş bir siyasetçi"dir... "Görüştüğü" kişi de, yine "kamuya mal olmuş bir vali"dir!.. Yani, her ikisi de, "sıradan insanlar" değillerdir!..
Dolayısıyla, yaptıkları, "özel bir görüşme" değildir!..
Olamaz da!..
Önder Sav, Vali Serindağ ile değil de; meselâ "eşi" ile, "çocukları" ile veya bir "akrabası" ile görüşmüş olsaydı; buna "kulak misafiri" olmak da, "konuşmaları yayınlamak" da, asla etik olmazdı!..
Ama, olay meydanda...
"CHP Genel Sekreterliği" makamında oturan bir zatın, en başta kendisi "etik olmayan bir tavır" sergiliyor ve "Vali" ile görüşüyor!..
Hem de, "siyasi" bir görüşme!..
Söyleyin Allah aşkına;
"Kendisi etik olmayan bir görüşme"ye "kulak misafiri" olmanın ve burada konuşulanları yayınlamanın neresi etik dışıdır?..
"Etikliği" tartışacaksak, ilk önce "bu görüşme"nin kendisinden başlayalım!..
TOPTAN-ÖZCAN GÖRÜŞMESİNİ KİM YAYINLADI?
Bunu böylece ifade ettikten sonra; gelelim, şu "özel hayatın ihlâli" safsatasına!..
Biraz önce de söyledim;
Bu olayda "özel hayatın ihlâli" yok!..
Öyle ya;
Sen "eşin"le, "oğlun veya kızın"la, ya da "sevgilin" yahut "metresin"le görüşmüyorsun ki!..
"Vali" ile görüşüyorsun!.
Kaldı ki;
Bu olayda, "kulak misafirliği" için sarfedilmiş "özel bir çaba" yok!..
Buna, dense dense;
"Neye niyet, neye kısmet" denir!..
Çünkü muhabirlerimiz; Önder Sav"ı, kendisinden "görüş almak" için aramışlar, ama kısmetlerine "görüşme" çıkmıştır!..
Bütün bunlara rağmen, hâlâ "etikçilik" tartışması yapan "tetikçi" meslektaşlarıma derim ki;
"Aynanın karşısına geçin!..
Bir de kendinize bakın!"
Hele söyleyin bakalım;
Önder Sav-Vali Serindağ konuşmasına "açık telefon"dan kulak misafiri olmak ve bu "siyasi konuşma"yı yayınlamak "etik değil"dir de, TBMM Başkanı Köksal Toptan ile YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan arasındaki "özel diyaloğu" yayınlamak etik midir?..
Bilmeyenler için hatırlatayım... 15 Aralık 2007 günkü gazetelerde, "Aman sus hoca!.. İpimizi çekerler" başlığı ile bir diyalog yayınlanmıştı!..
"Sadece TBMM TV tarafından çekilen görüntülerde Toptan ile Özcan arasındaki diyalog şöyle gelişmişti:
Köksal Toptan: YÖK ile ilgili söyleyeceğiniz varsa...
Y.Ziya Özcan: Hayır, yok hocam. Mümkün olduğu kadar bu işten kaçınıyorum.
Köksal Toptan: Arada sırada bu konularla ilgili katılım için cevap da vermek lazım.
Y.Ziya Özcan: Hem Sayın Cumhurbaşkanı tavsiye etti, hem de Sayın Başbakan. "Aman hocam" dedi, "Bir şey söylersin, ipimizi çekerler" dedi.
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan"ın neden basının karşısına çıkmadığı ve soruları yanıtlamadığı da bu itirafla anlaşılmış oldu."
Bu diyaloğu, "basına kapalı bir görüşme" olduğu halde yayınlayıp "etik-metik" dinlemeyenlerin, Vakit"e etik dersi vermeye hakları yoktur!..
MİKROFONLAR AÇIK UNUTULUNCA!..
Sırası gelmişken, bir örnek daha vereyim...
24 Ocak 2008 tarihli gazetelerde yer alan bir haberi, buyrun birlikte okuyalım:
"Maliye Bakanı Kemal Unakıtan"ın 2007 bütçe sonuçlarını değerlendirmek için düzenlediği basın toplantısının kahvaltı bölümünde mikrofonlar açık unutulunca, bakan ve bürokratlar arasındaki ilginç diyaloglar kamera kayıtlarına yansıdı.
Kayıtlara göre Unakıtan, bürokratının, "Yeni YÖK Başkanı"nın havası değişmiş. Gayet güzel sözler söylüyor" yönündeki sözlerine "İsterse söylemesin" yanıtını veriyor.
Dünkü kayıtlardan Unakıtan"ın konuştuğu iki bürokrattan birisinin Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci olduğu anlaşılıyor.
Diğer bürokratın ise oturma düzeninde Unakıtan"ın sağ tarafında yer alan Maliye Müstaşarı Hasan Basri Aktan olması ihtimali ağırlık kazanıyor. Açık mikrofondan yansıyan üniversiteler ve YÖK"le ilgili ilginç konuşmalar şöyle:
- Bürokrat: Yeni YÖK Başkanı"nın havası değişmiş. Gayet güzel sözler söylüyor?
- Unakıtan: İsterse söylemesin...
- Bürokrat: Bu ortamdan faydalanıp üniversite reformunu da yaparsak hükümet olarak Sayın Bakanım çok ciddi başarı olur.
- Bürokrat: 300 milyona yakın, üniversitelere iyileşme yapıyoruz yıllık. Gülüp oynasınlar...daha sesleri çıkmaz.... Tarifeyi de ufak bir rötuşla geçiştiririz böylece..."
Şimdi söyleyin Allah aşkına;
"Mikrofonların açık olduğu" unutularak yapılan konuşmaları yayınlamak "etik"tir de, "telefonların açık olduğu" unutularak yapılan konuşmaları yayınlamanın neresi etik dışıdır!?.
Siz yayınlayınca "gazetecilik" oluyor da, Vakit yayınlayınca mı tu kaka oluyor?..
Meslektaşlarıma tavsiyem; şu "haspama da yakışır" mantığından kurtulsunlar artık!..
"İlkeli" olsunlar, "tutarlı" olsunlar!..
"CHP dolmuşu"ndan da insinler!..
Zora geldiler mi, kıvırtmasınlar!..
-------------
Dini, rejime değişenler!
Yaşadıkça, bakalım daha neler göreceğiz?.. Seçim meydanlarında "Kur'an-ı Kerim"ler öpüp, "şeriatçıdan daha şeriatçı" nutuklar atan "Nurlu Süleyman"ımızın; sonunda, "Kraldan fazla kralcı", pardon "Laikçiden daha laikçi" olduğunu gördük ya, bakalım haha neler göreceğiz...
Efendim, geçtiğimiz yıllara kadar hiçbir "hafıza sorunu" yaşamayan Süleymanımız Demirelimiz, duydum ki, "mantık özürlü" olup çıkmış!..
Geçenlerde bir yerlerde demiş ki;
"Namaz kıl, oruç tut, başını ört" dersen, bu bir "mahalle baskısı"dır!..
Ammaaa; "Namaz kılma!.. Oruç tutma!.. Başını aç!" dersen, bu "baskı" olmazmış!.. Çünkü, "rejim böyle istiyor"muş!..
Açık ve net söylüyorum... Demirel'in naaşı "musalla taşı"na gelip de, imam efendi "hakkınızı helâl edin" dediğinde, ben "imam baskısı"na karşı çıkıp, "hakkımı helâl etmiyorum" diye haykıracağım!..
Öyle ya, laiklikte "hakkın helâli" diye bir şey yok!..
vakit