Dünya görüşümüze mi yoksa, günlük siyasete göre mi bir kültür siyaseti?

Selâhaddin Çakırgil

Son zamanlarda, özellikle de‚‘muhafazakâr' diye nitelenen kesimlerde gündemde olan veya gündeme getirilmeye çalışılan bazı isimler var, edebiyat ve fikir dünyamızdan..

Bunca yoğun siyasî tartışmaların içinde böyle bir konuyu gündeme getirmek de bir ihtiyaç haline gelmiş olabilir.

Nitekim, geçenlerde bir ilin Belediye Başkanı olan bir dost, ‘Biliyor musun, bu anayasa değişikliği sırasında iki parti arasında oluşan uzlaşma başka alanlarda da etkisini gösterdi, eskiden hiç renk vermeyen bir Gn. Mr. Yard, şimdi bana, cesaretle ve eliyle kurtbaşı işareti yaparak ideolojik kimliğini söylüyor..' diyordu.

***

Geçen gün, Üsküdar’da bir kültür merkezinde birkaç gençle bir çay içecek kadar süren bir kısa sohbet sırasında, onlar da konunun başka yönlerinden rahatsızlıklarını dile getirdiler, ‘eskiden olmayan bir güç gösterisiyle karşılaştıklarını, bizim inanç birliğini esas alan dünya görüşümüzü bastırmak istercesine bazı çevrelerin bir kavmi yücelten bir dil kullandıklarını' yakınarak anlattılar.

***

Bir diğeri de, ‘Son zamanlarda özellikle bir takım kültür merkezlerinde ısrarla ve her vesileyle N. Topçu okumalarına ağırlık veriliyor. Bunun sebeb-i hikmeti nedir?' dedi..

Bu husus, aslında başkalarının da dikkatinden kaçmıyor. Topçu merhum, elbette bir fikir adamı idi ve gençlik yıllarında fakir’i de az etkilememişti.

Onun fikirlerinin de anlatılmasında ve anlaşılmasında elbette fayda vardır.

Ama belli isimlerin ısrarla o merhumu anlamak için tahlilci bir yaklaşım sergilemeyip, sadece yüceltici bir dille idealize etmeleri bir yanlışı telkın ediyor, karşımıza ideal bir tefekkür âbidesi öncü çıkarılıyor.

Sözgelimi, onun İslam anlayışında sadece türklük değil, Anadolu coğrafyası da vardı, kutsanmış olarak.. Hattâ, ırkçı olmadığı söylense bile, o yönde  fikirleri vardı. Nitekim, ‘katıksız, saf bir millet' anlayışını anlatırken, -özetle‘yüzü ve bedeni bizimkine benzemeyen, karga burunlu, yeşil yırtık gözlü, kurnaz ve sırtlan tipli soyların asil Anadolu halkına karıştığı'ndan yakınırdı.. (Yarınki Türkiye, S.131-140)

Evet, son zamanlardaki siyasî ittifaklardan cesaret alan birileri sisli havadan istifade etmeye kalkışanlar bilsinler ki, bizim dünya görüşümüz siyasî yapıya göre değil; tersine, siyasî yapı dünya görüşümüze göre şekillenmelidir..

Anlaşılmadan gündemde olmak mı?

Yeni nesillere cilâlanarak sunulan bir diğer isme de Sabah’ın 24 Şubat 2017 tarihli ‘Kitap' ekinde H. Bülent Kahraman değindi; A. Hamdi Tanpınar’ın son zamanlarda bir efsaneye dönüştürüldüğünü ve ona gösterilen ilginin neden olduğunun bilinmediğini yazdı..

Kahraman, Tanpınar’ın ‘bir düşünce adamı' olarak, ‘insanın gizli yanlarına‚ bir mum ışığı tuttuğunu, o nedenle de yarattığı gölgelerle daha da büyüleyici' olduğunu dile getiriyor; hayatta ilgi toplamamışken, şimdi ‘üstelik inanç krizi denebilecek bir gerilimin kıyısında dolaşan insanların yazarı' olduğu halde, hele de muhafazakâr kesimden ilgi görmesini de şaşırtıcı buluyor.

'Ben eski bir adamım, laikliğin kaldırıldığı gece uyuyamadım..' diyenTanpınar'ınİnönü’ye hayran, Batılılaşma‘nın tüm değerlerini içselleştirdiği, Batı ile arasında kültür planında tek bir sorununun olmadığı', (…)geçmişi bir nostalji ve mitoloji olarak kavradığı, (..) Tek kaygısının, ‘estetik‘ olduğu..' şeklindeki tespitler de ilginç..

***

Bu vesileyle belirtelim ki, 10 yıl başbakanlık yapan Adnan Menderes ve arkadaşlarının, 27 Mayıs Askerî Darbe rejimince idâma mahkûm edilmesi üzerine, Tanpınar gibi şair birtefekkür adamının, ‘Onları bir defa idâm etmek yetmez, 100 kere idâm etmeli..' gibi kin kusan satırlar yazmasını anlamak kolay olmasa gerek..

***

Kahraman, Tanpınar’ın, ‘2. Dünya Savaşı‘nın getirdiği varoluşculuk ve öncesinde de Nietzsche'ci nihilizmle biçimlenen bir yazar olduğunu, (…) O zaman ortaya bambaşka bir Tanpınar çıktığını' da söylüyor.

Yanlış mı?

stargazete