G-20 zirveleri, sadece finansal sorunları, varolan ekonomik krizin konuşulduğu bir platform olmaktan çıkıp, BM Güvenlik Konseyi'nin yerine mi geçecek? Yeni küresel denklem, Türkiye'nin de içinde bulunduğu G-20 zirvelerine göre mi şekillenecek? Güverlik Konseyi'nin beş daimi üyesinin sınırsız yetkisi, bugünkü küresel güç yapılanmasının önündeki en büyük engel. Ya yeni daimi üyeler belirlenecek ve bu sayı artırılacak ya da Güvenlik Konseyi'nin alanına giren bir çok konu G-20 zirvelerinde ele alınacak. Türkiye'nin resmi politikası da G-20 platformların güçlendirilmesine yönelik.
Bu yüzden, zirveleri özellikle izlemeye çalışıyoruz. Londra zirvesi; üye ülkelerin birinci-ikinci sınıf şeklinde ayırıma tâbi tutulmasına ilişkin skandal, Kanada zirvesi, ekonomik krize çözüm bulma konusunda ülkelerin pozisyonlarının arka planlarında neler yattığı, Anglo-Amerikan cephenin varolan ekonomik sistemde köklü değişikliklere neden izin vermediği, sistemik değişim ile küresel iktidar arasındaki ilişkinin nasıl çözümsüzlük ürettiği gibi konular bir zirvelere ilişkin tartışmalarla daha bir netleşiyor.
Yeni bir G-20 zirvesi yaklaşıyor. 11-12 Kasım'da Seul'de yapılacak (bir yılda ikinci kez) zirve, umarız daha öncekiler gibi başarısızlık örnekleriyle sona ermez. Önceki zirvelerde, krizin çözümüne yönelik gerçek anlamda ileri bir adım atılamadı. Varolan ekonomik sistemin patronları, bu sistem üzerinden küresel siyasi ve askeri gücü elinde bulunduranlar, bu gücü yeni üyelerle ya da dünyanın geri kalanıyla paylaşmayı reddettiği için olmadı bu. Çözümün tek yolu var; yeni güçlerle, aktörlerle bu imtiyazı paylaşmak. Şimdilik buna hazır görünmüyorlar ancak zaman ve güç kaymaları ister istemez bunu zorlayacak.
Çünkü bu kriz, sadece finansal ya da ekonomik kriz değil. Temelde bir küresel iktidar krizi, yönetim krizi. Bu yüzden de çözümsüzlüğü sonucu sadece ekonomik kaos olmayacak. Çok ciddi siyasal ve sosyal sorunlara yol açacak, jeopolitik çözülmeyle sonuçlanacak. G-20 zirvelerinde aşılamayan konu bu. Başarısızlık da buradan geliyor. Yeni siyasi, ekonomik başkentler, güç kaymaları, eksen değişimleri kaçınılmaz. Türkiye dahil, bir çok ülke bu köklü değişime yelken açıyor. Kriz içindeki merkez ülkeler ise buna direnmeye çalışıyor.
Seul'de toplanan ve zirveye hazırlık toplantısında, kur savaşlarına ilişkin bir ateşkes üzerine bazı sözler verdiler. ABD ve İngiltere'yi yıpratan Çin'in yükselişi, para birimini dolara sabitlemesi, ABD'nin de kur üzerinde spekülasyonları yıpratıcı bir ticari savaş olarak kendini gösteriyordu. Aynı toplantılarda IMF'nin yönetim halkasının genişletilmesi, gelişmekte olan ülkelerin de yönetime alınması konuşuldu. Bu çerçevede Türkiye'nin de yönetime girmesi söz konusu. Bakalım G-20 liderlerinin katıldığı zirveden ne sonuç çıkacak! Bu gelişmeler olumlu ama varolan sistemin sürmesine yönelik çok güçlü direnç devam ediyor. Bu direnç aşılmadan da hiçbir çözüm üretilemeyecek.
Çünkü bazı ihtimaller gerçekten endişe verici. Önümüzdeki üç yıl içinde bu çözümsüzlük devam ederse, jeopolitik çözülme dediğimiz güç kayması çok daha belirgin olacak. Her ne kadar krizin sonuçları ürkütücü olsa da, bu çözülme ve yeniden yapılanma Türkiye'nin ufkunu açan, onu merkez ülke olmaya doğru iten bir süreç. Batı içinse bir gerileme ve sorunlarla dolu gelecek öngörülüyor. Mesela;
Önümüzdeki birkaç hafta içinde, yeni önlemler, kısıtlamalar içeren planların açıklanması İngiltere'de ciddi sosyal krizlere neden olacak. Fransa'daki örneği izliyoruz. Yine Kasım seçimlerinin sonucu, ABD'de benzer bir sıkıntıya neden olabileceği söyleniyor. Önümüzdeki birkaç yıl içinde dünya, özellikle de ABD, kriz öncesine dönebileceği son şansı da kullanamazsa, hem sosyal kaos hem de çözülme ciddi anlamda hızlanacak, BRİC ülkeleri ile gelişmekte olan yeni güçlerin Batı ile ayrışması geri dönülmez noktaya gelecek.
Kontrolden çıkmış bir küresel sistem gerçeğinin artık kabul edilmesi gerekiyor. Bu gerçekle yüzleşmeyi erteleyenler bu yüz yılı feci zararlarla geçirecek. Varolan ekonomik sistem, dünya genelinde finansal temelini kaybedecek. Küresel sistemin büyük oyuncularının ve blokların çıkarları daralacak. Bu iki gerçeğin yanında uluslararası sistem çözülecek. Büyük oyuncularda stratejik değişimler olacak.
Kur savaşlarına yönelik geçici ateşkes için ABD'nin Çin'le ilgili raporu hasıraltı ettiğini, Sarı Deniz'de yapılacak askeri tatbikatı iptal ettiğini hatırlatalım. Çözümsüzlük devam ettikçe ticaret savaşları sertleşecek. Batı piyasaları ardı ardına saldırılara maruz kalacak. Bu sürecin ne tür bloklaşmalara, ayrışmalara, güç kaymalarına, çöküşlere, yükselişlere yol açacağını düşünmek ve ona göre hazırlık yapmak, üzerinde en çok düşünülmesi gereken şey. Gerisi günlük malumat...
yenişafak