Kripto tipler cemaatin talimatı ile hareket etmezler.. Onlar başka merkezlerden gelecek sinyallere bakarlar.. Böyle bir durum ya sistemin uluslararası aktörlerinin de bu yönde bir karar vermesi ile mümkün ya da bu adamlar durumun vehametini görüp kendiliğinden yardıma koştular ve uluslararası sistemin bu konuda vaziyet alması için inisiyatif üstleniyorlar..
Bu iş AK Parti-cemaat hesaplaşması değil, bu uluslararası sistemin cemaat vasıtası ile AK Parti üzerinden İslam dünyası ile hesaplaşması.. Büyük fotoğraf bu. Bu hesaplaşma AK Parti’ye ülke içinde ve İslam dünyasında verilmek istenen rolün reddedilmesi ile ilgili.. Yani dershane filan işin kandırmacası..
MİT’e yönelik saldırılar, aslında iktidarı teslim alma hamleleri. İHH’ya saldırılar ise, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden İslam dünyasına açılımların engellenmesine yönelik hamleler..
Cemaat denen yapı, tek bir yapıdan oluşmuyor. Bu hareket yeni başlamış bir hareket de değil.. Ta işin başında Hilafeti buzdolabına kaldırırken de birtakım planlar yapılmıştı. Menderes dönemi de bir proje idi.. 60 darbesinin 12 Mart’ın da bir din projesi vardı.. 12 Eylül’de de bu iş ciddi bir şekilde ele alındı ve Diyanet üzerinden dine ve dindarlara ayar verilmeye çalışıldı.. Sufi ve Şii düşmanı Vehhabilikte, Şii ve Selefi’yi tekfir eden Sufi akımların ortaya çıkmasında ya da Sünnileri ve Selefileri Yezidi gören Şii anlayışında da bu uluslararası güçlerin provokasyonlarını görmek mümkün..
Özal’ı siyasete taşıyan süreç ya da Çiller’in bir gecede hidayete erip Erbakan’la koalisyon kurması da tabii bir süreç değildi.. 12 Mart’ta Erbakan’ın İsviçre’ye gitmesi, sonra gelip MSP’yi kurması gibi.. Sanki “Muhtar bile olamaz” denen Erdoğan’ın milletvekili seçilip başbakan olması çok mu olağan bir hadise idi.. Baykal nasıl öyle bir gecede hidayete erdi de bu plana destek verdi ki! Erdoğan’ın şiir okudu diye mahkûm olması gibi, yeniden siyasete taşınması da hukuk açısından garipliklerle dolu idi. İşte bu garipliklerin hepsinin arkasında bu garip yapı var! Savaşlar, darbeler, terör, ekonomik krizler bu garip yapının müdahalesinin eseri genellikle.. Bu garip yapının kadrosunda her zaman şeyhler de var fahişeler de.. Gazetecisi de var, işadamı da, bürokratı da, politikacısı da.. Yok yok yani!
Yine hemen belirtelim ki, bu adamlar sadece dindar ve dini karakterli kişi ve yapılarla çalışmıyorlar sadece.. Aralarında herkes var! Sadece Türkiye’yi değil, İslam dünyasını istiyor. Daha doğrusu bunu cemaatin sponsor olan uluslararası sistem istiyor.. İslam dünyasını teslim almak istiyorlar. Türkiye bunun ilk kazanımı ve merkez üssü olacak! Ardından bu proje tüm İslam coğrafyasına yayılacak.
İngilizler Şerif Hüseyin’i niçin Halife yapmak istiyor idi iseler bu proje de aynı gayeye hizmet edecekti.. TSE damgalı bir dinin yerini “Euro İslam” alacaktı.. İsrail’in varlık ve güvenliğine, batılı kavram ve kurumlara, Amerika’nın stratejik hedeflerine ve uluslararası düzene karşı tehdit oluşturmayan “dine karşı yeni bir din” icad edilecekti..
Bazılarına bu yapıyı anlatsanız da anlamazlar. Daha doğrusu anlamak istemezler. Hatta bu yapının içinde olsalar da. Hani derler ya “ol mahiler ki, derya içeredir de deryayı bilmezler” İşte öyle bir şey..
Aslında biz bu yapılarla ilk kez yüzleşmiyoruz.. Ya da inanç sistemleri, reform girişimleri ilk kez olmuyor..
Geçen gün Türk dizilerinde oynayan bir sanatçı, dizilerde toplum mühendisliği yapıldığını, “özgür ve Müslüman” karakterinin desteklendiğini, bu karakterin Türkiye üzerinden Arap dünyasına, İslam dünyasına pazarlandığını söyledi.. İçki de içerim, aşk da yaşarım, Müslüman da olurum havasında bir algı! Bir adım ötesinde lezbiyen ve homoseksüel evliliklerinin bağımsız camilerde dini şekilde nikahlanmalarını sağlamak..
Sistem Sünnisine de, Alevisine de, Selefisine de ayar çekmek istiyor..
Yaşanan süreçte, sadece din algısı değil, tarih algısı da değiştirilmeye çalışılıyor.
Bu kez “topyekun saldırı” sadece askeri değil, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel derinliğe sahip!
Bu işe kenarından kıyısından bulaşanların ağzını bıçak açmıyor.. Sır vermiyorlar.. Bunları eleştirirsen kıyameti de kopartıyorlar.. Kendilerine bir şey söyleme de kime ne dersen de, umurlarında değil.. Her şey sır ve her zaman her yerde takiyye! Gayeye giden her yol meşru. Sonunda öyle bir noktaya geliyorlar ki, artık geri dönüşleri de mümkün değil. Kendi yalanlarına kendileri de inanmaya başlıyorlar.. Aklın sınırlarını zorlayıp, esoterik bir dünyaya sığınıyorlar. Kehanetler, cifirler, yıldız hesapları.. Sonunda kendileri de işin içinden çıkamayacakları bir noktaya geldiklerinde tek çözüm Mehdiyet ve Mesihiyet oluyor. Kıyamet teolojisine sığınıyorlar..
Söyleyeyim, bunların kadrolu Mehdi’si de hazır. İşaret bekliyor olmalı!. Fosfor emdirilmiş kumaştan cübbesi ile gece karanlığında çevresine nurlar saçarak yürüyen bir Mehdi’nin peşinden koşacak o kadar çok insan var ki. Kalkancı olayını hatırlayın!
Aman dikkat! Bu hikaye bugünden yarına bitmeyecek.. 25 yıllık bir projenin bir ayda ortadan kaldırılması çok kolay değil. Durmak yok, yola devam, bakalım kimin yolculuğu nerede bitecek! Selâm ve dua ile..
yeniakit