Düzce'den

Merve Kavakçı

Gürcü şair Şota Rustaveli’nin Kaplan Postlu Şövalye adlı şah-eseri onuruna Düzce Üniversitesi’nce düzenlenmiş olan uluslararası sempozyumu konuşmaya devam ediyoruz. Ama önce, birkaç not: Üniversite, hem kent yani merkez, hem de perifer yani çevre-taşra hayatının güzelliklerini bir araya getirmeyi başarmış bir eğitim yuvası. Bilgi üretiminin sadece bilim dünyasına getireceği katkılarla değil, bilgi üretimi ile bunun insana ulaşması arasındaki vakit aralığını da minimalize etmeyi de hedefleyen, böylece de insanın hayatını iyi yönde nasıl değiştireceği ile de ilgilenen bir kurum. Önce de ifade ettiğim gibi, vizyoner bir liderliğin çalışmaları hemen dikkatinizi celbediyor. “Değer üreten üniversite” ifadesi tam da bunu anlatıyor. Yeşillikler içindeki bölgenin gelir geçer, kısa dönemli kalkınma projeleri ile meşgul edilmesi yerine, sürdürülebilirlik anlamında neler yapılabileceğini bize gösteriyor bu üniversite. Homeoterapi gibi alternative tıp çalışmalarından ekolojik korunma üzerine çevre merkezli araştırmalara, parkinson’s gibi çağımızın dermanı henüz bulunamamış hastalıklarına deva üretme gayretlerinden tarımsal atıkların ekonomiye katkı sunar hale dönüştürülebilmesine, ülkenin bir üniversite kapsamında oluşturulacak ilk botanik bahçesine kadar birçok ilklere ve fakat bence daha da önemlisi insanı hayatının bütün öğeleriyle birlikte bir bütün olarak bilimle buluşturan, yani holistik yani bütüncül, kavrayıcı olarak ele alan, en uygun tabirle bir külliyeden söz ediyoruz.

Gürcistan topraklarında Kral Tamar’ın hüküm sürdüğü yıllarda yani 1184-1213’de kaleme alınan eser her ne kadar Hindistan ve Arabistan topraklarında geçen hikayeler dizisini içerse de aslında gününün Gürcistan’ını anlatıyor. İktidar mücadelelerini, Yaratan ile münasebeti, imkansız kabul edilen ilişkileri, sosyo ekonomik sınıflandırmaları, gelenek, örf, adet ve toplumsal kabulleri ve daha bir dizi konuya kaynak oluyor. Sunduğu normatif perspektifte idealizmin alt yapısını oluşturan değerler sistemini görüyoruz. 1600 kıtadan oluşan manzumede, tabiat tasvirleri hikayenin kahramanları ile iç içe anlatılmış, bu tasvirler insanların seyrettiği birer manzara olarak kalmamış, kahramanların duygu ve hareketlerine de katılmıştır, diyor konunun ülkemizdeki eksperi Nana Kaçharava ve ekliyor “Eski ve çağdaş Gürcistan’da bu manzumeyi başından sonuna kadar ezbere bilenler vardı, hâlâ da vardır. Destandaki özlü sözler hâlâ kuşaklar için yol gösterici birer rehberdir.” Eserin bu denli içselleştirilmiş olması da güncel kalabilmesini sağlıyor. Öğreniyoruz ki her genç Gürcü kızının çeyizinde Kaplan Postlu Şövalye’ye mutlaka yer veriliyor. Gürcü halkı manzumenin belli kesimini özellikle hafızalarına yerleştirmiş asırlar boyu da muhafaza etmeyi başarmış. Sempozyum dahilinde Düzceli Gürcü gençlerin bize verdiği şiir ziyafetinde bunu açıkça gördük. Çocuklar sahnede, seyirciler yerlerinde bir ağızdan okudular. Düzceli gençlerin Gürcüce literatürüne hem hayran kaldım hem imrendim. Bir dil bir insan ise, o zaman çok şeyler yanlış yapılmış bu ülkede, bir kere daha gördüm. İslam’ın direği Arapça’ya ve dolayısıyla Kur’an’a ve yine aynı şekilde Osmanlıca’ya karşı alınan tavrı düşününce insan zihninde her şey yerli yerine oturuyor.

Şota Rustaveli bilge kişiliğiyle iyiliği emrediyor, kötülükten de men etmeye gayret sarf ediyor.

Mecnun derler Arap dilinde divane âşiga,

O ki deli divane olur maşukundan uzak kaldıkça,

Kimi tanrıya yakınlaşır, bu yolda yoruldukça,

Kimi ise yine esiri olur tutkularının güzellere yakınlaştıkça.

yeniakit