Egemen güçler arası bir iktidar kapışması..

Selâhaddin Çakırgil

Ergenekon Soruşturması" dolayısiyle gözaltına alınanlardan gazeteci Mustafa Balbay sorgulamayı anlatmış, uzun uzun.. İlginç yerleri de var, komik yerleri de..

Balbay, daha önce yaptığı nice görüşmelerin belirlenip, sorgulamada kendisine sorulduğundan haber veriyor.. Bazı askerî makamlarla yaptığı görüşmelerin gizlice kaydedilen videoları da gösterilmiş, kendisine.. Hattâ bir generalle, "Cum. gazetesinin askerî mekânlarda parasız dağıtılması imkanı ve bunun için 100 bin dolara ihtiyaç bulunduğunun konuşulduğu" bile kaydedilmiş.. Balbay, haklı gibi gözükerek soruyor: "Birçok görüşmelerim elbette oluyor.. Bunda ne var?" Aynı Balbay, benzer ilişkileri askerî makamlarla değil, hattâ sivil makamlarla, İslamî kimliği olan birileri kursaydı, yine, "insan haklarından istifade ediyorlar.." der miydi? Açık bir toplum olmanın imkanları herkes için sözkonusu olmalıdır, sadece "taife-i laicus" için değil.. Balbay ayrıca, "yargı"nın elindeki belgeleri ve bilgileri çok dikkatle incelediğini" söylemeyi de ihmal etmiyor.. Yani, tutuklananlar o muameleyi hak etmiş oluyorlar, bu duruma göre.. ATO Başkanı Sinan Aygün de sorgulamasında, teknik dinlemeye takılan bazı konuşmalarında "âbi" diye hitab ettiği bir kişinin kim olduğunu, "devlete olan saygısından dolayı açıklayamayacağını" belirtiyormuş.. Aygün bu arada, içeri alınışına çok içerlemiş ki, Balbay"ın dediğine göre, "Bunlar beni zorla başbakan yapacaklar.." diye mırıldanıyormuş.. Siyasî saiklerle hapse girmekle, başbakan olunabileceğini sanıyor.. Balbay, ayrıca içerdeki sorgulamaların muhtevasının dışarıya, hâkim veya savcılarca değil, AK Parti"nin adamlarınca sızdırıldığını söylüyor.. Ama, kendisi de epeyce şeyler yansıttığına göre..
Ergenekon Soruşturması konusunda hazırlık soruşturmalarının gizliliği veya yayın yasağı gibi gerekçelerle aylarca susan Hürriyet, artık, o iddialarını bıraktı.. Dün içerden sızdırdığı bilgilerden en ilginci, herhalde, sorguda polislerin em. orgenerallere önce "Paşa.." diye hitab etmeleri ve ama, onlar "susma hakkları"nı kullanınca, polislerin de hitab şekillerini değiştirip, "Bey" demeye başladıklarına dair olanı.. "Şener Paşa" yerine "Şener Bey!..
Bu arada Gen. Kur. eski Başk."larından H. Özkök ise, dünkü Hürriyet"te, "Eğer darbe teşebbüsleri olsaydı, askerî savcılık devreye girerdi.." diyor. Yani, elkoyma sözkonusu olmadığına göre, öyle bir teşebbüs de yok demektir.. Ne diyelim, tam bir asker kafası, işte..
Ayrıca, H. Özkök, "Her şey sonuçta hukuk çerçevesi içerisinde çözülecektir. Öyle olmalı.." diyor da, zât-ı âlileri, "Van Savcısı"nın başına getirilenlerdeki sorumluluğunu da düşünüyor mu? "Şemdinli İddianâmesi"nde, zamanın KKK. Büyükanıt da suçlanınca, onun hakkında soruşturma başlatılması için Gen. Kur. Başk. olarak, izin vermeyip, yolu tıkayan kimdi? Sonra da pişkinlikle diyecek ki, "Öyle bir şey olsaydı, savcılar devreye girerdi.."
Özkök, "Sokakta önümü kesiyorlar. Millet soruyor. Ben de bir cevab veremiyorum. Gerçekten halkın kafası karışık. Bu endişe edilecek bir durumdur." diyor.. Ama, konuştuğu kişilerin, halkın hangi kesimini oluşturduğunu da gözönünde bulunduruyor mu, em. Org. H. Özkök?
Özkök, tatil bölgelerinden biraz uzaklaşıp, Anadolu"da kasaba ve köy kahvelerine, câmi avlularına gitsin, oralardan sorsun durumu, bir de.. İnsanlar, Tayyîb veya Abdullah beylere mi, yoksa diğer siyasî parti liderlerine veya bazı kurumlara mı güveniyor.. Onlar sessiz büyük çoğunluk.. Görüşlerini ancak, sandıkta ortaya koyabiliyorlar.. Ve onlar bu zamana kadar, "paşa"ları çok duymuştur, ama, paşalar onları, hayır!..
*A. LATİF ŞENER, BAYKAL"IN MAVİ BONCUĞUNA MI KANDI?
Son gelişmelerle ilgili olarak değinilmesi gereken bir husus da, Baykal"ın, "Abdullah Beyi şahsen severim.. Ama, cumhurbaşkanlığı olmaz." ve Barolar Birl. Başk. Özdemir Özok"un da, "Keşke imam-hatibli bir başbakan olmasaydı" şeklindeki eski ısrarlarını sürdürmesi.. Kafalar hâlâ nerelere takılıp kalmış, ibretle görülmeli.. Ş. Eygi de, hâlâ, "Gül değil de, mesela, Sâmi Selçuk gibi birisi c. başkanı seçilmeliydi" diyor.. Sonra da, bu gibiler, kendi kafa karışıklıklarını bütün topluma mal etmeye çalışıyorlar.. Onlar, "karanlık bir odada, olmayan bir karakediyi yakalamaya çalışan kimseler" durumundalar..
Yine iyice anlaşılıyor ki, geçen sene, "C. başkanlığı" seçimi öncesinde, Baykal"ın, "Şener gibi bir aday göstersinler, ona destek veririz.." sözü, A. Latif Şener"in kimyasını alt-üst etmiş.. Baykal"ın gösterdiği o "mavi boncuk"un hiçbir itibarının olmadığını Şener anlamalıydı.. Çünkü, "Abdullah Bey"i severim, ama, onunla olmaz.." diyen Baykal karşısında Şener"in ne gibi bir özelliği vardır? Asıl problem, Abdullah Bey"in refikasının örtülü olması ise, Şener"in refikası hanımefendinin de, aynı dikkat ve hassasiyete sahib olduğu bilinmektedir..
1 yıl önce "akademik çalışmalar için, siyasete ara verdiğini" açıklayan Şener, birilerinin kafalarındaki karmaşaya kendisinin cevab vereceğini düşünmüş olmalı ki, şimdi ülkeyi kurtarmaya yeniden karar vermiş, "siyasete döneceğim" diyor.. "Bu andan sonra başkasının liderliğinde siyaset yapamayacağı"na dair sözler de ona aid ve içinde çok itiraflar var.. "Ben hayatımda hiç parti değiştirmedim. Belki benim dâhil olduğum partiler değişti" diyen de o.. Ama, bu cümleyi, aynen, Erkan Mumcu da, AK Parti"den acaib taktik hesablarıyla ayrılırken söylememiş miydi? Sonu ne oldu? Şener, kendi geleceğini de buradan çıkarabilir..
Evet, ihtirassız siyasetçi olmaz, ama ihtirasın fazlası, kişiyi, kendi kazdığı hendeğe yuvarlar.
Dünkü Hürriyet"te Çekirge"nin yazdığına göre, Şener"e Hikmet Çetin, Erkan Mumcu ve belki Demirel bile destek verecekmiş.. Siyasî hayatları tükenmiş kişilerin gölgelere dayanarak veya AK Parti içindeki bazı iç-muhaliflerin desteğini umarak, siyaset mi?
Şener, umarım, bunu anlar ve akademik çalışmalarına yönelir ve girdiği bu yolun kendisine hüsrandan başka bir şey vermeyeceğini söyleyenlere de kızmaz.. Ve AK Parti kapatılsa ve Tayyîb Bey, yasaklı konumuna düşürülse bilse, mevcud şartlarda milletin kime yöneleceğini kestirmek için de kahin olmaya gerek yok.. Erdoğan yasaklanırsa, kendilerine gün doğabileceğinin hayali içinde olanlar kafilesinde olmak, Şener"e yakışmıyor.
Bugün Tayyîb Bey öyle bir noktada ki; hattâ, onun yanlışlarının hesabını bile millet, Baykal"lara, Bahçeli"lere, Şener"lere yıkacaktır. Çünkü, onlar bir alternatif olamıyorlar.. Bunun böyle olduğunu anlayan Baykal"ın, şimdi, Hükûmet"in müdahalesinin olmadığını, olamayacağını bilmesine rağmen, "Ergenekon Soruşturması"nı da Erdoğan"ın kendisinin safdışı edilmek istenmesine bir "karşı hamle" olarak göstermeye kalkışmasının sebebi, bu.. Bu noktada, Erdoğan, kendisini çevreleyen mevcud şartlar içinde mâkul tedbirlerini alan, ama mütevekkil ve paniklemeyen bir sorumluluk tablosu sergileyerek nice oyunları bozuyor..
AK Parti kapatılsın veya kapatılmasın, mahkeme sonrasında, Türkiye, kısa sürede seçime gitmelidir.. Çünkü böylesine bâdireli bir durumdan sonra, halkın rey ve iradesi nasıl ortaya çıkarsa çıksın, asıl sorumluluk, halkın boynuna atılmalıdır.. Bunun için de, gelecek baharda yapılması gereken mahallî seçimler mi öne alınır, yoksa onunla mı birleştirilir; her ne olursa olsun, millet sahneye tekrar çağrılmalı, rey ve iradesi objektif olarak ortaya çıkarılmalıdır.