EGO

Abdurrahman Dilipak

Yok, hayır, “Elektrik, Gaz, Otobüs” işletmesinden söz etmeyeceğim.

Ego. Hani şu BEN var ya ondan söz edeceğim. “Ben yok biz var” deseniz ne yazar ki, o şişirilmiş bir “süper ego”dan başka ne ki! Tekil birey kolektif bir kimlik kazanınca kendini kutsamış mı oluyor.

Mesela, “ben çıkarım için ne gerekirse onu yaparım” derseniz, bu ahlaki bir davranış olarak algılanmaz. Ama “ben ulusal çıkarımız için ne gerekirse onu yaparım” derseniz bu erdemli, ahlaki bir davranış mı oluyor. Bir şeyin hak olup olmamasının sayı ile ne alakası var. Ha! Şu var, bir şey alenileşir ve toplum bu şeye tepki vermezse, toplumsal hafızada o iş meşruiyet kazanır. Ama bu meşruiyet, gerçek bir meşruiyet değildir.

Aslında hepimizin Hak’tan, Hukuk’tan yana olmamız gerek. Kuvveti değil, hakkı üstün tutacağız.  Herhangi bir iş hakka ve hukuka uygun değilse orada adalet yoktur. Adalet yoksa geriye kalan zulümdür. Allah da cahil ve zalim bir topluluğa yardım etmez. Zulm ile abad olunmaz. Amerika’daki olayların sloganında ifade edildiği gibi, adalet yoksa barış da yoktur. Adalet ve barış yoksa hiçbir özgürlük güvence altında değil demektir. Adalet yok, barış varsa, o gerçek bir barış değil, teslimiyettir ve o da uzun ömürlü olmaz. Onun için “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” denmiştir. “Zalimlere yardım etmeyin, sonra ateş size de dokunur” denmiştir. Adalet mülkün temelidir. Devlet ancak adaletle ayakta durur.

Herhangi bir sebeple adaleti bir saat geciktirseniz, ya da adaletten uzaklaşsanız Allah’ın gazabı size ulaşır. Kurtuluşa erenlerden olmak isterseniz, hak sahibine hakkını verin. Bilmediğiniz şeyin peşine düşmeyin, heva, heves ve zandan sakının. İşi ehline verin. Adaleti gözetin.

Bizim strateji kuruluşlarımız, politik kurullar, danışmanlarımız, bize uygun zamanı ve zemini beklememizi tavsiye edeceklerdir. Bir hadisenin ortaya çıkması durumunda bunun siyasi faturasının ağır olacağını söyleyeceklerdir. Oysa hüküm Allah’ındır. Geciken adalet adalet değildir. Allah’la mazlumun ahı arasında perde yoktur. Burada mazlumun kimliği hiç önemli değildir. Hz. Ömer mescidde cemaatin önünde Mısırlı gayrimüslim bir Kıpti’nin haksızlığa uğradığının anlaşılması üzerine kendi tayin ettiği Mısır valisinin oğluna had uygulamıştır. Kendi oğlunun develerine daha iyi bakım yapıp, onu daha çok sulayan, daha sık ve daha iyi otlaklarda otlattığı için pazarda daha iyi fiyatla devesini sattığını öğrenince, diğer develerin satış fiyatının üstündeki değeri beytülmale irad kaydetmiştir. Hz. Ömer’i en çok korkutan, yoksulluk değil, güç ve servet olmuştur. Dünyevileşmek olmuştur. Servet ve makama, güç ve gösterişe meyletmek her iki cihanda da helak ve zillet sebebidir. Kim neyi ihtirasla isterse, o onun için fitne anlamına gelen bir imtihan sebebi olur.

Müslüman aklı, her konuda Allah’ın rızasını arar. Allah’ın dediği olacaktır ve her şey Allah’ın iradesi içindedir. Kimse Allah’ı herhangi bir şeye zorlayamaz. Bize düşen O’nun rızası yönünde hareket etmektir. Şunu şöyle yaparsak ya da yapmazsak, şu şöyle olur ya da olmaz bahanesi ile Allah’ın rızasını savsaklayanları Allah o hesapları ile yakalar ve zelil eder. Her şey O’nun bilgisi içindedir. Ve O iradesini gerçekleştirmek için kimsenin yardımına da muhtaç değildir. Kendine sığınanları ise korur ve onlara yardım eder. Bugün tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatinin bize gösterileceği bir gün var.

Hangi bahane ile olursa olsun, adaleti geciktirenler kul hakkında zalim kategorisinde yargılanırlar. Hiçbir maslahat bahanesi kendilerini kurtaramaz. Kim ne için adaleti ihlal etti ise Allah onların o işlerinden bereketi kaldırır ve onların o konudaki işlerini sarp dağlara sardırır. Neyi ümid ediyorlarsa ondan mahrum olurlar. Peygamberler tarihine bakın. Bizim yakın tarihimize bakın. İbret almadığımız için gidip aynı çukura düşüyoruz.

Adalet hiçbir bahane ve gerekçe ile ertelenemez. Devletin, anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyetinin 1. basamağında adalet vardır. Benim gömleğimin rengi anayasanın temel ilkeleri ile çelişiyorsa, değişmesi gereken benim gömleğim değil, anayasanın temel ilkeleridir. Ben anayasa için değil, Anayasa benim için var. Anayasaya sadakatim Hakk’a sadakatimin teminatı olacaktır. Hukuka uymayan yasa suç aletidir. Hukuka uygun olmayan işi yapan suçludur. Kanun devleti ile hukuk devleti arasındaki fark burada gizlidir. Bir kişiye yapılan bir haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir. Hukuk ihlali, “kul hakkı”na girer. Bilerek hak ihlali yapanların ibadetleri ve duaları kabul olmaz. Adaletin önünde hiçbir şey engel olamaz. Engel görünen her şey şeytanın kurduğu tuzaktan başka bir şey değildir. “Yasaların ruhu” olan “Hukuk” “adalet ve kamu yararı”nın tahtında müstetirdir.

Yasa yapandan, yasayı uygulayana, polisi, şahidi, bilirkişi, avukatı, istihbarat görevlisi, adli tıp uzmanı, kâtibi, avukatı, savcısı, hâkimi, adalet mekanizmasında görev yapan her kimse onların sevapları, cezaları iki katıdır. Davacılar ve davalılar hak ve hakikatin şahidleri olun, gerçekleri gizlemeyin, yalan söylemeyin, iftira etmeyin, yoksa kaybedenlerden olursunuz. Geçmişte yaşanmış olaylar için tövbe edin ve helallik isteyin. Umulur ki affedilenlerden olursunuz. Bu kural hepimiz için geçerli. Bizler de başkalarına öğüt verirken kendi yaptıklarını unutanlardan da olmayalım inşallah.

Sizi gören, duyan, bilen, din gününün sahibi, hakkınızda hüküm verecek olan, kaderinize, rızkınıza ve ecelinize hükmeden bir Allah var! O’ndan korkun, amirlerinizden ya da başkalarından değil. Adil şahidler olun. Adaletin terazisini doğru tutun. Bilin ki, dönüp dolaşıp varacağımız yer ahiret yurdudur ve cehennem ateşi çok çetindir. 

Selam ve dua ile.