MUHAMMED (S.A.V), ALEMLERE RAHMET
Bekleyiş Ve Ümit Çağı
Peygamberler -Allah'ın salât ve selâmı hepsinin üzerine olsun- özellikle de Hz. Musa (a.s) ve Hz. İsa (a.s), ümmetlerini İslâm'ın doğuşuyla müjdelemişlerdi. Hatta İslâm Peygamberinin bazı özellikleri, onların semavî kitaplarında anılmıştı. Bu yüzden Yahudiler, Nasraniler ve diğer din mensupları, yelkenleri parçalanan ve lengeri kırılan gemilerinin batmak üzere olduğunu görenler gibi, geleceğin kurtuluş sahiline göz dikerek İslâm'ın doğuşunu beklemekteydi.[1]
Hatta Yahudilerin bir grubu, kendi kitaplarında "İslâm devletinin merkezi" diye adlandırılan Ayr ve Uhud[2] dağları arasındaki yeri arayıp bulmuş, oraya yerleşmiş ve İslâm'ın doğuşunu beklemeye koyulmuşlardı.[3]
İncil ve Tevrat'ta, İslâm Peygamberinin zuhuru müjdelenmiştir ve Kur'ân bunu doğrulamaktadır:
"Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî peygambere uyanlar, (Allah'ın rahmeti kapsamındalar.) O peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O peygambere inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nura uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır."[4]
"Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekincilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir.[5] Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vadetmiştir."[6]
"Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: Ey İsrailoğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti. Ama o, kendilerine açık deliller getirince: Bu apaçık bir büyüdür, dediler."[7]
"Kendinize kitap verdiklerimiz onu, öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup bile bile gerçeği gizler."[8]
"Kendilerine kitap verdiklerimiz onu, kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyan edenler var ya, işte onlar inanmazlar."[9]
İslâm Peygamberinden önceki peygamberlerin, kendi ümmetlerini Hz. Muhammed'in (s.a.a) gelmesiyle müjdeledikleri, özelliklerini açıkladıkları ve bunun, getirmiş oldukları semavî kitaplarda kayıtlı olduğu çok net olarak bu ayetlerden anlaşılmaktadır. Zaten Hz. Muhammed'in peygamberliğe seçilmesinden ve İslâm dinini getirmesinden sonra da kitap ehlinin bu hususta hiçbir şüphesi yoktu.
Eğer Nasranî ve Yahudilerin kitaplarında bu müjdeler olmasaydı, Hz. Muhammed'in (s.a.a) peygamberliğini kanıtlamak için kitap ehline, "Benim adım ve vasıflarım elinizdeki Tevrat ve İncil'de bildirilmiştir." demesi bir şey ifade etmeyecekti. Hatta Hz. Muhammed'in (s.a.a) düşmanları, onun peygamberliğini belgelerle yalanlamak amacıyla İncil ve Tevrat'ın bütün nüshalarını toplar ve bahsi edilen müjdelerin bu kitaplarda olmadığını ortaya çıkarırlardı.
İslâm Peygamberinin düşmanları, muhalefet amacıyla mümkün olan her yolu denedi ve hatta savaşa bile giriştiler, ancak söz konusu müjdelerin olmadığını kanıtlamak için bu kestirme yola başvurmadılar. Tarih bu gerçeği doğrulayan en açık tanıktır. Bu, İslâm Peygamberi hakkındaki müjdelerin kutsal kitaplarda olduğu anlamınadır.
Tarihten Kanıtlar
İslâm'ın doğuşundan önce iki kavim Medine'de yaşamaktaydı:
1- İslâm Peygamberinin zuhuruna şahit olabilmek için ana vatanlarından ve doğdukları topraklardan ayrılarak Medine'ye göçen Yahudiler.[10]
2- Yemen Padişahı Tübbe'in yerleştirdiği Evs ve Haz-reç kabileleri. Tübbe Medine'ye girdiğinde, İslâm Peygamberinin buraya hicret edeceğini ve İslâm devletini burada kuracağını anlayınca, "Siz burada kalın ve İslâm peygamberi zuhur ettiğinde ona yardım edin, eğer o zamana kadar yaşayacak olsam ben de yardım edeceğim." dediği iki kabiledir.[11]
Böylece Evs ve Hazreç kabileleri Medine'de ikamet ettiler. Gün geçtikçe çoğalarak çekinmeden Yahudilerin mallarına ve haklarına saldıracak kadar güçlendiler. Atalarının Medine'ye gelip yerleşmelerinin nedenini de unuttular.
Yahudiler ise bu iki kabileye güç yetiremez durumda olduklarından dolayı İslâm Peygamberinin zuhur etmesiyle bu saldırılardan kurtulacaklarını birbirlerine müjdeliyorlardı. İslâm dininin doğuşundan önce Yahudilerin temennisini Kur'ân-ı Kerim şöyle aktarmaktadır:
"Daha önce kâfirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki (Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkâr ettiler. İşte Allah'ın laneti böyle inkârcılaradır."[12]
Yahudî din âlimlerinden "İbn-i Havvaş", İslâm Peygamberini görmek şevkiyle Şam'dan ayrılıp Medine'ye yerleşmişti. Yaşadığı sürece Hz. Muhammed'in (s.a.a) peygamberliğe seçilmesini bekleye durdu. Öleceği sırada Yahudilere şöyle dedi: "Muhammed'in (s.a.a) peygamberliğini görme aşkıyla Şam'daki refah içindeki yaşantımı terk ederek gelip buraya yerleştim ve burada yiyeceğim ekmekle hurmaya razı oldum. Yazık ki arzularımın gerçekleşmesini göremeden bu dünyadan göçmek üzereyim! Bilmiş olun ki Muhammed (s.a.a) Mekke'de peygamberliğe seçilecek ve buraya hicret edecektir. O çok alçak gönüllü biridir; bir parça ekmek ve hurmayla yetinecek, eyersiz merkebe binecek, burada devletini kuracak ve baş döndürücü bir hızla hüküm sürdüğü toprakları genişletecek, kimseden korkmayacak, doğruluk ve hak yolu üzerinde bulunan engelleri ortadan kaldıracaktır."[13]
Hicazlı Zeyd b. Amr, Hz. İbrahim'in (a.s) tertemiz dinini aramaya koyuldu. Bu amaçla Mekke'den Şam ve Musul'a kadar ilerledi, her ne kadar gayret sarf ettiyse de aradığını bulamadı. Nihayet, Hıristiyan din bilginlerinden biri şöyle dedi: "Bugün temiz dinden bir eser kalmamıştır, fakat bugünlerde senin kendi yurdunda bir peygamber zuhur edecektir ki, onun dininde ve sözlerinde İbrahim'in dinini bulabilirsin."
Zeyd, Mekke'ye dönerken yolda öldürüldü. İslâm Peygamberi, onu hayırla anıyor ve şöyle buyuruyordu: "Zeyd, Allah'ın dinine ulaşmak için araştırma yaparken öldürüldü."[14]
Hıristiyan âlimlerinden Bahira, Muhammed'i (s.a.a) çocukluk döneminde görmüş, kutsal kitaplarda okuduğu alâmetlerle de tanımıştı ve Muhammed'i (s.a.a) göstererek Ebu Talib'e; "O peygamber olacaktır, onu korumaya çalış ve hemen vatanına gönder." demişti.[15]
Nastur adında Hıristiyan âlimi, Muhammed'i (s.a.a) gençliğinde görünce onun peygamber olacağını müjdeleyerek şöyle demişti: "O, ahir zaman peygamberidir."[16]
Kutsal kitapların gelecekten verdiği haberler üzerine insanların bir kısmı, herhangi bir zorlamayla karşılaşmadan İslâm Peygamberine iman etmiş ve Müslümanlığı seçmişti.
-----------------------------------------------
[1]- İbn-i Hişam Siyeri, c.1, s.211-226
[2]- Ayr, Medine'nin güneyinde ve Uhud ise kuzeyinde bulunan iki dağın adıdır. (El-Cibal, Zimahşeri, s.8)
[3]- Ravzat'ül-Kâfi, s.308
[4]- A'râf, 157
[5]- Bu misal, Peygamber ve fedakâr dostlarının sıfırdan başlayarak doruğa varmalarına ve de fedakârlık, vahdet ve imanlarıyla dünyayı hayrete düşürmelerine işarettir.
[6]- Fetih, 29
[7]- Saff, 6
[8]- Bakara, 146
[9]- En'âm, 20
[10]- Ravzat'ül-Kâfi, s.308
[11]- Bihar'ul-Envar, c.15
[12]- Bakara, 89
[13]- İsbat'ül-Hüdat, c.1, s.84; Bihar'ul-Envar, c.15, s.206; İbn-i Hişam Siyeri, c.1, s.213. (Bu kitapta İbn-i Heyban adında kayıtlıdır.)
[14]- Bihar'ul-Envar, c.1, s.204
[15]- İbn-i Hişam Siyeri, c.1, s.180-183
[16]- Tabakat, İbn-i Sa'd, c.1, birinci bölüm, s.83
tebyan